Evlilik reformu da gelsin
Olabildiğince halkın içinde olmaya çalışıyorum.
Bu nedenle esnafın durumunu, sahadaki sorunları vakitlice
gündeme getirme fırsatı yakalıyorum.
Anadolu’daki durumu dile getirdikten sonra karar
vericilerden birçok geri dönüş aldım.
Daha sonrasında ise birçok yeni karar alındığını gördüm.
Tabii ki benden değildir ama kararların verilme anını
yakalamışım muhtemelen.
Vatandaşın derdi büyük.
Yaz dönemi ise gençler için artık işsizlik dışında başka
sorunları da beraberinde getiriyor.
İşini bulsun bulmasın “Yaşım geçiyor” diyen de “Çok
seviyorum” diyen de soluğu nikâh masasında almak istiyor.
Geçen yaz birçok düğün yapılamamış, evlilikler nikâhlar ile
geçiştirilmişti.
“Takı benim için
olmazsa olmaz” diyenler hatta daha ötesi “Ben takı için evleniyorum abi” diyenlerin yaptıkları kaçak
düğünleri geçtiğimiz yaz, ekranlarda bolca izlemiştik.
Bu yaz için şimdilik düğün olmasa da nikâh hazırlıkları yapılmaya
başlandı bile.
Kız istemeye gidenler, yüzük takanlar ya da nikâh için gün alanlar
kara kara düşünüyor.
Gençler çok büyük sıkıntıda...
TÜİK’in yeni yayınladığı atıl işsizlik rakamları durumu açıkça ortaya koyuyor.
Zira daha fazlasını söylemeye gerek yok.
Tüm dünyada da benzer tablo var zaten.
Ama bizim halkımız cefakâr...
Bunu da aşar Allah’ın izniyle...
Fakat evlilik hayali kuran bu gençlere de bir el atmak
gerekiyor.
Şu an evlenme hayali kuran birçok çift, 75 bin TL’ye varan ev
kurma, nikâh vs. masrafını nasıl karşılayacağını düşünüyor.
Tam bu aşamada düğün alışverişlerinde KDV indirimi getirilmesi
ekonominin daraldığı bir dönemde herkes için bir can suyu olacaktır.
Evlilik hayali kuran gençlerimizin gelecek hayallerini daha
parlak hale getirecek bir dönem için destek adımları atılmalı.
Benden söylemesi...
Din ve basın ne çekiyor be...
Din insanları ile basın mensuplarının bu çektiği nedir
arkadaş...
Herkesin bu iki meslek grubunun ne yaşadığını, ne gibi
sıkıntılar çektiğini bilmeden ortaya koyduğu bir düşünce, eleştiri ve ön
yargısı var.
İşte tam da bu aşamada yakın zamanda birbirini tamamlayan
iki örnek gündeme geldi.
20 kişi gazeteci Levent Gültekin’e saldırdı.
Sosyal medya ise Ali Erbaş’ı bir yalan üzerinden linç etti.
Meslektaşımız Levent
Gültekin’in darp edilmesi ne kadar “alçakça”
bir olaysa Diyanet İşleri Başkanı Prof.
Dr. Ali Erbaş’a koronavirüs ile mücadele ettiği hasta yatağında atılan
yaftalamalar da o kadar alçakça...
Ankara’da Bilkent
Şehir Hastanesi’nde tedavi görmesine rağmen sadece yıpratma ve toplumu
germe amacıyla hareket edenlerin “Amerikan
Hastanesi’nde tedavi görüyor” iftirasını anlamlandıramıyorum.
İftira bir de milleti birbirine kırdırıyor.
Amerikan Hastanesi’ndeki
doktorlar da bizim doktorlarımız.
Bu hastane de memleketimize hizmet ediyor.
Sağlık, din ve basın alanında çalışan insanlar buralardaki hizmetleri ile toplumun ortak faydasına çalışıyorlar.
Birlik ve bütünlüğün sağlanması için bu üç alanda çalışan
insanlara karşı daha insaflı davranmak hepimizin vicdanî borcu olmalı...
Ben kâhin değilim!
Geçtiğimiz gün bir gazeteci arkadaşımla konuştum.
Köşe yazılarımla ilgili bana tatlı sert bir eleştiride
bulundu.
“Çok ileriden gidiyorsun” dedi.
“Nasıl yani?” dedim.
“Gündemi güzel görüyorsun. Belli ki kaynakların da iyi...
Çünkü yazdıkların kısa bir süre sonra çıkıyor.”
“Eee ne güzel işte” dedim.
O da bana...
“Sen böyle önceden söylüyorsun ama gündem başka oluyor.
Böyle yaparsan daha sonra yazdıklarını hatırlatmak için ‘Bakın ben söylemiştim’
demek zorunda kalırsın.” dedi.
“Eee yani” dedim.
“Yapma” dedi.
“Peki” dedim.
Ama aklıma da düştü.
Ben de en iyisinin siz değerli okuyucularıma sormak
olacağına düşündüm.
Böyle gideyim mi yoksa eleştirilere göre mi hareket edeyim?
Cevaplarınızı [email protected] adresine gönderebilirsiniz.
Şimdiden teşekkürler.