Dolar (USD)
32.38
Euro (EUR)
34.71
Gram Altın
2395.90
BIST 100
10106.42
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

21 Kasım 2019

Eğitim, ara tatil ve attığımız taş

Hatırlanacağı üzere MEB yaptığı bir düzenlemeyle 2019-2020 eğitim-öğretim yılından geçerli olmak üzere bir olan ara tatil sayısını 3e çıkarmıştı. İçinde olduğumuz hafta bu uygulamanın ilk ara tatilini yaşıyoruz. Eğitim-öğretim sistemi içerisinde tatiller, ara tatiller, bu tatillerin süresi ve ne zaman olması gerektiği ile ilgili tartışmalar eskiden beri yapılıyor. Tatilin eğitimin niteliğine olan etkisi de tartışma konusudur hep. Açık söylemek gerekirse tatil başlığı eğitim gündeminin teknik-tali mevzularından biri. Eğitim sisteminin mahiyetinin ne olduğuyla tatilin ne olduğu ve nasıl olduğu arasında yapısal bir bağ oluşturmak, bu ikisi arasında stratejik bir ilişki olduğunu düşünmek gereksiz. Ancak teknik-tali bir mevzu olduğunu düşünmekle beraber mevcut sistem içinde getirilen düzenlemenin makul, uygulanabilir bir düzenleme olduğunu düşünüyorum. Temel eğitim ve ortaöğretimdeki öğrencilerin geçirdikleri yoğun tempo içerisinde bu tür ara tatillerle en azından soluklanmalarını sağlıyor.

Diğer taraftan bu düzenlemeyi ne tür bir amaçlılıkla hayata geçirdiğimize, uygulamanın meşruiyetini ne tür söylemlerle sağladığımıza da dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Tekrar ediyorum; bu teknik-tali bir düzenlemedir, öğrencilerin azıcık soluklanmaları dışında eğitimin, eğitimcilerin ve öğrencilerin niteliğinde anlamlı bir değişiklik getirmesi düşünülemez. Bunun yanında teknik-tali olan bu düzenlemenin meşruiyetini, makuliyetini ve giderek mahiyetini belirleyecek çok önemli hususun da pratikte nasıl hayata geçirildiği gerçeği olacaktır.

Bizler maalesef uzun zamanlardan beridir hayatımızın kaderini, niteliğini doğrudan tayin edecek şeyin bürokratik düzenlemeler, mevzuat değişiklikleri vs. olacağı yanılsamasına kendimizi kaptırmış gidiyoruz. Bir alanda doğru düzenleme yapıldığında işlerin bambaşka seyir alacağını varsayıyoruz. Herkesin aynı kaldığı ancak düzenelemelerin, mevzuatların değiştirilip durulduğu bir sistematiğin kandırmaca sistematiği olduğunu henüz keşfedebilmiş değiliz. İçeriğin, ilişkinin, yapının değişmediği yerlerde teknik-tali prosedürlerin değişmesi ancak yürürlükteki tahripkâr düzeneğin dişlilerinin yağlanmasına yarayacağı açıktır. Bu açıdan etki alanları son derece sınırlı uygulamaları abartmayalım, onların çözüm olmadığını bilelim. Çözümmüş havası yaratarak sorunları görünmez kılmayalım, kronikleştirmeyelim.

Getirilen ara tatilin öğrenciler için bir soluklanma olacağını belirttim yukarıda. Ancak ara tatilden aynı zamanda eğitimciler ve aileler de etkileniyor. Öğrencileri soluklandıran bir düzenlemenin aileler ve eğitimciler için bir yüke dönüşmemesi için de en azından bütüncül bir kavrayışa gereksinim olduğu görülüyor.

Öğrencilerin soluklandığı hafta öğretmenler ağaç dikmekten tiyatro etkinliğine, dağ yürüyüşünden dramaya, birlikte sinemaya gitmekten kitap okumaya uzanan pek çok etkinlikliği yapmak üzere bir planlamanın muhatabına dönüştürülüyorlar. Oysa öğretmenleri şahsiyetsizleştiren, sıradanlaştıran, standartlaştıran iş ve işlemlerden özenle kaçınmak, onların benlik algısını tahriş etmeyecek düzenlemelerle işi götürmek durumundayız. ‘Öğretmenler ağaçları sulasın, resimleri çekilip ilçe-il müdürlüğüne gönderilsin şeklindeki bir düzeysizliğin nesnesi olmaya eğitimcileri sürüklemek kendi kurumsal varlığını ve seviyesini sabote etmektir. Bu ara tatiller vesilesiyle en azından diğer geçirdiğimiz tatillerde yaşanılanlar, yapılıp edilenler ve nihayetinde elde edilen hasıla dikkate alınarak gölge edilmesin, başka ihsana gerek yok durumunu hayata geçirebilseydik keşke. Detaylandırılmış planların pasif uygulayıcıları olmaktan öteye geçmeyen, uygulanabilirlikleri meçhul iş ve işlemleri alt alta sıralayarak işi bir kandırmacaya, görev savmaya sürükleyen uygulamaların anlamsızlığını söylemeye gerek var mı? 1 haftalık ara tatil öğretmenler için de pekala ara tatil olabilir. Ne MEB bir şey kaybeder, ne de eğitim sistemimiz!

Tatil sistematiğimiz ile hayatımızın organizasyonu ve gerçekliği arasında anlamlı bir ilişki kurmakta da zorlanıyoruz. Örneğin anne babası çalışan öğrenci ne olacak bu ara tatilde? Çocuğu nereye bırakacak veya çocuğa kim bakacak? Çalışan anne-baba için niye bir tedbir düşünülmüyor? Kastettiğimiz şey bu işte: İnsanlara ne söylediğiniz, hangi güzel kelimelerle onları taltif ettiğiniz değil mesele! İnsanlara ne tür bir muamelede bulunduğunuz, onları ne tür bir ilişkiyle muhatap kıldığınızdır önemli olan.

İkincisi ise yukarıda kısmen değindiğim yapılacak etkinliklerin neler olacağını bir politbüro tailimatnamesi mantığı içinde sıralamak yerine işi doğallığa, gönüllülüğe bırakmamız gerektiği hususu. Bazı şeyleri fetişleştirmenin, yapıyormuş gibi yürütümenin, ulusal bir kandırmacaya çevirmenin anlamı yok! Vaziyet ortada, görünen köy kılavuz istemiyor. Hangi il müdürü hangi ilçe müdürü kaç tane kitap okuyor, kaç kez tiyatroya gidiyor veya hangi sıklıkta sinema filmi için izleyici koltuğuna oturmuş? Hangisi fısrsat bulduğunda zamanını memleketinin tarihi ve turistik yerlerini öğrenmeye, doğa güzelliklerini keşfetmeye ayırıyor? Hangi daire başkanı, hangi genel müdür, hangi ilçe-il müdürü kültür-sanat-spor işlerinde devrim yapmış da eğitimciler geri kalmış? Memleketçe kim ne tür uğraşların içindeyse öğretmenin de gerçekliği odur. Ülke olarak kim ne ile nasıl iştigal ediyorsa öğretmenin kalitesi ve niteliği de odur. Şimdi esaslı soruya gelelim. Biz bu tür uygulamaları, bu tür etkinlikleri on yıları aşan sürelerdir yürütüyoruz. Bir işe yaramışlığı varsa şüphesiz yapalım. Olgunğunu düşünen, bilen varsa buyursun söylesin! Yok, şayet attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmiyorsa o zaman bu kollektif akıldışılığa, kadırmacaya, bürokratik angaryaya niye dur demiyoruz? Niye herkes toplansın şurada kahvaltı yapsın, fotoğraflarını da bize gönderin düzeysizliğini kendimize reva görüyoruz? Sadeleşirsek, normalleşirsek, belki bir norma uygun hareket etme imkanımız olabilir. Yoksa bu tarz muamelelerle insanlıktan çıkarıldığımız sürece birbirimizi oyalamaya, hırpalamaya devam edeceğiz.