'DOSTLAR SİZİ HATIRLASIN'
“Zorla güzellik olmaz!” sözü bazen anlamını yitirebilir. Zorla güzellik olur, dedirtecek bir durumla karşılaştım. Aslında hayatımızda çoğu zaman böyle şeylerle karşılaşıyoruzdur da farkında değiliz. Adana'da kitap denilince akla gelebilecek yerlerin listesinde benim için ilk sırayı Alfabe Kitabevi alır. Arada bir uğrar ve Alfabe Memed diye hitap ettiğimiz sevgili Dostum Mehmet ile yeni kitaplar üzerine sohbet ederiz. Son gidişimde kendisi için anlamlı olan ve yazarını bizatihi tanıdığını söylediği bir kitabı tavsiye etti, hatta kitabın 189. Sayfasında kendisinin de olduğunu söyledi ve ısrarla bu kitabı okumamı istedi. Sonrasında ise birkaç defa telefonla arayarak kitabı nasıl bulduğumu ve eleştirilerimi sordu. Ben de hâlihazırda okuduğum kitaplar olduğunu ve onları bitirdikten sonra başlayacağımı söyledim. Ancak o kadar ısrarcı bir halde söyledi ki, artık bu kitabı okumam gerektiğine karar verdim. Ne de güzel etmiş, ısrar etmekle. Teşekkürler Sevgili Dostum ‘Alfabe Memed’.
Bahse konu olan kitap,
Zarif Yayınlarından yeni çıkmış olan Çağatay
Hakan Gürkan imzalı, edebiyatımızın birbirinden değerli 18 yazarın
portresinin yer aldığı ‘Dostlar Sizi
Hatırlasın’ isimli kitaptı. Kitabı okuyunca yazarı ile kesinlikle tanışmam
gerektiğine karar verdim. İşin üzücü tarafı ise aynı şehirde yaşıyor ve görev
yaptığımız yerler itibariyle birbirimize o kadar yakın olmamıza rağmen
birbirimizden habersiz yaşıyor olmamızdı. Kitabın elime aldığım akşam, gece geç
saatlere kadar okuyarak bitirdikten sonra gündüzünde de Sevgili Çağatay Hakan
hocamla tanışıp, çay içtik. Kitabın kapağı ile ilgili verdiği detay gözlerimi
nemlendirdi. Kitapta yer alan 18 yazardan yalnızca üçü hayattaydı ve kapakta
yer alan üç kuş da adeta bunu temsil ediyordu.
Çağımızın en büyük
hastalıklarından birisi maalesef okumamak oldu. Okumayanları bir tarafa
bırakalım, durumun daha facia olan tarafı okuyanlara soyu tükenenler gibi ve
garip gözlerle bakılıyor olmasıdır. Doksanlı yıllarda kalıplaşmış ve ön yargılı
bir ifade olan ve dinini hakkıyla yaşamaya çalışanlar için yafta olarak
kullanılan “gerici” kavramı ne kadar anlamsız ve içi boş ise, günümüzde de bir
kitap dahi okumayan, okumaktan, araştırmaktan bihaber yaşayanların okumak
eylemi için ‘boş zaman’ ifadesini kullanmaları da o kadar anlamsızdır. Biz
şimdi okumayanları ve kitaplara burun kıvırarak bakanları bir tarafa bırakarak
gerçek bir okur ve okurluğunun yanında tahlil gücü de yüksek olan Çağatay Hakan
hocamıza yüzümüzü ve gönlümüzü dönüp bakalım, bize neler anlatacak?
Çağatay Hakan
Hocamızın ‘Edebiyatımızdan Portreler’
dip notuyla Zarif Yayınlarından çıkan Dostlar Sizi Hatırlasın kitabı, değerli
babası İsmail Gürkan’ın ön sözüyle bize kapılarını açıyor.
Çağımızda okumak
ayrı bir marifet olarak görülürken, okuduğunu anlamlandırmaya çalışmak,
yorumlamak ve insanlara aktarabilmek cesaretini göstermek, bunu idrak
edemeyenler için devrelerinin yanması olarak yorumlanır. Sığ zihinler bunu
idrakten o kadar uzak kalır. Ancak Sevgili Yazar, ele aldığı yazarlarımızı
eserleriyle ve yeri geldiğinde hayatlarındaki örneklemelerle hayatımızda ve
zihnimizde yer edecek şekilde bize anlatmaktadır.
Okumak, eylemlerin
en kolayı ve en yalın halidir. Lakin aynı zamanda da en etkileyicisi ve
belirleyicisidir. Okumak ne kadar önemli ise, neyin, nasıl, niçin ve hangi
amaçla okunduğu da o kadar önemlidir. Her ne kadar 220 sayfaya birbirinden
değerli ve kıymetli 18 yazarı sığdırmış olsa da Sevgili Yazarımız, okuma
yolculuğuna çıkacaklar için bir kılavuz, yolda olanlar için de ek tavsiye
gayretindedir.
Tahlillerini
yaptığı yazarların eserlerine ve hayat hikâyelerine hâkim olan Çağatay Hakan
hocam, bilmemiz gerektiği kadarını bizlerle paylaşırken, bazen de nüanslarla
yazıyı daha sürükleyici hale getiriyor. Mesela Cengiz Aytmatov’u okurken adeta
bütün kitaplarının özetinin harmanlanmış halde ortaya konulduğunu fark
ediyorsunuz.
Çağatay Hakan
Hocamın, bir yazar olarak, büyük yazarların hayatına kelimenin tam anlamıyla
mercek tuttuğu bu yazıları okurken “Büyük yazar kolay olunmuyor.”
demekten kendinizi alamıyorsunuz. Yakından tanıdığımızı düşündüğümüz yazarların
bilinmedik hikâyelerine tanıklık ederken öğrendiğiniz şeylere hayret duymamanız
içten değil. 18 yazar ile ilgili beş on sayfa arası kaleme alınan bilgiler,
ilgili yazarın hayatının ve eserinin resmini çekip masaya bir bütün olarak
koyuyor. İtiraf etmeliyim ki, kitapta yer alan yazarların bir kısmını çok iyi
tanıdığımı düşünüyordum ki, bu kitabı okuyunca tanıdığımı düşündüğüm yazarların
bilmediğim taraflarını da bu kitap sayesinde öğrenmiş oldum.
Anı, günlük,
hikâye, deneme ve anlatı tonunda ortaya karışık bir tarzda edebiyatın birçok
alanına hâkim olarak bize yazarlarla ilgili ışık tutan Sevgili Çağatay Hakan
hocam, kendi gözüyle ve eserleri etrafında edebiyatımıza mal olmuş yazarları
tanımlarken, bizlere de yeni ufuklar açıyor.
Mesela Peyami
Safa’nın ilk roman denemesini daha on bir yaşında iken yazdığını biliyor
muydunuz, yahut tek geçim kaynağının kalemi olduğunu?..
“Sevgi emektir!”
son sözüyle gözümüz nemlenerek izlediğimiz “Selvi Boylum, Al Yazmalım” filminin
kitabını Cengiz Aytmatov’un 1961 yılında kaleme aldığını biliyor muydunuz?
Mehmed Niyazi’nin
Çanakkale romanını yazmak için altı yıl boyunca Çanakkale siperlerinde
dolaştığını ve yazmanın bir vebal olduğunu düşündüğünü biliyor muydunuz? Ve
daha nice bilgiye bu kitap sayesinde ulaşıyorsunuz.
Kitapta beni en
çok etkileyen bölüm Yaşar Kemal ile ilgili olan bölümdü. Bizim Yaşar Kemal diye kaleme alınan bölümü okurken aslında ne
kadar ön yargılı olduğumu bana göstermiş oldu. Maalesef, bazı yazarları okurken
ön yargıyla okuyoruz veya daha acısı ‘bu bizden değil!’ diyerek hiç okumuyoruz.
Buna ek olarak bizden olmadığını düşündüğümüz yazarların kitaplarını dahi
almıyoruz. Bunun neticesinde bir tarafı aydınlık görürken gölgemizin düştüğü
yan ise hep karanlıkta kalıyor. Sonra da başlıyoruz ötekileştirmeye…
Ötekileştirirken kendimizin de bir başkasının ötekisi olduğunu fark etmiyoruz. Nihayetinde
bir tarafa kör ve sağır olunca, zamanla o tarafa karşı dilsiz ve hissiz olmaya
başlıyoruz. Kurulan cümleler ve ortaya konulan fikirler de doğal olarak tek
yönlü olmaktan kurtulamıyor. Bu yanlışımıza ince ince dokunan sevgili
yazarımız, ‘Bizim Yaşar Kemal’ yazısında usulca içimize dönüp, biraz eleştirel
bakışla kendimizi sorgulamamız gerektiğini kulağımıza fısıldıyor.
Kitabın en güzel
yanlarından birisi de yazarlar ile ilgili yazarımızın çizdiği resimlerdir.
Yazarlığı yanında çizimlerinde de başarılı olan Yazarımızın, ‘Hasan Aycın’la Naif bir sohbet’
etmesini daha iyi anlıyoruz.
Velhasıl, kitabı
okuyunca içeriğiyle ne kadar uyumlu olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Kitabı bir
çırpıda okunacak kitap olarak değerlendirmek yerine, uzun soluklu ve bazen de
araştırma ve başucu kitabı olarak görebiliriz. Gayet donanımlı ve başarılı bir
çalışma olmuş. Her ne kadar Çağatay Hakan Hocam, bu kitabı beş yıllık bir
sürecin ürünü olarak görse de, ben bir ömrün ürünü olarak görüyorum. Okuyunca
ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Teşekkürler Alfabe
Memed!
Teşekkürler
Çağatay Hakan Gürkan!
Keyifli okumalar
diliyorum.