Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.85
Gram Altın
2390.61
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Doğa ve kendini gerçekleştirme

İnsanlık, olağanüstü bir ekolojik sistem içinde yaşamaktadır. Yeryüzü, atmosfer, güneş ve canlılar dünyası içinde ve sayesinde nefes alıyor, koşuyor, yürüyor, enerji alıyor ve canlı kalabiliyoruz. Bitkiler fotosentez yaptıkça, bizde nefes alıyoruz. Her sabah güneş ışığıyla hayata merhaba demek, günümüzün ve gündüzümüzün ışık ve aydınlık içinde olmasını sağlamaktadır. Güneş, hayatımızı sürekli olarak bir ışık okyanusu içinde yaşamamızı sağlayan olağanüstülüğe sahiptir. Toprak içinde sayısız ağacın, bitkinin ve çiçeğin yeşermesini sağlayan olağanüstü kaynaklarla doludur. En olağanüstü şey, hayatımızı içinde yaşadığımız doğadır. Çoğu zaman içinde yaşadığımız ekolojik sistemin büyüsünü ve büyüleyiciliğini unutuyor, doğaya çok sıradan yaklaşıyoruz. Doğa sıradan değildir. İnsan olarak gelişmenin en önemli koşulu, doğanın sıradan olmadığının sürekli idrakinde olmaktır.

İnsan bilgeliğinin temeli, insanın kendisini bilmesidir. Kendini bilmeyen insan, kibir, gurur, hırs, saldırganlık, tamah, haset ve daha birçok ahlaki kötülüğün esiri haline gelmektedir. Kendini bilmenin yolu, doğanın öğrencisi olmaktan geçmektedir. Doğadan öğrenmeyen insanlar, kendilerini bilemezler ve olgunlaşamazlar. Doğa yürüyüşlerini birlikte yaptığımız Dr. Besim Şeref Ülker, ormanda yürüdükçe, dağlara tırmandıkça, kertenkeleleri, kurbağaları, kaplumbağaları gördükçe, kibir ve gurur duygularının gereksizliğini, kendini dev aynasında görmenin sefilliğini, insan olarak doğanın bir parçası olmanın olgunluğunu idrak ettiğini söylemişti. Besim Şeref hoca haklıydı. Doğa bizi olgunlaştırmakta, eğitmekte ve öğretmektedir. Mütevaziliği, barışı, özgürlüğü, adaleti, sadeliği, sevgiyi ve sahiciliği öğreneceğimiz en büyük öğretmen, doğadır. Doğaya bakmak, doğanın içinde onun bir parçası olduğunu bilmek, doğaya kulak kabartmak ve doğayı dinlemek en verimli ve yaratıcı öğrenme tecrübesidir.

Felsefe, bilim, maneviyat, sanat, edebiyat ve ahlak hep doğadan öğrendiğimiz insani tecrübe alanlarıdır. Doğayı tecrübe ettikçe ruhumuz ve aklımız, zihnimiz ve kalbimiz, müziğin, şiirin, bilimin, bilginin ve bilgeliğin sonsuz alemlerine açılmaktadır. Doğa içinde doğanın bir parçası olarak sahici bir hayatın olmadığı bir yerde estetik, mimari, şiir, felsefe, sanat ve edebiyattan söz edilemez. İnsan, sahici anlamda doğada ve doğanın bir parçası olma bilinciyle yaşadığı zaman sahici anlamda müzik, sanat, şiir, bilim, edebiyat ve mimari alanlarında yapıtlar ortaya koymaktadır. Felsefeyi, bilimi, müziği, ahlakı, eğitimi, öğrenmeyi, edebiyatı gerçekten yaşamak için Ataol Behramoğlu’nun dizelerinde ifade ettiği gibi doğanın türküsünü söylemek lazımdır: “Dağların ve nehirlerin/Türküsünü söylemek istiyorum/Büyük gökyüzünün ve kırların./Mavi çiçeğin türküsünü söylemek istiyorum/Umudun ve sevdanın.”

Günümüzün nerdeyse bütün kötülüklerinin temelinde insanlığın kendisini doğanın efendisi ve hakimi olarak görmesi şeklindeki sapkın düşünce vardır. Kendisini doğanın efendisi ve hakimi olarak görmek demek, insanların doğada var olan canlı cansız her şeyi istediği gibi kullanması, sömürmesi ve istismar etmesi demektir. Dünyanın bizim sayemizde döndüğünü ve doğanın bizim sayemizde varlığını devam ettirdiğini sanmak, insanlığın en büyük yanılgısı ve yanılsamasıdır. İnsanoğlu, doğanın efendisi vehakimi değildir. Doğa, bizim sayemizde var olmadığı gibi, dünya da bizim sayemizde dönmemektedir. Kendimizi doğanın sahibi, efendisi ve hakimi olarak görmek yerine kendimizi doğa ailesinin değerli bir üyesi olarak görmeyi öğrenmeliyiz. Albert Einstein şöyle demektedir: “Doğada gördüğüm şey, bizim hep eksik olarak anladığımız büyük düzendir. Sorumlu bir kişi olarak doğadaki büyük düzene alçakgönüllülükle yaklaşmalıyız. Varlığımızı ve doğayı kavrama konusunda mütevazi olmayı tercih ediyorum.” Doğa ailesinin bir üyesi olarak hayata ve canlılara karşı mütevazi olmayı öğrenmeli ve onlara karşı sorumluluk içinde yaşama olgunluğuna ulaşmak için sürekli olarak kendimizi geliştirmeliyiz.

İnsan olarak olgunlaşmak için, doğanın ve dünyanın olağanüstülüğünün farkında olmak ve bu olağanüstülüğü tecrübe etmek lazımdır. Bob Thiele ve George David Weiss tarafından yazılan ve Louis Daniel Armstrong seslendirilen Ne Harika bir Dünya! İsimli şarkıyı sahiden dinlemeliyiz: ”Yeşil ağaçlar görüyorum/Ve kırmızı güller de (görüyorum)/Çiçek açmalarını görüyorum/Benim ve senin için/Ve kendi kendime düşünüyorum/"Ne harika bir dünya!"/Mavi gökler görüyorum/Ve de beyaz bulutlar (görüyorum)/Aydınlık kutsanmış gün/Karanlık kutsal gece/Ve kendi kendime düşünüyorum/"Ne harika bir dünya!"/Gökkuşağının renkleri/Gökte çok hoş (duruyor)/Ayrıca yoldan geçen insanların/Yüzleri de (çok hoş duruyor)/El sıkışan arkadaşlar görüyorum/"Nasılsın?" diyorlar/Onlar aslında şunu söylüyor/"Seni seviyorum"/Bebeklerin ağlayışını duyuyorum/Büyümelerini izliyorum/Benim hiç bilemeyeceklerimin/Çok dahasını öğrenecekler/Ve kendi kendime düşünüyorum/"Ne harika bir dünya!"/Evet, kendi kendime düşünüyorum/"Ne harika bir dünya!"