Dolar (USD)
32.26
Euro (EUR)
34.93
Gram Altın
2441.73
BIST 100
10242.67
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Edebiyattan uzaklaşmak-2

Klasik kültür, neden acaba en derin hakikatleri bile belagatle sunmaya çalıştı? Neden acaba, Fuzuliler, Nef'iler, Nabiler değil sadece; Yunuslar, Mevlanalar, Hacıbayram-ı Veliler de alem-i kevn ü fesadın olmadık meselelerini edebiyat diliyle aktarmanın sayısız örneklerini verdi? İncelikli bir yolculukken hayat, ne oldu da yorucu bir yokuşa dönüştü? Klasik kültürün gördüğü, bizim göremediğimiz neydi? İnanç ile düşünce, düşünce ile ahlak, ahlak ile edebiyat arasındaki o ince çizginin birbirine fısıldadığı cümleler neden ibaretti gerçekten? 'O olmazsa ben de yokum.' derken edebiyat ahlaka, düşünce inanca, neyi kastediyordu sahiden?.. Sahiden de o insanların bilip rahat ettikleri, bizim bilmeyip keyfimizi kaçıran nedir? Nerde hata yaptık biz? Kapılar açıkken bile güvendeyken x ışınlarıyla bile korunamıyor evlerimiz?

Bütün o gazavatnameler, bütün o Hz. Ali cenkleri, Hıralar, Hayberler nasıl da içimize girerdi bir daha hiç çıkmayacakmış gibi. Nasıl da edebiyat inancın göğünde yeşerir, nasıl da dünya incelir, incelir yüreğimize sokulur; nefes üfleyip dururdu bize masallar, efsaneler, destanlar... Sokak ışıklarından daha çok aydınlatırdı, yüzümüzü uykumuza giren masal kahramanları; evlerimiz ne de küçüktü o vakitler masallar nasıl da genişletirdi odalarıu2026

En inanılmayacak şeye bile inanırdık o vakitler. İnanmak saflık değildi, kanmak anlamına gelmiyordu hiçbir literatürdeu2026 Söz senetti, sözü veren emin, söze inanansa saf değildi asla; herkes kendinden emin, sözünden emin, davranışlarından eminu2026 İnsanlar gibi, yalan söylemezdi kitaplar da, hayatımızın içinde, tam da içindeydi sonunda yalanının kurbanı olan çobanlaru2026 İnanmak güzel şeydi be kardeşim Kaf dağının ardına, kurtlara, kuzulara, perilere, devlere, cücelere, uzak ülkelereu2026 Üstelik kurt ile kuzuyu konuşturan hikayelerimiz vardı; kaplumbağayla tavşanı, dağ ile ırmağıu2026 Gök de konuşurdu, yer deu2026 Ateş gürler, yel tebessüm ederdi her kelimedeu2026 Bize kelimeyi getiren kitaplar nerede? Sadece biz mi emanet ettik sözlerimizi gözlerimize? Sadece biz mi unuttuk konuşmayı seyretmenin gölgesinde? Şimdi ama ne zaman sussak konuşmuyor dağlar da ırmaklar da kurtlar da kuzular da; şimdi ama ne zaman sussak, insanlığın ruhuna Fatiha yükseliyor dağlardau2026 Peki ama ölene kadar bizi ayakta tutan neydi, öldükten sonra da?.. Kışları içimizi sobadan çok ısıtan neydi o vakitler, yazları klimadan çok serinleten neydi? Bize hayatı öğreten, hayata bizi kabul ettiren bütün o metinler nerdeler şimdi? Gözlerimiz büyüdükçe neden küçüldü ki yüreklerimiz?

Belki şundan: İnanç bir bütündür, ahlak bir bütündür, estetik bir bütündür, edebiyat bir bütündür, hayat bir bütündür. Bir'den çıkmış olan rakamların bir'e ihaneti düşünülebilir mi? Bütüne ihanet eden parça ayakta kalabilir mi? Parçaların gücü ele geçirdiği memlekette, 'bütün' ayaklar altında kalmaz; gökyüzüne çıkar ve oradan seyreder hayatı. Bütün, yere düşmemiş, yukarı çıkmış, seyrediyor şimdi bizi. Parçalanmış biziu2026 İnancı delik deşik, ahlakı yamalı bohça, estetiği şöyle böyle, edebiyatı klavyeye emanet bir toplum, geleceğin ipine nasıl tutunabilir ki?.. İşimize gelince inanıyor, gelmeyince yok canım diyoruz; önce eyliyor, sonra meşruiyet arıyoruz; her sabah bileniyor, her akşam dökülüyoruz; her tarafa şiir döşüyor, edebiyattan düşüyoruz. Bağlamıyor, söküyoruz; onarmıyor, yıkıyoruz; kolaylaştırmıyor, zorlaştırıyoruz; güzelleştirmiyor, çirkinleştiriyoruz; konuşmuyor, gürültü çıkarıyoruz; söylemiyor, bağırıyoruzu2026 Ve sesin şiddeti arttıkça değeri azalıyor ve sesin şiddeti arttıkça kulak büzülüyor ve sesin şiddeti arttıkça geriye sadece ateşten harfler kalıyoru2026

Öyle bir sürece girdik ki en tok cümleler bile edebiyat eliyle yumuşak bir zeminde su gibi akarken en dinlenmiş kelimeler bile dikey yürüyor şimdi. Sanki konuşmak, ikna etmek vibrasyon yüksekliğiyle ilgiliymiş gibi. Kulaklık takılıyken sesinin çıkmadığını düşünüp ha bire bağıran insanlara dönüştük. Ne kadar çok bağırırsam o kadar duyulurum, ne kadar çok konuşursam o kadar yayılırım, ne kadar cümle üretirsem o kadar ayakta kalırım anlayışıyla sessizliğin, yumuşak konuşmanın, incelikli söyleyişlerin büyüsünü usulca kaldırdık üzerimizden. Şimdi artık cümlelerimizin buyruğuna kanan derilerimiz de kalınlaştı. Kalınlaşmış, dışarıyla arasına mesafelerce duvar ören tenlere serin sular ne diyebilir ki? Katılaşan kalplere incelikli sözler neyi söyleyebilir? Şimdi artık edebiyat, gerçek edebiyat başka bir dile dönüştü. Tıpkı bilmediğimiz ecnebi lisanları gibi, nerede sesini duysak yabancı gözlerle bakıyoruz edebiyata; yabancı, yadırgatıcı, geçiciu2026

Düşünceyi siyasetten koparınca, sloganlar hasım vadilerine dönüştü ansızın; hasım vadisi çiçekleri kokmuyor ne yazık kiu2026 Üstelik görüntüsüne kanıp ne zaman eğilseniz bir yerlerinize batıyor dikenleri slogan çiçeklerininu2026 Edebiyatı ahlaktan koparınca içi boş cümleler yoklayıp duruyor içimizi, yüzeyi parlatılmış metaller üstünde methaller sanıp patika yürüyüşleri yapmak gibi abesle iştigallerimiz var şimdilerde. Ve şimdilerde artık ne şair var ne yazar, yazarsa ancak bilgisayar yazaru2026 Ve üstelik artık sadece bilgi saymıyor, duygu da sayıyor, duygusavıyoru2026

Masalları bırakınca masalar nasıl da kandırıyor biziu2026