Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

10 Ocak 2014

DOLARA MÜDAHALE GEREKLİ Mİ?

2014 yılına 2,18 TL'lik rekorla adım atan dolar, hafta başında 2,19'a tırmanarak yeni bir rekora daha imza attı. Dün öğleye doğru 2,20'yi zorluyordu.

17 Aralık operasyonu ile başlayan siyasi gerilim, ABD Merkez Bankası'nın(FED) tahvil alımlarını azaltmayı hızlandırabileceği korkusu, doları rekora taşıyan sebepler arasında sayılıyor.

Aşırı derecede dış finansmana ihtiyaç duymamız ve dünyada en fazla cari açık veren ülke haline gelmemiz, Merkez Bankası'nın döviz satım ihaleleri yoluyla doların ateşini söndürme hamlelerini başarısız kılıyor. İnşallah faiz silahı kullanılmaz.

Siyasi belirsizliğin devam etmesi halinde kurların geri çekilmesi, hele Merkez Bankası Başkanı'nın kefil(!) olduğu seviyelere inmesi artık mazide kaldı.

Kurların yükselmesi hiç şüphesiz ekonomi üzerinde olumsuz etkiler yaratacak, bu bağlamda ithal malları pahalanacak, şirketlerin girdi maliyetleri artacak, döviz borcu olanlar sıkıntıya girecek, enflasyon en az 1-2 puan daha yukarı çıkacaktır.

Yalnız, şu husus da sorgulanmalı; acaba TL gerçekten değer mi kaybediyor, yoksa gerçek değerini mi buluyor?

Bu sorunun cevabını reel efektif döviz kur endeksi veriyor. Türkiye'nin dış ticaretinde önemli olan ülkelerdeki enflasyon seviyeleri dikkate alınarak hesaplanan bu endeks, aralık ayında 106,85'di.

100'ün üstünde olması halinde TL'nin değerli olduğu, altında ise değer kaybettiği anlamına geliyor.

Bu formüle göre bir yılda yüzde 20 değer yitirmesine rağmen TL, yabancı para birimleri karşısında hala değerli görünüyor. O zaman zorlamaya gerek yok, bırakalım gerçek değerini bulsun.

Şunu kabul edelim; enflasyonumuz, yoğun ticari ilişki içinde olduğumuz ülkelerinkinden yüksek olduğu sürece, TL'nin değeri erozyona uğrayacaktır.

Bir örnekle somutlaştıralım;

ABD'de enflasyon yüzde 1, ülkemizde yüzde 7 ise, dalgalı kur sisteminin uygulandığı rejimde Dolar/TL paritesi zorunlu olarak yukarı doğru hareket edecektir, kurlara müdahalede bulunarak bu trendi durdurmak çare değildir. Kalıcı çözüm isteniyorsa, enflasyon düşürülmeli, üretim yapısı dışa bağımlılıktan kurtarılmalıdır.

Öte yandan şu an için güncel sorun, kurların yükselmesinden ziyade, istikrarsızlığındadır.

Keşke artışlar tedricen olsaydı da piyasalar bu kadar çalkalanmasaydı.

Gerçi o takdirde düşük kur sayesinde oluşan pembe tablodan eser kalmazdı. Çünkü yıllardır uygulanan düşük kur-yüksek faiz politikasının teşvikiyle sıcak para diye tabir edilen portföy yatırımları ülkeye akıyor, akan bu para faizleri aşağıya çekiyor, enflasyonu düşürüyor, borsayı coşturuyor, büyümeyi hızlandırıyor, kısacası ekonomik göstergeleri cilalıyordu.

Bu dönemde dünyada ucuz ve bol para olduğundan ciddi bir sorun yaşanmadı, buna karşılık kamunun değil ama özel sektörün dış borcu katlanarak arttı.

Ne zaman ki son 6-7 aydır FED'in para musluklarını kısacağı ihtimali belirdi, işler sarpa sarmaya başladı.

Döviz gelirimizin giderimizi karşılayamaması ve bir yıl içinde 165 milyar dolar borç ödemek zorunda olmamız dolara olan talebi artırıyor, haliyle arz-talep kanunu işliyor.

Bardağın dolu tarafına bakarak, kendimizi şöyle teselli edebiliriz:

Kurların yükselmesiyle birlikte ithal malları pahalanacağından tüketimi kısılacak, dolayısıyla döviz giderimiz azalacak, buna mukabil ihraç ürünlerimiz ucuzlayacağından ihracatımız artacak, ekonominin en zayıf halkası cari açık makul seviyeye inecek.

Ayrıca ithal ürün fiyatlarının yükselmesi nedeniyle yerli üretim cazip hale gelebilir, ucuz ithal ürünleri yüzünden kapanan işletmeler tekrar faaliyete geçebilir.