Dolar (USD)
32.23
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2442.86
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

29 Ocak 2020

Esas Deprem Beynimizde!

Yerkürenin binlerce metre altındaki büyük kaya parçaları bir takdir-i ilahi neticesinde ansızın kırılıyor, sarsılıyor zaman zaman bizi korkutuyor. Buna bilimsel literatürde deprem deniyor. Deprem çoğu zaman ansızın geliyor ve büyük acılara sebebiyet veriyor. Bir de insan denilen bünyede meydana gelen depremlere bakalım. Bunu hiç konuşmadık bu zamana kadar belki ama beynimizde meydana gelen depremler yeryüzündeki depremlerden daha önemli. Beyinlerimiz fena halde göçük altında kalmış; hareketsiz, uyuşmuş bir vaziyette, öylece kafatasının altında yatıyor, kurtarılmayı bekliyor. Düşünemiyoruz, akledemiyoruz, idrak edemiyoruz. Sanki idrak yollarımız tıkanmış.

Neden mi? Şu sebepten. Türkiye bir deprem ülkesi ve bunu 7’den 70’e herkes biliyor. 1939 büyük Erzincan depreminden önce İstanbul’da “kıyamet-i suğra” denilen bir deprem olmuş ki binlerce insan hayatını kaybetmiş. 1999 büyük Marmara depremi ve sonrasında Ağrı’da, Elazığ’da meydana gelen depremler bütün acı sonuçlarıyla gün gibi gözümüzün önünde. Ancak olay bütün çıplaklığıyla gözümüzün önünde dururken oturmuş bekliyoruz. Neyi bekliyoruz anlamakta güçlük çekiyorum.

Beyinlerimizdeki göçükler harekete geçmemizi engelliyor. Felaket göz göre göre geliyor ama bizler hâla yerlerimizde oturuyoruz. Evet muhtemel bir büyük İstanbul depreminden bahsediyorum. Eğer bilim adamlarının ve siyasetçilerin söyledikleri doğruysa İstanbul’da, büyüklüğü en az 7,5 olacak bir deprem bekleniyor. Peki biz ne yapıyoruz? Oturmuş bekliyoruz.

İstanbul’da, “depremsel açıdan tehlikeli” raporu verildiği halde halen terkedilmemiş binlerce bina var. Halen insanlar bu binaların içinde yaşıyor. Bu binaların arasında kamu binaları da var. Aldığım duyumlara göre içinde yüzlerce insanın çalıştığı, onlarca hastanın yattığı hastane binaları var. Devletin ve yetkililerin elinde bunların raporları var. Peki neden harekete geçmiyoruz? Neyi bekliyoruz? Binlerce insanın göçük altında can vermesini mi?

Mesela merkezi idare ve belediyeler bu konuda ne yapıyorlar? Bu konuda atılmış somut bir adım var mı? İstanbul’da yıkılmayı bekleyen binlerce bina için şöyle bir model oluşturulsa ve harekete geçilse fena mı olur? Mesela belediyeler hakkında “içinde oturulması tehlikeli” raporu verilmiş binaları bir bir yıksa, merkezi idare bu binalardaki daire sahiplerine dairelerinin bedeli kadar kontrollü ödeme yapsa, daire aldıkları anda para vatandaşların hesaplarına geçse, yıkılan bu binaların arsalarını devlet kendi mülkiyetine alsa ve daha sonra vatandaşa ödediği paranın karşılığı olarak bu arsaları satsa, hem devlet zarara uğramasa hem vatandaş daire sayısı kadar başka yerden daire sahibi olsa, hem inşaat sektöründeki stok fazlası eritilmiş olur, hem vatandaş büyük bir tehlikeden kurtarılmış olur, hem de piyasaya canlı para girer. Dairelerini satan müteahhitler ve vatandaşlar bu parayı illaki bir yerlerde harcayacaklar.

Ha diyeceksiniz ki böyle bir uygulamada hemen fırsatçılar daire fiyatlarını yükseltirler. Onun da çaresi var. Her semtin aşağı yukarı emlak piyasası bellidir. Belli marjlar belirlenir, bu marjların üstünde kimse satış yapamaz. Sen devlet olarak iradeni koyarsan vatandaş da buna rıza göstermek zorunda kalır. Her ilçe belediyesi beldesinde yıkılacak binaların hangileri olduğunu aşağı yukarı biliyor. Belediyeler vatandaşa tebligat göndersin, binalar boşaltılsın daire sahipleri yeni dairelerine kontrollü şekilde geçsinler eskileri yıkılsın, arsalar devlete geçsin, devlet vatandaşa ödediği para karşılığında arsaları ihale yoluyla daha sonra satsın. Zaten devlet yeni daireler satıldığında buradan vergi de toplayacak. Stokta satılmayı bekleyen dairelerden elde edilen gelir de piyasaya canlı para olarak girecek ve oradan da vergi toplanacak, böylece orta vadede devletin de milletin de bir zararı olmayacak. Vatandaş da çürük binadan kurtulmanın karşılığında yeni dairesine geçecek, hakkına razı olacak. Ben kendimce meseleye bir çözüm getirmeye çalıştım. Eksik, yanlış bulabilirsiniz. Alın siz sağını solunu düzeltin, tartışın. Sağını solunu adam edin. Yeter ki bir çözüm üretin. Unutmayın, İstanbul göçerse Türkiye çöker. Bu işin şakası yok.

Elazığ depreminde hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Sağ kalanların da yaraları umarım en kısa zamanda sarılır. Allah bir daha yaşatmasın.