Ekonomide göz var göz…
Resmî Gazete'de yayımlanan yeni ÖTV oranları motor silindir
hacmi ve vergi matrahlarına göre yerli araçlarda değişen oranlarda indirilirken
ithal araçlarda değişen oranlarda artırıldı. Otomotiv sektörü temsilcilerinin,
ÖTV artışının iç pazardaki büyümeyi olumsuz etkileyeceği yorumuna
benzer birçok haber ve görüş gördüm.
Ekonomiler büyük kriz dönemlerinde işletmelerin kapanmasını
engellemek için çeşitli destekler verir. Dünyada kriz yaşandığı zaman ihracat
yapacağınız ülkelerin de krizde olması krizden çıkış için dışa mal satma
anlayışını yerle yeksan eder. O zaman yapılacak akla yatkın olan en iyi şey
tasarrufları artırarak istihdamı büyütecek alanlara yoğunlaşmak ve iç pazarı
büyütmek olur. Bunu için de en iyi yöntem iç Pazar’da ithal ikameci üretimi
artıracak teşvikler vermektir.
Türkiye’de kurdukları fabrikalarla yerli üretim yapan
yabancı markaların ülkeye sağladıkları “katma değer” ithal edilen araçlardan
kat be kat fazladır. Teknolojik bir geri kalmışlık ya da iş hayatını olumsuz
etkileyecek “olmazsa olmaz” denilebilecek bir özelliği de barındırmayan ithal
araçların alımını “neden” teşvik edelim? Bana sorarsanız geç bile kalınmış bir
uygulama.
Resmî Gazete'de yer alan bir diğer Cumhurbaşkanı kararıyla
eğitim ve öğretim hizmetleri için yüzde 8 oranında uygulanan KDV yüzde 1'e
indirilmesini de bu kapsamda değerlendirerek istihdamı korumak için atılan bir
adım olarak görmek gerekiyor.
****
İkinci çeyrekte ekonominin yüzde 9,9 oranında küçüldüğü
açıklandı. Bu rakam elbette üzücü…
Ama diğer ülkelere bakınca Türkiye’nin elindekilerle iyi bir
sınav verdiğini söylemek, hakkı teslim etmek olur.
Vatandaş yoksulluğu, işsizliği acı bir şekilde hissetmeye
başladı. “Acaba yarın işten atılacak mıyım?” korkusu herkesin aklının bir
ucunda duruyor.
Dünyanın süper gücü ve en büyük ekonomisi olan ve
karşılıksız rezerv para basma hakkını elinde bulunduran ABD’de ne olduğunu bile
anlamadan bir anda işinden olan 40 milyon insan var. FED Başkanı geçtiğimiz gün
Jackson Hole toplantısında iki yıllık bir planlamadan sonra bundan sonraki
hedeflerinin enflasyonu yüzde 2’de tutmak ve istihdamı artırmak olduğunu
söyledi.
İstihdam konusu çok önemli… Çünkü kaybın telafisi çok daha
uzun sürmektedir. İşyeri kapatılınca oradan ekmek yiyen insanlar açıkta kalır.
O işyerine mal satan toptancının cirosu azalır belki de o da
işçi çıkarmak zorunda kalır. Azalan işçiler işsizlik yardımı aldıkları sürede
tüketimlerini daha kontrollü bir zemine taşıyacakları için daha önce
harcadıkları harcamaları yapmazlar. İşsizlik maaşı bitince zaten harcama olmaz.
Bu da ekonomide kendisini sürekli küçülten bir döngüye neden olur.
Bu nedenle istihdam ekonominin çok önemli bir boyutudur.
Eğer para kazanacak bir işiniz yoksa
harcama da yapamazsınız. O zaman dükkânlar, şirketler,
fabrikalar daha fazla üretemez, yeni
madenler kurulamaz, yeni petrol sahaları aranmaz, çiftçi
daha fazla üretmez. Bu iş böyle sürüp gider.
Türkiye aldığı tedbirlerle bu süreçte G20 ülkeleriyle
pozitif olarak ayrıştı. G7 ülkelerinin küçülme ortalamasının da altında bir
rakam ile ikinci çeyrek kapatılmış oldu. Bu kadar zorluk yaşanırken “Faizler
neden yükselmiyor?” diye hayıflananların reel ekonomiyi düşünmedikleri ortada.
Tedbirleri de teşvikleri de toplumsal dinamiklere göre
gerçekleştirmek gerekiyor. Konut piyasasına tanınan ucuz ve uzun vadeli
finansman imkânının TOKİ eliyle kentsel dönüşüm
yapılarak tekrar verilmesi gerektiğini daha önceki
yazılarımda yazmıştım. Gemi hâlâ kaçmış değil. Dünyada inanılmaz bir para
bolluğu var ve ABD’de 1 ile 2 trilyon dolarlık yeni bir destek paketinin
geleceği konuşuluyor. Yani para daha da artacak. ABD finans piyasalarında
aradığını bulamayan yatırımcılar için Türkiye’nin kentsel dönüşüm hamlesi “az”
ama “güvenilir” bir kazanç kapısı sunacaktır. İhtiyaç duyulan finansman
kolaylıkla sağlanacaktır.
Yaklaşmakta olan ikinci dalganın etkilerini önlemek ve
pandemi şartlarına uygun çalışılabilecek bir sektörü harekete geçirmek için
daha uygun bir zaman düşünemiyorum.