Eğitimde reform ihtiyacımız
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kapsamlı bir eğitim reformu
yapmaya ihtiyacımız var” tespiti üzerinden eğitimi konuşmaya devam edelim.
Zaten tespitin kendisi tespit olmanın ötesinde alana ilişkin bir itham, bir
itiraf, bir çağrı olarak değerlendirilmelidir. Asıl anlamı ve önemi de buradan
gelmektedir. Zira eğitimde başarılı olduğumuz şeklinde ortada ne bir iddia var
ne de böyle bir kabul var. Cumhuriyet tarihimizin başlangıcından bu yana, buna
AK Parti dönemi de dahil, iddialı vaatler dile gelmiş ancak vaatlerin
gerçekleşeceği belirtilen tarih geldiğinde aynı sevimsiz gerçekliğimizin biraz
daha sevimsizleşerek yanı başımızda durduğunu deneyimleyip durmaktayız. Nitekim
Cumhurbaşkanı Erdoğan da umudunu yitirmiş olacak ki bize artık 2023 gibi yakın
bir tarihe bağlanmış vaatler sunmak yerine sadece sembolik anlamı ve
çağrışımları olan 2053 gibi bir tarihi referans gösterdi.
Çoğunluğumuz bu muhabbetin içeriğine ilişkin bir dikkatten
yoksun olduğumuz için burada herhangi bir problem görmüyoruz. Alana ilişkin bir
şeyin dile geliyor olmasını başlı başına yeterli görüyoruz. Çok değil iki yıl
önce şaşalı bir törenle bir belgenin lansmanı yapıldı. Belge ile daha doğrusu
belgenin içerdiği eğitim yaklaşımı ve çözümlemesiyle önümüzdeki süreçte tek
kanatla (akıl) uçmaya çalışan dünyadan farklı olarak, akla ve kalbe eşit
şekilde ağırlık vererek çift kanatlı olacağımız söylendi. Hassas duygu
dünyamızı okşayan bu sözlerle heyecana gelmekten bunun nasıl olacağını sormayı
akıl edemedik. Metin, bize bunu meslek lisesinin atölyesinin yenilenmesi ile
gerçekleştireceğinden bahsediyordu ancak biz bu amaç ile bu araç arasında nasıl
bir ilişki olduğunu, böyle bir sebep-sonuç ilişkisinin mümkün olup olmadığını
sormayı/sorgulamayı düşünemedik. Aynı şekilde bundan birkaç yıl önce apar topar
şekilde ortaöğretim geçiş sitemini değiştirdik. TEOG’dan Mahalli Yerleştirme
Sistemi’ne geçtik. Geçerken isteyenin istediği okula gideceğinden, sınav
stresinin kalkacağından, seçmeli derslerin çoğalacağından, öğrencilerin sosyal
ve kültürel faaliyetler yürüteceğinden, servis sorununun kalkacağından vs. gibi
keyfe keder pek çok gerekçe ileri sürmüştük. Peki, ne oldu? Aynı sevimsiz
gerçekliğimiz biraz daha sevimsizleşerek yanı başımızda duruyor. Değişikliği
yaptığımız günden kesinlikle daha iyi bir noktada değiliz hatta daha kötü bir
noktadayız.
Peki, böyle olması sürpriz mi? Yani bahsedilen sorunumuzun
bahsedilen şekilde çözülmemiş olması çok mu tuhaf geliyor? “Nasıl başaramadık
arkadaş” mı demeliyiz? Kapsamlı bir reform yapmaya girişmeden önce, reform
yapmak isteyen kim, reform yapmak istediğimiz alanın hususiyetleri nelerdir,
reforma ihtiyacımız olduğunu kim söylüyor, reforma ihtiyacımız olduğunu nasıl
tespit ettik, niçin reform yapılması gerekiyor, reform yapılacak bir alanımızın
olmasının sebepleri, müsebbipleri kimlerdir, nasıl bir reform yapmak istiyoruz
gibi çok hayati sorularla yüzleşmemiz gerekmiyor mu? Güzel, albenili
cevaplardan/çözümlerden önce anlamlı sorularımızın olması gerekmiyor mu?
Eğitimde başarısız şeklindeki söze tarihi bir söz, tespit muamelesi yapanlar bu
sözün kendi başına reform olduğunu sanıyorlar. Doğrusu anlamlı ve hayati sorulardan
sıyrılmış steril bir “eğitimde başarısız” tespitinin ne bir anlamı var ne de bu
ülkeye bir hayrı var. Eğitimde başarısızız çünkü tarihsel-toplumsal zeminini
yitirmiş bir sistemi sürdürüyoruz. Bu eğitim-öğretim sisteminin kapasitesi son
derece sınırlı o yüzden başarısızız. Peki, aynı sistemi tüm dünya uygulamıyor
mu? Evet, tüm dünya uyguluyor ve uygulandığı her yerde bu sistem başarısız.
Çünkü kapasitesi sınırlı, çünkü yapmaktan ziyade yıkmaya meyyal. Her yerde
başarısızsa bizde niye daha başarısız görünüyor? Çünkü biz sınırlı kapasiteyi
de kullanmakta bir beceri gösteremiyoruz. Niye beceri gösteremediğimizi
isterseniz devenin “boynun eğri” sözüne karşılık verdiği cevapla açıklayalım:
Neremiz doğru ki? Devam edeceğiz…