Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

28 Kasım 2016

Ekonomik Terör

Kıymetli okurlar. Uzunca bir süredir bu köşeden sizlere son dönemde dünya genelinde yaşananların basit bir olay olmadığını, bu kaos ortamının aslında yeni nesil bir küresel savaş olduğunu elimden geldiğince anlatmaya çalışıyorum.

Yaşanan bu küresel dünya savaşının ekonomi cephesinde hararet son dönemde gittikçe yükseliyor. Türkiye, Gezi olaylarıyla başlayan operasyon silsilesinin her birinin üstesinden başarıyla geldi. Son günlerde yeni bir operasyon başlattılar. Yapılan operasyonu ekonomik terör olarak değerlendirebiliriz.

Geçtiğimiz hafta perşembe günü olağan üstü bir gün geçirdik. Olağan üstü diyorum çünkü içinde yaşadığımız coğrafya dünyadaki birçok ülkeye nazaran zaten yoğun bir gündeme sahip. Bir de bu hararetli gündeme birbiri ardına yenileri eklendi. Gelelim perşembe günkü olağan üstülüğe. Önce Suriye rejimine ait uçaklar Fırat Kalkanı Harekatı kapsamında Suriye'de görev yapan askerlerimizi vurdu. Ardından Adana Valiliği önünde bir kadın terörist bombalı araç patlattı. Daha sonra Avrupa Parlamentosu (AP), Türkiye ile AB arasındaki üyelik müzakerelerinin geçici olarak dondurulmasını tavsiye eden tasarıyı kabul etti. Diğer taraftan Türkiye'ye parlamento üzerinden baskı kurmaya çalışan Avrupa ekonomide de şantaja başladı. AB, rekabet kurallarına aykırı teşviklerle Avrupalı şirketleri Türkiye'deki yatırımlarından caydırmaya çalışıyor. Bu arada doların hızla yükselmesinin ardından herkesin gözünü kulağını diktiği Merkez Bankası politika faizini yarım puanlık artışla %8'e yükseltmesine rağmen Türk Lirası, faiz kararının 75 dakika sonrasında düşüşüne devam ederek rekor üstüne rekor kırdı.

Dikkatli bir şekilde olayları takip ettiğimiz zaman 15 Temmuz darbe girişiminde başarısız olan küresel güçler, içimize sızan temsilcileri temizlendikçe daha da hırçınlaşıyorlar. Aynı şekilde hainler temizlendikçe devletimiz güçleniyor, ülke içinde ve dışında yaptığı başarılı operasyonlar da küresel güçleri adeta çileden çıkartıyor.

Dikkat ederseniz Suriye'nin Dabık kasabasını DAEŞ teröristlerinden temizledikten sonra yönümüzün El bab ilçesine çevrilmesiyle ülkemize yapılan saldırılar gittikçe artırıldı. Biz El Bab'a ilerledikçe PKK/PYD de El Bab'a doğru ilerlemeye başladı. Aynı şekilde Suriye rejim güçleri de El Bab'a doğru harekete geçti. Küresel güçlerin kontrolünde olan terör örgütleri bu güçlerden aldıkları emir doğrultusunda hareket ederek DAEŞ, El Bab'a doğru gelen PYD teröristlerine 8 köyü hiç savaşmadan terk etti. Burada şunu belirtmek gerekir ki; El Bab, Lazkiye'den başlayarak, İdlib, Halep ve Münbiç'ten geçerek Irak'a uzanan hattın kesişme noktası olduğundan hem Suriye hem de harekatın hedefi açısından kritik bir öneme sahip. Biz El Bab'a yaklaştıkça, içimizdeki hainleri tutukladıkça, doğu ülkeleriyle yakınlaştıkça ekonomik operasyon, terör saldırıları, AP kararı birbiri ardına gelmeye başladı.

Dünyanın içinden geçtiği olağan üstü dönemi hep beraber görüyor, izliyor, takip ediyoruz. Yepyeni bir dönemin hazırlıkları yapılıyor. Daha önceki dönemlerde küresel güçlerin kurdukları oyunları sadece dışarıdan izler, kurdukları oyunlar doğrultusunda hamleler yapardık. Artık devir değişiyor. Türkiye oyuna dahil olarak oyunu kuranlara karşı oynuyor yeri geldiğinde oyun içinde oyun kuruyor.

Oyundaki gücümüzü anlamak için bilmemiz gereken bazı hususlar var. Bunun için Ahmet Davutoğlu'nun güç formülüne bakmak faydalı olacaktır.

G={(t+c+n+k)+(ek+tk+ak)}x(SZxSPxSİ)

Sabit veriler; tarih(t), coğrafya (c), nüfus (n) ve kültür (k)

Potansiyel veriler; ekonomik kapasite (ek), teknolojik kapasite (tk), askeri kapasite (ak)

Stratejik Zihniyet (SZ), Stratejik Planlama (SP), Siyasi İrade (Sİ)

Formülde de bahsedildiği gibi bir ülkenin gücü için tarih, coğrafya, nüfus ve kültür sabit verilerdir. Potansiyel verilerin gelişmesi için yapılması gerekenlere de ekonomik kapasite içerisinde değineceğim. Gelelim ekonomik kapasite hususuna. Türkiye özellikle son 15 yılda ekonomik kapasitesini geliştirme konusunda çok ciddi atılımlar gerçekleştirdi. Ancak özellikle son birkaç yıldır orta gelir tuzağı olarak adlandırılan ekonomik bir tıkanmaya girdiğini görüyoruz. Ekonomik kapasiteyi geliştirmek için en önemli unsur insan kaynağımızdır. İnsan kaynağına yapılan yatırım diğer tüm güç unsurlarının gelişmesinde de en önemli etkenlerdendir. İnsan kaynağımızı geliştirmek için ise eğitim sistemimizin araştırmaya, geliştirmeye, üretmeye yönelik olması gerekir. Bu konu ile ilgili de defalarca yazmıştım. Ancak önemli bir husus olduğundan dolayı tekrar etmekte muhakkak ki fayda olacaktır. Araştıran ve geliştiren insan kaynağı ile teknolojik kapasitemizi daha hızlı bir şekilde artırabiliriz. Ekonomik kapasiteyi artırmak için eğitimli insan kaynağından sonra bu kaynağın bir ekonomik faaliyete dönüştürülmesi son derece önemlidir.

İthal aramalı bağımlılığımızı azaltmanın, bitirmenin en önemli yolu yüksek katma değerli üretimden geçmektedir. Üniversitelerin bir eğitim kurumu olmalarının yanında her biri ayrı ayrı araştırma ve geliştirme merkezleri haline gelmelidirler.