Dolar (USD)
32.26
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2407.93
BIST 100
10291.35
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Temmuz 2014

DOYMAMIŞ TEKNOLOJİ ORANI

Teknolojinin insan ve toplum hayatında değişikliğe sebep olması nesnel bir durumdur. Bunların birçok tezahürlerini toplumda izleyebiliriz. Fakat teknolojinin özelde Türkiye toplumunda algılanış biçimi ve gündelik hayata girişinin bir takım anlamları önemlidir. Çünkü bu anlamlar, hayata, olaylara, çevreye ve kendimize nasıl bakıldığının önemli donelerini içinde barındırırlar.

Çocukluğumdan itibaren bugüne kadar yüksek ve ileri teknoloji denilen şeylere özel bir merakım olmadı. Dikkat ederseniz teknoloji kullanmadım demiyorum; özel merakım olmadı diyorum. Fakat gerek muhafazakar, gerekse diğer çevrelerde en çok dikkatimi çeken hususlardan biri de teknolojiyi elde etme konusunda yaşanan açlıktı. Hala bu konuda doymamışlık da devam ediyor. Buradaki "açlık" ve "doymamışlık" kelimelerinin altını çizelim. Çünkü Türkiye'nin bir sorunu "doymamış teknoloji oranı"nın yüksekliğidir.

Teknolojinin algılanma biçiminin direkt batılılaşma/modernleşme ile ilintisi var. Bağlantı şöyle kuruluyor; İslam dünyası yenilmiş, bunun karşısında ise batı dünyası gelişmiş ve teknoloji üretmektedir. Üretilen teknolojilere sahip olmak, hem Türkiye toplumunun psikolojik tatminini (ki bu sahte bir tatmin biçimidir) sağlıyor hem de yenilmişliği görece telafi duygusu veriyor. Bu sebeple teknolojiye sahip olma konusunda toplumda müthiş bir abanmışlık var. Başbakan konuşmalarında "Batı'da ne varsa bizde de olacak" dediğinde, Türkiye halkının bunu yüksek coşku düzeyiyle karşılamasının da özel bir anlamı olsa gerek. Yine geçen teknoloji merkezli (ama bu bizim ürettiğimiz değil) vaadlerin, toplumda nasıl bir karşılık bulduğunu izlediğimizde, doymamış teknoloji oranının yüksekliğinden bahsedebiliriz.

Doymamış teknoloji oranının yüksekliği, Türkiye toplumunun geleceğine dair neyi öncelediğinin temel göstergesidir şu anda. Türkiye bir tüketim cennetidir ve tükettiklerinin kahir ekseriyetini kendi üretmemektedir. Mesela; kullandığı otomobillerin neredeyse tamamına yakını dışarıdan gelmektedir. Herkesin ikişer ikişer kullandığı ve kısa sürelerle değiştirdiği telefon ve aygıtlar, dışarıya hibe ettiğimiz Türkiye'nin kaynak ve servetleridir. Bunların hepsi de ihtiyaç çerçevesinde bir üretim ve tüketim dengesi içinde yapılmaz. Daha çok Veblen'in "aylaklar teorisinde" betimlediği üzere, bir özenti, gökgörünmedikliği, doymamışlığı anlatmaktadır. Veblen, teorisinde toplumun aylak sınıflara özentilerinden bahsediyordu. Burada da üretmeyenlerin üretenler karşısında ezikliği ve açlığını görüyoruz açıkçası.

Çocukların ülküsüzlüğü, değerleri kaybettiği, şiddet, haz toplumu gibi temel felaket unsurlarını farklı sorunlar adı altında yaşamaya ve şikayet etmeye insanlar devam ediyor. Dikkat edin, çocuklarınıza daha çok maddi imkan verdikçe, onlar daha çok mutlu olmuyor. Sorunlar da, bu imkanların sağlanması ile bitmiyor, bitmeyecek; maalesef bu zihniyetle devam ettiği sürece de artacağını söylemek bir kehanet değil. Temel ihtiyaç teknoloji değil hayata yeni ve değerler ekseninden yeniden bakış. Fakat bu sorun hala anlaşılabilmiş görünmüyor. "Enformatik Cehalet" kitabının yazarı entelektüel bir kişilik olan Nabi Avcı'nın Milli Eğitim Bakanlığı zamanında, ilköğretim okullarında çocuklara tablet dağıtımının bir başka reform olarak algılanması da nasıl bir ironiye denk geliyor bilmiyorum? Bildiğim bir şey varsa, onların öncelikli ihtiyacı tablet değil; istikamet, hayata amaç yükleme, adanmışlık.

Gündemde yoğun olarak İsrail saldırıları varken, belki bazıları benim yazımı gündemden uzak olarak değerlendirebilir. Aslında ben, tam da bunu yazıyorum. Facebook'u, twitter'ı takip ediyorum. İsrail'e küfürler, lanetler, boykotlar havada uçuşuyor. Yazıştığımız facebook, google da dahil olmak üzere bunların hepsi yahudilerin; yani adamlar teknolojinin patronu, sen ise bir tüketicisin sadece. Yarın Gazze'de yoğun saldırılar bitince, boykot edilen mallar tüketilmeye devam edecek. Çünkü geçmişteki boykotlar hep böyle oldu. Sistemin başındaki patronlar, bu küfürlere ve lanetlere sadece gülüyorlardır herhalde. Çünkü toplumda doymamış teknoloji açgözlülüğü var ve ulaşılmaya çalışılan hayat tarzının da patronu onlar.

Öncelikli ve yakıcı olan soru şudur: Sen nasıl bir hayat tarzını talep ediyorsun?