Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

11 Nisan 2019

Enseye tokat patlatmak

İnsanın günlük hayatında doğruları yanında yanlışları/eksiklikleri vardır. İnsanın doğruları nasıl kendisinin ise yanlışları da kendisinindir. Asıl üzerinde durmak istediğim kişisel yanlışlık veya doğrulardan daha çok yaklaşımımızı irdelemektir.

Önce Nasrettin Hocaya atfedilen ve yaygın anlatımı olan bir fıkrayı hatırlayalım:

Testi ve su…

Nasrettin Hoca günün birinde bir çocuğa bir testi verip çeşmeden su getirmesini ister. Hoca, çocuk testiyi alıp ayrılacak iken ensesine kuvvetli bir tokat patlatır. Çocuk irkilir neye uğradığını şaşırır.

Çocuk ve çevreden olayı görenler sorar: Hocam ne oldu, niçin tokat attın?

Hoca; “Bu çocuğu çeşmeye su getirmesi için gönderiyordum, ya testiyi kırarsa diye ensesine bir tokat attım” der.

Fıkra bu, sonrasında ne olduğu anlatılmıyor. Ama tahmin yürütmemiz mümkün:

• Çocuk testiyi bırakarak kaçmıştır…

• Çocuk testiyi alıp korku ile gitmiş fakat kır(ıl)mış olarak dönmüştür…

• Çocuk testiyi alıp korku ile gitmiş testi ile sağlam olarak dönmüştür…

İlk iki seçenekte su getirilmediği gibi testi de kırılmıştır.

Fıkrada çocuğu testiyi kırmadan suyu getirdi mi, yoksa testiyi kırarak suyu getiremedi mi anlaşılmamakla birlikte verilmek istenen mesaj da daha başka…

Keşke bu anlayış sırf fıkralarda kalsa!

Binanın kirişi

Yukarda anlatılmaya çalışılan tarzda hayat deneyimleri ile birçoğumuz karşılaşmışızdır. Bu tür bir tepkiye benzer küçüklükte yaşadığım bir hatıramı hep hatırlarım: Ortaokula gittiğimiz yıllarda mahallemizde çevresine bazı gençleri toplayan dil ve dini bilgiler öğreten biri vardı. Ondan istifade etmek için yaz aylarında veya tatil günlerinde merhum aile büyüklerimin teşvikiyle bu insanın ziyaretine giderdik. Bu ziyaretler zaman zaman sanki bir sınıf ortamındaki derse dönüşür, sorular sorulur, değerlendirmeler yapılırdı. Yine böyle bir günde hat sanatı ile ilgili bir metinde aynı kelimenin alt alta yazılması ile ilgili bir konu anlattı. Kur’an-ı Kerim üzerine böyle çalışmadan bahsetti. Bende harfleri kısaltarak-uzatarak yapılabileceğini söyledim. Gençliğe adım atmanın heyecanı ile olacak ki bu görüşümü hoca karşısında savundum. Bu ev ahşaptan yapılmıştı. Hoca kızgın bir şekilde bana dönerek, “Bana bak! Sen ne anlarsın? Sen şu tavandaki kirişleri sayabilir misin” dedi. Yıllar sonra bu hatıramı bir hat uzmanına anlattığımda bu tür çalışmalarda “Tam olarak yapılan bu” dedi…

Daha sonra aile, eğitim ve iş hayatında gözlemledim ki Anadolu’nun kavruk insanları benzer muameleye maruz kalmakta. Yabancı dil derslerinde yanlış söyleyeceğim, matematik derslerinde yanlış çözeceğim ve hocanın veya sınıf arkadaşlarımızın olumsuz tepkilerini alacağız diye hep pasif kalmayı tercih etti...

Eğitimde korkutma (mı?)

Geride bırakılması gereken bir anlayış ile karşı karşıyayız: Derse giren öğretmen “ben başka hocalara benzemem, ben kül yutmam” diye genç dimağlara bu anlayışı yerleştirir… Bir yeni yönetici personelini toplam parmağını sallayarak “Bana bakın herkes ayağını denk alsın!” der.

Yeni evlenen evli çifte öğütler verilir: “İlk günde karı kısmına boyunun ölçüsünü göstermelisin!”

Yukarıda anlatılan fıkrada geçen olayı yaşayan çocuk veya buna tanık olan birisi başka bir zaman yapılan su getirme teklifine nasıl tepki gösterirdi?

Başta eğitim-öğretim hayatımızda doğruları öğretebilmek için yanlışlılara toleranslı olmamız ve güzel bir üslupla düzelmemiz gerekiyor. Aksi halde yanlış yapacağım diye doğru olanları da yapamaz oluyor insanlar…

Son söz: Doğru alışkanlıkları kazandırabilmek için eğitimde yanlışlara tahammül edebilmek gerekir.