Dolar (USD)
32.32
Euro (EUR)
34.78
Gram Altın
2412.48
BIST 100
10232.92
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

25 Eylül 2018

ESKİDEN BURALAR HEP PUTLUKTU

Eskicinin arabası ile sokaktan geçişi gibiydik. Zaman bize sormadan geçip gitmiş gibiydi. Ne kadar kendimizden geçersek, o kadar kalacağız oyununu oynamak istiyorduk. Fakat denk bir muhatabımız yoktu. Hiçbir muhatap kendimizden geçmeyi öğütlemiyordu bize. Tam olarak adanmışlığı deli gibi özlüyorduk. Fakat her zaman biraz temkinliydik. Bir kenara ayırıyorduk kendimizi. Hepten koşmuyorduk yokuşa yola.

Temkinlerimiz büyüdü, onca cesarete rağmen. Tedbirlerimize sırık olarak diktik tevekkülümüzü.

Aşkın bir güce adanmış olmak çok olması gereken bir durumdu. Zaten O’ndan gelmeydik, buna inanıyorduk. Dolayısıyla O’na gitmem, gitmeyeceğim demek aklımızdan bile geçmiyordu. Fakat bize denk bir varlığa adanmış olmak daha cazipti. Çünkü ona adanmak gerekmiyorken bunu yapmış oluyorduk.

Bir muhatap bulamadıkça huysuzlanmayı terk ettiğimizde, kavramlar çıktı karşımıza. Ya da biz çıkardık. Cihat gibi, infak gibi. Aşk gibi, iman gibi… Hepsi ve daha pek çoğu içinde dava gibi… Nasıl hunharca attık kendimizi herkesten önce ateşlere… Kimse bize acımadı. Biz de bize acımadık. Öne, hep öne atıldık. Bir şeyin ideoloji olması ondandı. Kavramlar bizdeki atılganlığı görüp utandığında kıpkırmızı kesilirler ve ister istemez birer ideolojiye dönüşürlerdi.

Biz ne yaptık? Hayır, bu soru değil. Biz ne yaptık biliyor muyuz; biz… Biz…

Biz varlığımızın her zerresini düzenli dağınık ordular gibi hayata sürdük. İlk veya son daima bir hedefleri vardı. Hedefsizlik ölümdü. Hedefsizlik başlangıcına sıkıştırıp bir ruhu, arka arkaya dizilmiş soru çengelinde sallandırarak idam etmekti. Ya bir amacın olurdu, ya ölürdün. Yaşamak bir amacı bayraklaştırmaktı. Yaşamak; onun uğruna kan ter içinde olsan da amacı dalgalandıran, estiren deli rüzgâr olmaktı.

Daima yenilenmeye hazırdık. Biz bir nesil-kuşak, biz bir dizi kanamış diz ve çakı göz, biz güneş selamı, ay utancı biz. "Yaşamayı; gık ı çıkmadan ölmek" şeklinde anlamış olabiliriz.

Fakat sırtımızın illa bir yere yaslanmaya meyyal olduğu şu günlerde şu cümleyi kurmak lazım:

“Yaşamamaktan yorulur insan, yaşamaktan çok!”