Dünyayı umutlandıran tek şey…
Dikkatinizi cezbetti mi bilmem; yalnızca Gazze ya da Batı
Şeria değil bütün dünya Müslümanları abluka altında. Konformizm batağına düşen
toplum mühendislerince geliştirilen silahlar, gerçek bir Müslümanın neyi, nasıl
düşüneceğini ve nasıl hareket edeceğini hatta olaylara ve durumlara Müslümanca
nasıl tepki vermesi gerektiğinin bilincini de yok ediyor. Müslüman bir zihinden
çıkanlar, dilde anlamlı cümlelere dökülmeden hemen önce hegemonyanın
kontrolündeki küresel şebekenin hava savunma sistemleri tarafından
engelleniyor, yok ediliyor. Bu nedenle Filistin meselesinde Hamas haricinde ne
bilkuvvet olarak ne de bilfiil olarak Müslümanların herhangi bir etkisi yok.
Batı’nın araçlarıyla ve yine Batının hedeflediği amaçlar
doğrultusunda kanıksadıklarımız bizi yıllardır uyuştururken; akıl, kalp ve ruh
bırakın dile geleceği bir insan bedenine girmeyi, insan silueti dahi bulamıyor.
Bu yüzyılın bedenleri, bunu bir problem olarak görmüyor. Problemlerin az bir
dünya çıkarına göz ardı edildiği, eşref-i mahlûkat ve ahsen-i takvim üzere
yaratılan insanın dikkate alınmadığı bugünkü dünya düzeni işte bu nedenden
ötürü herkesçe “kabul edilebilir” bulunuyor.
Oysaki adına ‘düzen’ denilen bu “düzensiz düzen”i kuranların
çocuk/kadın/insan hakları gibi bölümlendirme yapmalarının nedeni o alanlara
girenlerin haklarını korumak değil. Onların insanı sadece insan olduğu için
şerefli ve dokunulmaz haklara sahip gören evrensel ideallerin hükümferman
olduğu bir dünya tahayyülleri yok. Patinaj çekmemizin ana nedenini oluşturan da
işin bu kısmını idrak edemiyor olmamız. Bugünkü meselemiz, bu düzeni
kuranlardan medet ummamızın ve düzeni kuranlara bu düzeni şikâyet etmemizin bizi
ne kadar zavallı gösterdiğini bilmememizin meselesidir.
Mesele kelimesi, genellikle güç sorunları ifade etmek için
kullanılır ve yıkıcı sonuçlara gebedir. Bu nedenle bugünün Müslümanlarının
meselesi, insana değil insanın kurduğu kurumlara, kuruluşlara, uluslararası
örgütlere ve evrensel beyannamelere İlahi düzenden daha çok güvenmenin bugünkü
sonuçları doğuracağının saf bir şekilde öngörülememesi meselesidir.
Sonuçların kendini doğuran nedenlere mecbur oluşu, bugün
yaşıyor olduğumuz problemleri oluşturan nedenlerin yok edilmesini de mecburi
kılıyor. Bu uzun ve meşakkatli işin ertelenmesine şimdilik cevaz var elbette.
Çünkü şu an yapamayacaklarımızın değil, acil olarak ne yapabileceğimizin
konuşulması gerektiği ve her alandaki ezberlerin bozulduğu bir çağ.
Bugün Batı ile Batı halklarını ayırt etmemiz gerektiğinin
ortaya çıktığı tarihi bir dönüm noktası. Hakeza Amerika’da, Avrupa’da, Filistin
lehine yapılan devasa protesto gösterilerinden anlıyoruz ki insanlık farkında
olmasa da küresel hegemonyaya karşı küresel bir intifada başlattı.
Küresel intifada; işlevsizleşen, boş kınama kararları
çıkarmaktan başka işe yaramayan, ikiyüzlü politika ve stratejilerin, petrol
satışıyla orantılı insanlığın da sonunu getirecek. Çünkü bugün kitle iletişim
araçlarının en etkin kullanıldığı çağ olmasına rağmen tarihte ilk defa Batı
medyasının manipülasyon taktikleri işe yaramıyor.
Ne yazık ki işgalci İsrail’in görülmemiş bir soykırım
yaptığı, hastaneleri bombaladığı, bebekleri şehit edecek kadar insanlıktan
çıktığı bir çağ ile dünyanın doğusuyla batısının aynı duyguları paylaştığı ve
beraberce zulme dur diyebildiği ender bir çağa aynı anda şahitlik ediyoruz.
İsmet Özel’in dediği gibi; “Susmanın suça iştirak olduğunu bilecek kadar
aklımız başımızda.” çok şükür. Şimdilik Müslümanı da bütün dünyayı da
umutlandıran tek şey bu.