Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Dünya Kadınlar Günü bize ne söyler

Her dönem ve çağda imtihanlarla muhatap olan insanoğlunun modern zamanlarda yaşadıkları ve karşı karşıya kaldığı ruhsal ve düşünsel sorunlar adeta onu çıkmazlara sürüklemekte.

Modern ve post modern dağılmaların yaşandığı çağımızda adeta insanlık tükeniş

duraklarında soluklanmakta. Toplumsal travmaların ve tükenişlerin yaşandığı bu çağda kadın misyonu ne olmalıdır? Nasıl bir sesleniş ve dokunuşla insanlığın dertlerine derman olabilecek, toplumun yaşam damarlarına hangi diriltici nefesini gönderecektir kadın?

ABD’nin New York kentinde 40.000 kadar dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları talebiyle tekstil fabrikasında grev yaparlar. Bir süre sonra polis fabrikayı basar ve içeride işçilerin çoğu kilitli kalır. Arkasından arbede olur ve yangın çıkar. Fabrika önüne kurulan barikatlardan işçi kadınlar kaçamaz ve yanarak can verirler. Çoğu kadın,129 işçi can verir. Oldukça acı bir geçmişi vardır 8 Mart Kadınlar Günü anmalarının. Hak ve özgürlük arama yolunda kurban olan canlar. Kadınların ezilmişliği, sömürüsü, düşük ücretle adeta köleleştirilmesi. Buna başkaldıran kadın hareketi.

8 Mart Dünya kadınlar günü dünyanın her yerinde ve ülkemizde kutlanmakta. Doğrusu, kadınlar gününün; anneler günü, sevgililer günü, babalar günü gibi algılanıp tüketim odaklı kutlanması ne derece manidardır? Bizim kültürümüzle ne derece ilintilidir bunu da düşünerek anma toplantılarını ve yapılan tüm faaliyetleri farklı bir perspektifle kendi kültür değerlerimizle anlamlandırmamız gerektiği düşüncesiyle 8 Mart Dünya Kadılar Günü’ne bakmamız gerektiği düşüncesindeyim.

Acı ve yaralı bir geçmişi olan bu anma artık değişik kesimlerde her kadın toplumunun anlayışına göre kutlanmakta… Bir grup işçi kadının hak arama adına yaptıkları başkaldırı ve direniş bizim gündemimizde nasıl yankı bulur?

Nihayetinde bizim kültürümüze ve değerlerimize ait olmayan bir kutlama ve anmayı, kendi öz değerlerimize harmanlayarak bu günün kadın sorunlarına ve kadın dünyasındaki yankısına dokunmak manasında birçok yerde toplantılar düzenlendi. Kadınlar Günün ’den ilham alınarak, içinde bulunduğumuz toplumda münevver ve aydın kadın olmanın sorumluluğunu yaşamaya çalışan duyarlı bir farkındalıkla, kadınların hak ve hürriyetleri, iş yerlerindeki konumları, anne ve eş olarak yüklendikleri misyonlarını sorgulayan şimdiye kadar pek çok programlar tertip edildi. Bunun yanında pek çok şölenler, programlar, konserler düzenlendi. Bu konserlerdeki ruh halini doğrusu çok merak etmişimdir. Kitleler halinde daha çok orta halli ve gelir seviyesi düşük kadınları, kadınlar matinesi gibi konserlere davet ederek, onların hayal bile edemeyeceği büyük meblağları şarkı icra eden sanatçılara ödeyerek yapılan kutlamalar. Yanarak can veren hemcinslerinin acılarından ilhamla yapılan tüm kutlamalar, onların ezilmişlikleri, yok sayılmaları ve sömürülmeleri hikâyelerinden devşirilmiştir ama kutlama yapan kadınlar ne yazık ki bundan bi haberdirler. Bununla birlikte bu anmayı referans alarak, kadınların bilinçlenmeleri, daha duyarlı ve kimliklerini inşa noktasında yapılan programları. Yine erkek egemenliğiyle, ezilen, sömürülen, tacize uğrayan kadınların varlıklarını anlamlı bir şekilde duyumsatmak, toplumda kadının önemsenmesi ve tanınması noktasında yapılan tüm çalışmaları manidar bulduğumu ifade etmeliyim.

“ Alınlarını aydınlatmış bir ak secde

Yolculuklarını kanatmış bir ak seccade

Gönüllerin kanıyla kanatlanmış

Bakmışlar ölüm çok eski oldukça eski bir ölüm gibi

Artık anne yeni bir anne getirme dileği

Baba yeni bir baba örmenin örnek heykeli “ diyor Üstad Sezai Karakoç

Yaratıcının fıtrat olarak şefkat abidesi merhamet şelalesi gibi yarattığı kadın, gerçek anlamda anne olamadığı zaman, tüm varlığıyla anne sıcaklığıyla kuşatmadığı zaman, katiller, zorbalar, hırsızlar türer toplumlarda. Anne dokunuşuna ve şefkatine muhatap olmamış travmaların pençesinde bocalayan bir gençlik türer…

Katman katman tüm toplumların annesidir kadın. Dayanılmaz sancılarla insanlığı doğurandır kadın. Peygamberlerin, âlimlerin, filozofların, mucitlerin, en büyük siyasetçilerin, katillerin, zorbaların hepsini bir anne doğurmaz mı? Bu minval üzere baktığımızda kadın toplumu doğuran ve emzirendir.

Bizler biliriz ki cennet, süt ve bal ırmaklarının aktığı yer olarak tanımlanır. Süt sevginin ilk görünümü ilgi ve onaylamanın simgesidir. Bal, yaşamın tatlılığını, ona duyulan sevgiyi ve yaşamanın mutluluğunu simgeler. E. From’a göre: “Annelerin büyük çoğunluğu ‘ süt ‘ verebilmektedir ama onların pek azı ‘ bal’ da ekleyebilirler yavrularına emzirdikleri süte. Annenin bal verebilme yetisine sahip olabilmesi için sadece, ‘iyi anne’ olması yetmez, mutlu bir kişi de olmalıdır. Bu noktaya erişen annelerin sayısı pek yüksek değildir” diyerek manidar ifadeler kullanır Sevme Sanatı adlı kitabında anneliğe dair Erich From.

Artık maddi ve manevi anlamda tükeniş duraklarına gelmiş toplumlarımıza, evrensel dünyamıza sarıp kuşatan, hayata bal tadında renk ve ahenk enerji verecek anneler gereklidir. Kadın önce annedir, şefkat ve sevgi halesiyle sevendir kuşatandır içinde yaşadığı nefes aldığı toplumda.

Toplumu inşa etmek tek taraflı erkek merkezli bir eğitim ve kuşatıcılıkla olmaz elbet. Toplumu doğuran kadın aynı zamanda toplumun diğer yarısına da eştir, dosttur, kardeştir, yârendir. Kadın yaratılışının gereği olarak merhamet, güzellik kaynağı bir ahlak ve erdemle tüm toplumu sarar, kuşatır. Eşi olan erkeğin yanında evin idaresinde, çocukların eğitim ve bakımında adeta dengeleyen sıcak sevgisiyle erdemlere taşıyan esenlik soluğu olur. Toplumda çalışma hayatında ve bulunduğu her ortamda dost ve yardımcıdır karşı cinse.

Mesleğini yürüten hekimdir, yüreği yumuşak nazenin sancılara şifa olabilecek bir duyarlılıkla dokunur her bir hastanın yüreğine sonra bedenine. Onun parmaklarından şifa akar insanlığın kurumuş damarlarına. Asık suratlı beton binaların içinde bir kır menekşesi gibi size gülümserken ciddi duvarlara, camlara memure olarak tebessümü yansır. Öğretmendir, anne sıcaklığı burcu burcu sarar öğrencilerini, nesiller onun elinden yürür dünyaya. Nice doktorlar, hukukçular, mühendisler ilk derslerini ondan alarak meslek icra etmektedirler. Sonra barolarda avukattır, savcıdır, hâkimdir onun fıtratından getirdiği incelik ve nezaket, yüreğine dokuduğu eşsiz sabır adaletin terazisini öylesine dengeler.

İş hayatına atıldığında entelektüel donanımı, yüreğine nakşolmuş merhamet sarmalıyla ayrı bir dokunuşla mesleğini icra eder.

Hâsılı kelam, kadın önce insandır erdemleri kuşanmış, ahlakın tüm yüce duraklarında soluklanmış, iffet ve hayâ timsali olarak onurlu duruşların yegâne merkezi. Annedir bal ve süt akıtarak döşünden emzirir toplumu. Topluma aşk mayasını çalarken her dem dirilten baharlar taşır yüreğinden insanlığa. Eş olarak erkeğinin yanında vakur duruşu, adaletli ve merhametli haliyle evindeki dirlik ve düzeni sağlar. Evin havası onunla burcu burcu kokarken, renk renk çiçeklerin rayihası yayılır her bir odaya onun tılsımlı varlığından. Dost ve kardeş duyarlılığıyla iş yerinde mesai arkadaşıdır. Her bir hareketi ve duruşu sabrın ve özverinin engin kuşatıcılığıyla insanlığa ümit aşılar…