Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
34.68
Gram Altın
2416.01
BIST 100
10267.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

07 Ağustos 2023

​Eşyanın Şairi: Sedat Umran

Ömrünü şiire veren şair Sedat Umran 7 Ağustos 2013’te sustu. Onu eşyanın şairi olarak tanıdık. Sedat Umran; cansız varlıkların dilini çözen, başka bir âlemin renklerini, seslerini, ruhunu şiirlerinde işleyen, kendine mahsus tavrı ve hayat felsefesi ile dikkat çeken bir şairdi. Evvela onu rahmetle anıyorum.

Sedat Umran, 90’lı yıllarda öğrendiğim, okuduğum bir şairdi. Hem hayatı hem de şiire bakışı farklı idi. Çünkü “son modern” şair olarak görülüyordu. Onun alıp okuduğum ilk eseri “Şiirde Metafizik Gerçek” adlı deneme kitabı idi. Bu kitapta Umran, "Necip Fazıl olmasaydı, ben de olmazdım." diyerek çizgisini belirtmiştir. Dolayısıyla onu daha yakından takip etme ve tanıma gayretimiz oldu. Ancak o, zaman geçtikçe inzivaya çekildi. Belki özel hayatı belki de yaşlılığı buna sebepti ama yazdıkları, söyledikleri hep farklı idi. Bir şairin en zor dönemi belki de ömrünün sonlarıdır. Çünkü çağdaşları, çevresi, okurları azalıyor, kimisi vefat ediyor, kimisi de ömrünün sonlarını kendi köşesine çekilerek geçiriyor. Sedat Umran’ın kendisi de böyle bir ömür sürdü. Yine de edebiyat çevrelerince takip edildi, onunla söyleşiler yapıldı.

Sedat Umran’ın asıl adı Osman Sedat Öcal'dır. 1926’da İstanbul’da doğmuştur. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden 1948’de mezun olan Umran, “Erenköyünde Akşam” isimli ilk şiirini 1943’te Yedigün dergisinde yayımlamış ve adı da “Yedigün Şairleri” arasına girmiştir. Şiirin son bölümünü alıyorum: “Kirazlar andırırken ateş damlalarını/Gurup söndürür birer birer lambalarını/Alevden tüllerini indiriverir canlar…” Bu şiirde Ahmet Haşim’in sesini hissedebiliyoruz. Yedigün Şairleri Antolojisi’nde, Sedat Umran bahsinde “…kendini Haşim’e vererek, gerçekten bu büyük şairin yolunda kendine has bir sembolizma ile şiirler kaleme almıştır.” denilmektedir. Sedat Umran’ın “Akşam Şiirleri” onun Haşim’den ne kadar etkilendiğini göstermeye yeter. Ahmet Haşim’in, “seyredelim eşkâl-i hayatı” dediği yerde Umran, “Benim şiirim gerçekçi bir şiir değil, gerçeğin bendeki yansımasıdır.” der.

Sedat Umran, “eşya sembolizmi”ni devam ettirerek, “nesnenin fizikötesini araştırmış, bulmuş, bir tür nesne simgeciliği” gerçekleştirmiş ve şiire girmesi akla gelmeyecek birçok nesneyi de şiire sokmuştur. “İki Kapı ve Biten Rüya” şiirinde nesneler üzerinden var ettiği simge ve çağrışım dikkat çeker: “GECE arkamızdan kapanan kapı,/Açılan bir kapı önümüzde GÜN/Bir meyve rüyâmız olgun ve bütün:/Avcumuzda kaldı ne yazık sapı!..” (İki Kapı ve Biten Rüya, Yedigün Mecmuası, 23 Mart 1947)

Sedat Umran, ilk şiir kitabı Meşaleler’i 1949’da kendisi yayımladı. Meşaleler’den: “Nefes alıyor sessiz perdeler karanlıkta/Ay sükûtla örüyor tenhâda kozasını…/Fısıldıyor perdeler bir haber karanlıkta:/Ve uyku uzatıyor sükûn dolu tasını”(Yedigün Mecmuası, 16 Eylül 1945).

Sedat Umran’ın şiiri için birçok değerlendirme yapılmıştır. Ahmet Haşim ve Necip Fazıl’dan etkilense de onun kendine ait bir üslubu ve dili vardır. İlhan Berk’in deyimiyle Umran, “ham bir dili kullanıyor” ve bu dil, şiirin yapısına da uzanıyor, şiire karşı bir şiir deneyine giriyor.

“Eşya sembolizmi”ni var eden Umran, “Şair, herhangi bir konuya baktığı vakit onu canlı olarak görür yani şair olan kişide sezgi vardır.” diyerek fizikötesinin kapılarını açan bir sanatçı olduğunu göstermiştir. Nesneler üzerinden insanın iç dünyasını ortaya koymuştur. “Makas” şiirinin son bölümünden aldığım şu dizelerde de görüldüğü gibi bilinçaltında olanları eşyanın kimliği ile dışa vurur: “Makas olaydım/bölerdim uzayan can sıkıntısını,/umutlarımı, ürkekliğimi, yalnızlığımı da,/ölümümü kendime göre keser, biçerdim.”

Sedat Umran Türk şiirinden beslendiği gibi Alman edebiyatından da etkilenir. Ezberinde Türk ve Alman şiirine ait 40 bin dize olduğunu söylenmektedir. “Resimli Yedigün Şairleri Antolojisi”nde, “Alman edebiyatından bilhassa Nicolaus Lenau ve Eduard Morike’yi okuyarak ciddi bir heves duymuş.” denilmektedir. (Ergüven, Abdullah Rıza, Resimli Yedigün Şairleri Antolojisi, İst., Marmara Basımevi, 1947, s.102)

Sedat Umran, gerçeğin ölümsüz olduğunu savunarak, şiirde metafizik gerçeğin bulunmasının ölümsüz gerçeği elde etmiş olmasını sağladığını belirtmektedir. Şairliğin Yaratıcı tarafından bahşedildiğini, tabiatın ve hayatın etkisi ve şairin iç dünyasındaki hareketle de şiir yazıldığını söyler. Şiir ve gerçeklik onun şiirlerinde birleşerek karşımıza çıkar. Sedat Umran kendisiyle yapılan bir söyleşide sanat anlayışı hakkında kendisini şöyle konumlandırmıştır: “Şeyh Galip ve Ahmet Haşim yörüngesindeki ahenk ve sembol anlayışıyla ‘sembolizm’ çerçevesinde değerlendirmek daha doğru olur. Ancak Haşim’de “eşya” unsuru yoktur. Ayrıca bende ‘akıl’ ön planda.” (Ahmet İlteriş YALIN, Bir Şiir Mektebi Olarak Yedigün Mecmuası, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara,2012)

Leke’nin şairi olarak bilinen Umran, Leke’de, “Leke aşmaz sınırını,/Kendini bilir,/Durur bütün oturmuşluğuyla;/Dağıtmaz, yaymaz gücünü/Siz dokunmayınca.” demektedir. İçi gören bir mistik anlayışla millî kültürden ve gelenekten beslenen, hayalin üzerinde bir hâkimiyet olarak şiirini inşa eden, şiiri bir ihtiyaç olarak gören, her saniyesinde şiiri arayan, hayatın anlamını şiirde bulan, şiirini akıl süzgecinden süzen, gözlem, zekâ ve ilhamla şiir yazan, ahenk unsurlarını vasıta gören Sedat Umran; on iki şiir kitabı, on altı çeviri, dört antoloji ve bir deneme kitabı yayımlayarak 7 Ağustos 2013'te bu dünyaya veda etti. “Yalnızlık” şiirinin son bölümüyle bir kez daha onu hatırlamış olalım:

“Aynalar şimdi bir parça sevindi

Herkesten apayrı yaşamak neye?

Dalarlar daima bir düşünceye

Şair aynaların iç yalnızlığı

Bitmiyor, bitmiyor hiç yalnızlığı!..”