Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2473.72
BIST 100
10541.78
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Ağustos 2018

Doğu'ya giden gemide koşarak Batı'ya gitmek

'Türkiye durmaksızın doğuya doğru giden bir gemidir, bazıları bu geminin güvertesinde batıya doğru koşarak Batı'ya gittiklerini sanırlar' demişti Sakallı namıyla maruf Celal Yalınız. Türkiye'nin nereye giden bir gemi olduğu, Doğu ve Batı'nın neye tekabül ettikleri gibi hususlar bahsi diğer. Bu tespitte dikkat çeken husus, şüphesiz kendi başına anlamlı ve önemli olan güvertedeki şiddetli ayrışmadan ziyade ayrışmanın keyfekederliği olsa gerek. Gemiyi, istikameti, şartları göz ardı ederek bir takım arzu ve hayallerin gerçek olacağını sanma garipliğidir göze çarpan.

Sakallı Celal'in 'Batıcılar' için dile getirdiği bu eleştiri açık ki onları aşan ve tüm toplumsal kesimleri kapsayan bir vaziyet arz ediyor. Yusuf Akçura 'Üç Tarz-ı Siyaset' olarak tanımladığı analiz üzerinden siyaset okuması yapmıştı. Oysa burada tanımlanan tarz-ı siyasetlerin hayat bulduğu zemine ilişkin bir dikkat çağrısı var. Bu zeminin birbirine karşı-rakip olarak konumlanmış siyasetleri, farkları anlamsızlaşacak şekilde benzer-türdeş kılan bir niteliğe gönderme var. İdeolojik-politik görünümleri farklı olan yapı ve söylemlerin soruna yaklaşma ve çözüm üretme tarzları itibariyle benzeşmeden bahsediyoruz. O yüzden bizde esas itibariyle mücadele gerçek anlamda bir tarzı siyaset mücadelesinden ziyade aynı zihniyet dünyasında şekillenmiş aktörlerin mücadelesidir. Bir siyasetin dört başı mamur analizinden ziyade onu temsil makamında olanların veyahut taşıyıcılığını yapanların kabiliyetleri ve kapasiteleri ile öne çıkıyor siyaset. Şüphesiz aktörlerin kabiliyetleri ve kapasiteleri mühim ancak bir siyaseti makul, meşru ve işlevsel kılan şeyde açık ki kendi başına aktörün vaziyetinden öte bir şeydir. Siyaset, temsil makamındaki aktörün yanı sıra neyi, hangi koşullarda ve ne şekilde savunduğumuz ile ilintili. Bizde bütün halinde siyasetimizi etkisiz ve savruk kılan husus, savunduğumuz şeyin ne olmasından ziyade -ki neyi savunduğunuz da çok önemlidir- hangi koşullarda ve nasıl savunduğumuzda düğümleniyor.

Somutlaştırmak için eğitim alanındaki tarihsel performansımıza bakmak yeterli. Son bir yıl içinde kademeler arası geçişte yaptığımız teknik düzenlemeler bile egemen tarzın kanıtı hükmünde. Ne yapmıştık? Ortaöğretime ve yükseköğretime geçiş sisteminde bir takım 'arzu ve hayaller' üzerinden değişikliğe gidildi. Arzu ve hayallerin kendi başına anlamlılığı veya anlamsızlığını tartışmanın anlamlı olmadığı açık. Ancak bir kamu politikasına dönüşecekse bu arzu ve hayaller o zaman söz konusu arzu ve hayallerin hangi koşullarda ve nasıl hayata geçirileceğini etraflıca tartışmak kaçınılmazdır, aynı zamanda ciddiyetin gereğidir. Ancak, düzenlemeler kamusal bir ilginin-tartışmanın konusu olarak belirmedikleri gibi bu düzenlemenin şartlarına ve oluş şekline dair küçük bir çekince dahi dile getirilmedi maalesef. Bu dile getirmeyişin, düzenlemenin şartlarını ve oluş şeklini onamaktan kaynaklandığını söylemek de hilafı hakikat olmasa gerek.

Arzu ve hayallerimizin olması problem değil. Doğuya son hızla seyreden bir geminin güvertesinde batıya doğru koşabilirsiniz. Geminin batıya doğru seyretmesi gerektiğini de düşünebilirsiniz. Ancak sizin bunları böyle düşünmeniz, arzulamanız ve hayal etmeniz rafine bir siyaset yürüttüğünüz anlamına gelmiyor. TEOG ve YKS düzenlemelerinin veya eğitime ilişkin diğer düzenlemelerinizin kaderini tayin eden şey, ona ilişkin arzu hayallerinizin samimiyeti, şiddeti değil. Onların kaderini belirleyen şey düzenlemeyi, gereksinimleri, koşulları, imkanları, mümkünü gözetme ve buraya uyarlama becerinizde. Bunlar yapılmadığında bugün şikayetçi olduğumuz kısır, savruk ve etkisiz mevcudiyetimiz oluyor. Kronik sorunlarımız oluyor. Arzu ve hayal sahibi olmayı kendi başına bir düzenleme için yeterli görmemiz, bu arzu ve hayale ilişkin samimiyet ve iyi niyet dışında bir şey aramamız yüzünden şiddetli arzuların, tutkulu hayallerin peşinde gerçeklikle savaş halindeyiz.

Egemen tarz-ı siyaset olarak tüm toplumsal kesimlere nüfuz etmiş bu tarzın belirleyici vasfımız olduğu ortada. Bu tarzı esaslı bir değişime uğratmadığımız sürece anlamlı bir yol almamız zor. Somutlaştırmak için verdiğim eğitim alanındaki düzenlemelerde yaşadığımız gibi. Bir düzenleme için dile getirdiğimiz gerekçelerin tümü yaşananlardan bağımsız şekilde dile geldi ve bu tarz-ı siyasetle yol almaya devam ettiğimiz sürece daha önce çokça yapıldığı üzere aynı gerekçeleri başka düzenlemeler-arzu ve hayaller- için dile getirmeye devam edeceğiz.

***

Bayramımız mübarek olsun.