Dolar (USD)
32.26
Euro (EUR)
34.66
Gram Altın
2404.02
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Farklı İslam(lar)

Din, insanoğlunun tarihsel süreçte ve bugün ajandasında yer bulmuş ve hatta varoluş bakımından önemini hiç kaybetmeyen bir olgu ya da fenomendir. Her ne kadar bugün kurumsal dine olan referanslar azalmışsa da ve hatta yeni nesilde dinin önem kaybettiği şeklinde tezler öne sürülse de, bunun böyle olmadığı gelecekte anlaşılacaktır.

Modernliğin doğuşundan sonra da buna benzer ve hatta çok kuvvetli bir dalga kendisini göstermişti. Nitekim dini, bireysel yaşama teorisyenleri; insanoğlunun keşfettiği alanlar arttıkça, dünyayı giderek açıklayabildikçe dinin işlevini kaybedeceğini öne sürdüler ve böyle bir beklentiye girdiler. Ancak bu teori doğrulanmadığı gibi tam tersine “din” fenomeni farklı versiyonlarıyla dünyaya bocalanmaya başladı. Mitolojiler, dinimsi yapılar, yeni dini hareketler, dinsel formattaki dünyevî ideolojiler, yeni paganizm bilhassa postmodernlikle birlikte dünyada arz-ı endam ediyorlar.

Bu minvalde şunu söylemek mümkündür: İnsanlar ya sahih bir din bulup ona inanmaktalar, ya da bir Tanrı ve inanç icat ederek hayatlarına devam etmektedirler. Elbette ortaya çıkan tüm bu çeşitliliği, bir yandan insanların arayışları diğer yandan dinlerin mevcut duruma cevap kapasitesi bağlamında ayrıca değerlendirmek gerekmektedir.

İslam’ın temel metinleri

Bu girişten sonra sosyolojik olarak İslâm üzerinde durmak istiyorum. Hiç şüphesiz İslâm, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet (hadis) gibi temel metinleri olan bir dindir. İçindeki umdelere göz gezdirildiğinde tek bir Allah’a (CC) iman ve diğer inanç esasları görülecektir. Dolayısıyla itikâdî bağlamda yaklaşıldığında tek bir İslâm’dan bahsedilebilir.

Fakat İslâm, Hz. Muhammed (SAV) ve vahiy üzerinden toplumla buluştuğu andan itibaren süreç içerisinde farklı anlama biçimleri kadar, bunların ete kemiğe büründüğü dini grupları da ihtiva etmektedir. Bugünden bakıldığında sayısını hemen veremeyeceğimiz çoklukta İslâm anlayışı ile dini grupları rahatlıkla görebiliriz. İşte sosyolojinin dinle ilişkisinin ilk kesişme noktası burasıdır.

Tarihsel süreçte ve bugün farklı ekonomik, sosyal, siyasi vb. sebeplerle İslâm’ın farklı anlaşılma biçimleri oluşmuş, bu bağlamda ihtilaflar ortaya çıkmış ve neticede farklı mezhep, tarikat ve cemaat yapıları içerisinde farklı İslâmlar görünür olmuştur. Bu farklılıklar artık din sosyolojisinin inceleme konusudur.

Farklı anlama biçimleri ile dini gruplar kendi bünyesinde farklı tasavvurlar, anlayışlar ve hükümler geliştirmişlerdir. Dolayısıyla İslâm’ı ve temel metinlerini okuma şekilleri de değişmektedir. Farklılıkları dini yorumlama farklarından kaynaklandığı gibi, sosyal, siyasal, ekonomik sebeplere de dayanmaktadır.

“Farklı İslâmlar” kavramını bir başka zaviyeden halk İslâmı ve ulema İslâmı şeklinde kabaca ikiye ayırabiliriz. Daha çok kitabi bir İslâmı tanımlayan ulema islâmı karşısında daha törenci bir İslâm anlayışını muhtevi halk İslâmından söz edilebilir. Aslında her iki İslâm anlayışı da birbirini kontrol eden bir işleve sahiptir. Ulema toplum için bir yol gösterici olarak

olması gerekene işaret ederken, halk islâmı atadan dededen miras kalan geleneksel bir islâmı anlatmaktadır.

Burada önemli bir nokta da, din sosyolojisinin yaşayan islâm üzerinden hareket etmesidir. Bir başka deyişle, toplumda varolan, insanlar arası ilişkilerde hakim olan İslâm anlayışı üzerine odaklanır; yoksa idealize edilen İslâm üzerine değil.

Elbette teorik islâm önemlidir ancak ulemanın yaşayan İslâm’ı sürekli atlayarak analiz geliştirmesi bir problem alanı olarak görünmektedir. Şunu da özenle belirtmek gerekir ki, sonraki nesiller yaşayan islâma tevarüs (mirasçı olmak) etmektedir.