Dolar (USD)
32.20
Euro (EUR)
34.98
Gram Altın
2503.46
BIST 100
10721
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

16 Ağustos 2012

Eyüp Sultan'ın ebedi Sultanları

İstanbul'da Ramazan ayını derinden hissedebilmenin yollarından birisi de Eyüp Sultan'dan geçiyor. Oradaki manevi havayı teneffüs etmek, sizi adeta dostun dostuna götürüyor. Mekke'den Medine'ye hicret eden muhacirlerin safına katılmış gibi Ebu Eyyu00fbb el-Ensaru00ee'ye misafir olmanın sevinci iliklere kadar hissediliyor. Dostun dostuna yakın olmak, dosta yakınlık hissini harlandırıyor. Ebu Eyyu00fbb el-Ensaru00ee'ın makamı Medine sokaklarına dönüşüyor.

Ayarı kaçan hoşgörü!..

Her dilden, her dinden, her renkten insan yitiğini arayan çaresizler gibi bu00eetap bir halde mecnunlaşarak dolaşıyor. Makamın etrafında açılan eller, gözlerden dökülen yaşlar, dillerde terennüm edilen dualar durmaksızın değişiyor. Hiçbiri diğerine benzemiyor. Sel gibi akan topluluk gökkuşağı gibi durmaksızın renk armonisi sunuyor. Kimi Arap, kimi Alman, kimi Fransız, kimi Müslüman, kimi Hıristiyan, kimi hicabından perişan; Eyüp Sultan arı kovanı gibi kaynıyor. Kimi mini etekli, kimi kısa şortlu, kimi şalvarlı, kimi şallı, kimi sakallı; iç avlu dolup dolup taşıyor. Ebu Eyyu00fbb el-Ensaru00ee, ziyaret eden herkese ama herkese sonsuzluk bahçesinden huzur dağıtıyor. Bu kutsal mekanda meşrebi genişlere Diyanet İşleri Başkanlığı'nın hoşgörüsü(!) cami cemaatını şaşırtıyor.

Bütün bunlar oluyorken, ısmarlanan öğlen namazına icabet eden Hüseyin Dinçer ağabey çıkageliyor. Şadırvan'ın ılık ılık akan suyunda biraz serinleyip, Cülus Yolu'ndaki alışveriş mekanlarının, türbelerin, tarihi ahşap evlerin arasından ilerliyoruz. Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği'ne uğrayıp, Dursun Gürlek hocanın kulaklarını çınlatıyoruz. 44. Sayısı çıkan Dil ve Edebiyat Dergisi'nin sayfaları arasında gezinip "dokunmazsam vicdanıma dokunur" başlığı altında "dilimiz kimliğimizdir"i müzakere ediyoruz.

Sonra "ziyaretin kısası makbul" deyip, müsaade istiyoruz. Hava gittikçe ısınıyor, asfalt ağlıyor, Ağustos sıcağında beyin kaynıyor. "Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın" inadıyla "Osmanlı Yolu"nda bizleri nelerin beklediğini bilmeden aheste aheste ilerliyoruz. Balcılar Yokuşu, Zekai Dede Sokağı'nın yol ayrımında önümüzü kesenSiyer Araştırma Merkezi'nin kapı ziline dokunup, kendimizi buyur ettiriyoruz. Değerli dost Muhammed Emin Yıldırım'la hasbihali umarken, kardeşi Ömür beyle iktifa ediyoruz. SAMED'in kuracağı Uluslararası Siyer-i Nebi Müzesi'nden bahis açılınca, hepimizi heyecan kaplıyor. Peygamber Efendimiz'in siretini olaylarla birlikte görsele dökülerek anlatılacak olan proje, içinde ilginç detaylar barındırıyor. Ev sahibinden ikramların en güzelini alıp yeni bir mekan ve zamana doğru ilerliyoruz.

Eyüp, 'Osmanlı Medeniyet Müzesi' gibi

Eyüp semti, İstanbul surlarının dışına çıkıldığında Osmanlı Medeniyeti'ni en çok hissettiren mekanların başında geliyor. Her adım başı geçmişten güzellikler fısıldayan eserler, insanı med-cezirlerle yoğuruyor. Kur'anu00ee duyguların yoğun yaşandığı şu mübarek günlerde, sanki Eyüp sırtlarına Kur'an yeniden iniyor. Suffa'daki Kur'an bülbülleri, ölü toprağı serpilmiş havayı ayetlerle yeniden uyandırıyor.

Baba Haydar Mektebi Sokağı'ndaki Esbak Şeyhülislam Mustafa Efendi Tekkesi'nin (Şeyh'ülislam Mustafa Efendi Öğrenci Yurdu) tabelasının altındaki devasa kapıyı aralayıp içeriye doğru baktığımızda bizi yalancı bir Cennet bahçesi karşılıyor. Etraf yemyeşil, yapının taş ve mermerleri gelinliğini giymiş huriler gibi Nişanca'ya huzur dağıtıyor. Her şey sanki ölümden yeni doğmuş, pejmürdeliklerden daha yeni sıyrılmış gibi tir tir titriyor. Göklerdeki ve yerdekiler, hafızların ilahi terennümleri karşısında halden hale giriyor. Şadırvanlardan akan sular ayetlere karışıyor. Hafızlar ayet ayet yayılıyor; kimi bir ağacın gölgesinde, kimi merdivenin başında, kimi mescidin ortasında, kimi semaya açılan asırlık pencerenin karşısında, kimi Tokadu00ee el-Hac Şeyh Musa Efendi'nin sırtını dayadığı sütunun berisinde en güzel sözleri hıfzederek kendinden geçiyor.

"Ayrılık olmasa, zaman hiç tükenmese" dedirten bir iklimden,"Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi bağışla, bize merhamet et, Sen merhametlilerin en hayırlısısın" duaları eşliğinde Suffa'dan ayrılıyoruz. (Mekke kadılığı zamanında Nakşibendu00ee Şeyhi Ahmed Efendi'ye intisap eden Şeyhülislam es-Seyyid Mustafa Efendi, tekkeyi 1744 tarihinde Nakşibendu00ee Şeyhi Tokadu00ee el-Hac Şeyh Musa Efendi için yaptırmış.)

Baba Haydar hala ders veriyor

Baba Haydar Sokağı'ndan aşağı doğru salınıp inerken bizleri Nakşibendi Şeyhi Baba Haydar Semerkandi kucaklıyor. Sessizliğin, ıssızlığın zirve yaptığı sokakta yeniden bir cezbe hali yaşanıyor. Semerkant'ta başlayan, Mekke-i Mükerreme'de devam eden ve İstanbul'da zirveye ulaşan Baba Haydar Semerkandi; vuslat suskunluğuyla bile hala oradan gelip geçenlere tebliğ vazifesini devam ettiriyor. Semerkandi, Cezeri Kasım Mahallesi'nde 1560 yılında hayranı Kanuni Sultan Süleyman tarafından adına teberrüken yaptırılan dergahta Ebu Eyyu00fbb el-Ensaru00ee'ye ukba yarenliği yapıyor. Dostu dostuna bırakıp, onların yokluklarının derinden hissedildiği metruk sokaklara tekrar düşüyoruz.

Sultanların baştacı 'Sivasu00ee'ler topluluğu

Yolumuzu, Halvetiyye yolunun Şemsiyye kolu kurucusu Şemseddu00een Sivasu00ee (Kara Şems) Hazretleri'nin kardeşi Şeyh Muharrem Efendi'nin oğlu Hz. Pir es Seyyid eş-Şeyh Abdulmecid Sivasu00ee(1563-1639)'nin ailesinin bulunduğu ulular makamına düşürüyoruz. Sivasu00ee türbeler silsilesinin içinde bulunduğu mekana adım atar atmaz haleti ru00fbhiyemiz bir başka renge bürünüyor.

Babası ve amcası Kara Şems'ten aldığı zahiru00ee ve batinu00ee ilimler sayesinde kısa sürede şöhreti yayılan Abdülmecid Sivasi, Sultan 3. Mehmed tarafından, "Fazu00eelet ve keramet sahibi Sivaslı Abdülmecu00eed Efendi! İstanbul'u teşrifinizi can-ü gönülden istiyorum. Hatt-ı şeru00eefim size ulaştığı zaman ihmal etmeyesiniz" namesiyle İstanbul'a davet ediliyor. Davete icabet eden Abdülmecu00eed-i Sivasu00ee Efendi İstanbul'a geliyor ve ilk vaazını Ayasofya Camii'nde veriyor. Şu anda medfun bulunduğu yerde büyük ve bahçeli bir ev hediye ediliyor. Çarşamba semtindeki Mehmed Ağa Dergahı'nda, Atpazarı'ndaki Hüsam Bey Mescidi'nde, Şehzade Camii'nde, Yavuz Sultan Selim Camii'nde ve bu civardaki Sivasu00ee Dergahı'nda ilmu00ee faaliyetlerini sürdürüyor. Sultan Ahmed Camii inşa edilirken, temele ilk taşı koyup dua etmek, ibadete açıldığında ilk vaazı yine ona nasip oluyor. 3. Mehmed, 1. Ahmed, 1. Mustafa, Genç Osman ve 4. Murad Han devirlerinde yaşayan Abdülmecu00eed-i Sivasu00ee Efendi, ömrü boyunca Hakkı tavsiye ederek, ilim ve irfanıyla insan ve sultanları kendine hayran bırakıyor. 76 yıllık bereketli bir ömrün ardından vefatıyla, evinin önündeki bahçeye defnediliyor. 4. Mehmed'in annesi Mahpeyker Valide Sultan'ın gördüğü rüya sonucu buradaki türbe yaptırılıyor.

Türbenin misafirleri arasında dönemin seçkin ve muteber sufilerinden Abdülmecu00eed-i Sivasu00ee'nin oğlu Hz. Es-Seyyid eş-Şeyh Azizzade Abdulbaki Sivasi Hazretleri(1613-1716) de bulunuyor. Ayak uclarındaki bir hayli yıpranmış cübbe ve takkenin Sivas'ta medfun bulunan mürşid Ahmed Şemseddin Hazretleri (Kara Şems)'nin hatırası olarak nesilden nesile ulaşıyor.

Cenazesini 40 bin kişinin kıldığı veli

Fatihalarımızı gönderip yeni Fatihalar göndermek üzere karşı tarafta bulunan türbeye yöneliyoruz. Bu türbe Abdül'ehad Nu00fbru00ee Hazretleri(1594-1604) 'ne ait. Abdül'ehad Nu00fbru00ee Hazretleri, daha üç yaşındayken dedesinin kardeşi olan Şemseddin-i Sivasu00ee Hazretleri'nin ileride büyük bir şahsiyet olacağı keşfine mazhar oluyor. Babasının vefatıyla birlikte hocası ve mürşidi Abdülmecid Sivasu00ee'nin himayesine giriyor. Kısa sürede ilim yolunda büyük mesafe katediyor, çok sayıda eser veriyor, sülu00fbkünü ve halvetini tamamlıyor. Sivas, İstanbul ve Midilli arasında irşad için nefes tüketen bedene gün geliyor hak vaki oluyor. Sultan Ahmet Camii'nde Abdülmecid Sivasu00ee Hazretleri'nin oğlu Şeyh Abdülbaki Efendi'nin kıldırdığı cenaze namazına 40 bini aşkın insan katılıyor. Merasimden sonra dayısı ve şeyhi Abdülmecid Sivasu00ee Hazretleri'nin türbesinin yanındaki bahçeye defnediliyor. Daha sonra Yusuf Ağazade Mustafa Efendi tarafından şu anki türbe inşa ettiriliyor. Hanımı Raziye Sultan da aynı türbede medfun bulunuyor. Hayırlı işlerde ömür tüketenlerin yüzyıllar geçse bile unutulmayacağının kanıtlarına tekrar tekrar Fatihalar gönderip yolumuza devam ediyoruz.

Lütfen şu külliyeye sahip çıkın!

Nişancı Mustafa Paşa Camii'nin önünde nefeslenerek, Haliç boyunca uzanan payitahta bakıp derinden bir iç geçiriyoruz. Nişanca Caddesi ile Nimet Sokağı'nın kesiştiği köşede bulunan cami, Mimar Sinan'ın mimari karakterinin dışında olsa da, yine de pejmürde yapıların arasında ruhumuzu ferahlatıyor. Hemen aşağısında bulunan Şeyh Murad Efendi Tekkesi Camii ve Türbesi ise içimizi parçalıyor. Şeyhülislam Minkarizade Yahya Efendi'nin damadı Kangırlı Mustafa Efendi tarafından inşa ettirilen külliye, Buharalı Şeyh Murad Efendi adına yaptırılmış. Çeşitli evrelerden sonra, günümüzde bir vakfın uhdesine verilmesine rağmen herhangi bir faaliyet gösterilmiyor. Duvarlar, kubbeler bakımsızlıktan fakir dudağı gibi çatır çatır çatlamış, her tarafı pislik götürüyor. Depremin sallayarak gevşettiği kubbeler "ha çöktü, ha çökecek" hissi uyandırıyor. İnsan, Osmanlı Medeniyeti'nin ruhunu temsil eden manevu00ee taşların altında kalıp zayi olmaktan korkuyor.

İstanbul'un üç büyük evliyası

Münzevi Camii'ne doğru ilerlerken adımlarımızı sıklaştırıyoruz. Kendimize bir kez daha çeki düzen vererek, bir gönül ehlinin makamına varabilmenin heyecanını yaşıyoruz. İstanbul'da medfun olan Ashab-ı Kiram Hazeratı'ndan sonra, en büyük evliyanın üç kişi olduğundan bahsedilir. Bunlar, Abdülfettah-ı Akri Bağdadi Hazretleri (1778-1864) (Türbesi, Bağlarbaşı'nda Kartal Baba Camii'nin yanındaki kabristanda), Mehmed Emin Tokadi Hazretleri (1664-1745) (Kabri, Fatih Unkapanı Zeyrek yokuşunda) ve Murad-ı Münzavi Hazretleri. Buhara'da doğan Münzevi Hazretleri(1643-1719), 3 yaşında iken ayakları felç olmasına rağmen ilim tahsil etmek için Mekke, Medine, Bağdat, İsfehan, Buhara, Belh, Semerkant, Kahire, Şam, Bursa gibi beldeleri dolaştıktan sonra İstanbul'a, Sultanlar Sultanı Ebu Eyyu00fbb el-Ensaru00ee'nin türbesinin yakınlarına yerleşiyor. Ömrünü İslamlığa vakfederek burada vefat ediyor. 1. Sultan Mahmu00fbd devri şeyhülislamlarından Ahmed Ebülhayr Efendi tarafından yaptırılan türbesi Münzevi Camii karşısında bulunuyor.

Münzevi Camii(Süleyman Subaşı Mescidi)'nden yükselen yanık ezana doğru yöneliyoruz. Bilal vari, Abdullah bin Ümmü Mektu00fbm vari bir sada ile seslenilen bir çağrıya kulak tıkamak imkansız. Otakçılar Caddesi üzerinde bulunan ve Mimar Sinan'ın inşa ettiği en küçük camilerden olan Münzevi Camii, bizim gibi düşünen cemaatin akınına uğruyor. Dualar Arşın Sahibi'ne yükseldikten sonra, biraz önce bizleri ferahlatan sesin sahibi yanımıza geliyor. Hiç şüphesiz Allah için seven, Allah için sevdiriliyor. Muhabbet sofrasını kurmak için sıcağın meltem rüzgarlarına dönüştüğü alt kattaki Münzevi Kültür Merkezi'nin önüne toplaşıyoruz. Hz. Nuh ve Hz. İsa'nın mesleğini yıllarca icra eden Muhsin Yorgancı ağabey muhabbete başlıyor. Anlatıyor, anlatıyor, anlatıyor... Kalbindeki iman, yanık sesine yansıyor. "Allah'tan geldik, yine O'a döndürüleceğiz" diyerek, teslimiyetini "kahrın da hoş, lu00fbtfun da hoş" cümleleriyle tamamlıyor. Şu mübarek günlerde dualarınıza Kerbela hadisesini defaatle yaşayan İslam coğrafyasını katarken, lütfen şifa bekleyenleri de unutmayın.

"Osmanlı Yolu"nu şimdilik Münzevi Camii'nde sonlandırırken, mihmandarım Hüseyin ağabeyle "böyle yola can kurban" diyerek vedalaşıyoruz.

Bayramınız mübarek olau2026

 
TDV kurban