Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

29 Ağustos 2016

Dün Osmanlı'nın bugün Türkiye'nin altını oyan teslimiyetçi kafa!

Hristiyan(Evanjelizm) ve Yahudi(Siyonizm) ittifakı Müslüman mevcudiyetine asla tahammül edemiyor/etmez. Bu dün de öyleydi bugün de öyle! I.Dünya Savaşı'yla İsrail devletinin temelleri atılmıştı. Şimdi III. Dünya Savaşı ile büyük İsrail devletini kurmak niyetindeler. Üst aklın etkili ajanlarından Theodor Herzl daha 1896 yılında yazdığı "Judenstaat" adlı kitabıyla İsrail devletinin sınırlarını ve hedeflerini belirlemişti. İsrail devletinin kurulabilmesi için de Osmanlı devletinin savaşa girip parçalanması gerekiyordu. 1982 yılında Oded Yinon tarafından kaleme alınan "İsrail için strateji" adlı çalışmada da Suriye'nin ayrı devletlere bölünmesi planlanıyordu! Ayrıca Kuzey Suriye'de ikinci bir İsrail devleti diyebileceğimiz PKK devletinin kurulması da planın bir parçasıydı. Netice itibariyle dün Osmanlı'yı parçalamak isteyenlerin emeli neyse bugün Türkiye'yi parçalamak isteyenlerin emeli de odur. Bugün de ABD, İsrail ittifakıyla büyük İsrail devletinin/tek dünya devleti projesinin gerçekleşmesi için Türkiye engelinin ortadan kaldırılması gerekiyor.

1876 Darbesi'nin mimarlarından bürokrat görünümlü Mithat Paşa, Abdülhamid'i üst aklın emelleri doğrultusunda kullanmak için büyük gayret gösterdi. Çünkü üst aklın Abdülhamid üzerinden planları vardı. Lakin Abülhamid'in de kendine göre ayrı bir hesabı olduğunu sonradan öğreneceklerdi. Abdülhamid'in ilk yıllarda küresel finans oligarklarına karşı ılımlı, itaatkar bir politika yürütmesi, kuşkusuz bir plan dahilindeydi. Küresel baronlara meydan okuduğu gün yani devletin bekası için ciddi adımlar atmaya başladığı gün Kızıl Sultan olarak yaftalandı. 1897 yılında ünlü Fransız Gazetesi Le Rire Abdülhamid'i manşete taşıyarak "Kan dökücü" dedi örneğin... Herkesin farklı hesabı olduğu bu dönemde ortak tek düşman Abdülhamid Han'dı. Amcası Abdülaziz'in akıbetine şahit olan Abdülhamid işe önce kendine bağlı güçlü bir istihbarat teşkilatı kurmakla başladı. Öyle bir ihanet şebekesi vardı ki Abdülhamid Han halkın arasında çok sayıda kişiye maaş bağlayarak istihbarat ağını güçlendirmek mecburiyetinde kaldı. Jurnalci adı verilen bu kişilerin verdiği bilgiler muhtemel tehlikelerin önlenmesinde etkili bir rol oynuyordu. Bugün FETÖ ile mücadele kapsamında Cumhurbaşkanı Erdoğan da kendine bağlı geniş bir istihbarat ağı oluşturmalıdır.

Abdulamid Han bir taraftan da Ortadoğu'ya atayacağı yönetim kadrolarının devlete olan bağlılıklarını güçlendirmek amacıyla İstanbul'da özel eğitim veren bir okul kurmuştu.(Bu okullardan biz de kurmalıyız) Lakin öylesine bir ihanet şebekesi vardı ki bilhassa Harbiye ve Tıbbiye mektepleri olabildiğince Abdülhamid karşıtı insanlar yetiştiriyordu bugünkü Kuleli Askeri Liseleri gibiu2026 Örneğin İttihad-i Osmani gibi ihtilal cemiyetleri bu okullarda çok etkindi. Vatan, millet, kardeşlik, eşitlik gibi sloganik ifadelerle Osmanlı'nın altını oyuyorlardı. Netice itibariyle Abdülhamid Han bir üst akıl projesi olan İttihat Terakki marifetiyle tasfiye edildi.

Bu dönemi kısaca hatırladıktan sonra asıl mevzuya gelelim. Çünkü bugün karşımızda Erdoğan ile tekerrür eden bir tarih var. Çünkü Erdoğan da kolay yolu seçmedi. Bakınız Türkiye ayakta kalabilmek için topraklarının 4/3'ünü gavura teslim etmiş bir ülkedir. Modernleşme operasyonlarıyla da kültür ve medeniyet birikimi heba edildi. Öyle ki bizler yıllardır batını demokrasisini korumaktan kendi devletimizi koruyamadık. Kaldı ki batı demokrasisinin bu kadim milletin mensubiyet bağına yönelik söyleyeceği tek bir şeyi yoktu. Liberaller ise yıllardır devleti küçültmenin yollarını aradılar. Ne kadar küçük devlet o kadar büyük demokrasi diye yutturmaya çalıştılar. Oysa ne kadar küçük devlet o kadar küçük lokma demekti. Yıllardır devletleri, finans oligarklarına lokma yapmak için faaliyet yürüttüler.

Son tahlilde Türkiye'nin önünde iki farklı yol belirmiştir. Bunlar zahmetli yol ve ucuz, kolaycı, teslimiyetçi yol. İlki bedel ödemeyi göze alanların, "Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı" diyenlerin yani ülkenin bekası uğruna mücadele etmekten kaçınmayanların yani şerefli, cesur vatan evlatlarının tercih ettiği yoldur. İkinci yol ise zararı kendine dokunacak bir işe girişmek istemeyenlerin, PR çalışmalarıyla bedavadan /kısa yoldan lider olunabileceğine inananların tercih ettiği ucuz, itaatkar bir yoldur. Ülkeyi üst akla teslim edip huzurlu, rahat, demokrat bir ülke hayali kuranların tercih ettiği bir yol! PKK ile mücadele etmek yerine masa kurmayı FETÖ'nün kökünü kazımak yerine uzlaşmayı, başkanlık yerine vesayetçi sistemi, bağımsız Ortadoğu politikaları üretmek yerine ABD'nin emellerine ortak olmayı seçen, zayıf, çelimsiz, korkak insanların seçtiği bir yol bu.

PKK'nın insan katlettiği bir zamanda üstelik teröre karşı direnen Kürtlere rağmen PKK ile masa kurulmasını önerecek kadar karaktersiz bir yolu tercih edenlerden bahsediyorum. Nasıl ki geçmişte vatan, millet, kardeşlik diyerek Osmanlı'nın altını oymuşlarsa bugün de barış, kardeşlik, çözüm diyerek Türkiye'nin altını oyuyorlar. Hatta son günlerde birlik-beraberlik kisvesi altında ülkeyi üst akla teslim etmek için fırsat kollayan omurgasız AKP'li fırıldakların çabalarına tanıklık ediyoruz. Bugün Erdoğan zahmetli yolu tercih eden şerefli cesur bir liderdir. Bu aynı zamanda milletin de tercih ettiği bir yoldur. Ne mutlu Erdoğan'la aynı yolda yürüyenlereu2026

@ufukcoskunn