Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Nisan 2019

Faşizm değil faşizmler yükseliyor

Önce seçim sürecinde siyasi parti liderlerinin “Suriyeliler” çıkışı… Akabinde belediye başkan adaylarının vatandaşa yol, köprü vadeder gibi aday oldukları ilçede “etnik arınma” vadeden ilanları… Mesela İyi Parti Fatih Belediye Başkan Adayı İlay Aksoy’un, ilçede 'Fatih'i Suriyelilere teslim etmeyeceğim' pankartı… Seçimlerin sona ermesinin ardından bu sefer Bolu Belediye Başkanı’nın mazbatasını alır almaz ayağının tozuyla yaptığı açıklamalar… “Yükselen faşizm” tartışmaları…

Birincisi; mültecilere karşı nefret sorunu küresel bir sorun. Dünyanın çatışma bölgelerinden daha güvenli yerlere her şeylerini geride bırakıp gelen çaresiz insanlardır mülteciler. Ne var ki gidilen yerin sınırından geçtikten sonra bu insanların yaşadıkları dünyamız için küresel bir insanlık imtihanı haline geldi.

İkincisi; faşizm yükselmiyor arkadaşlar, o hep yüksekte zaten! Belki o yükseklik sebebiyle biz onun zaman zaman ortadan kaybolduğuna dair bir yanılsama içine giriyoruz. Kabul edelim ki bu bizim kendi naifliğimiz ile alakalı. Oysaki faşizmin suretlerinden geçilmiyor yaşadığımız dünyada.

Üçüncüsü; küresel çapta daralan ülke ekonomileri, yükselen işsizlik oranları, küresel kapitalizmin yeni işletme mantığı, güvencesiz, geçici işlerin kalıcılığı ve çalışan kesimin o işlerdeki varlıklarının eğretiliği, prekaryalaşan orta sınıfın hoşnutsuzlukları kendisine beden olarak faşizmi seçti. Hiçbir zaman saha dışına çıkmamış olan faşizmin kendisini yeniden bu kadar rahat üretiyor olması biraz da bu gelişmelere bağlı. Şimdi bizler küresel bir sorunun yerel fragmanlarını izliyoruz. Birey ve toplum hayatı da telafisi zor gedikler açmaya namzet bir konu. Güvencesiz, geçici işçiler ordusuna dönüşen bir çalışan kesimin içine sokulduğu yıpratıcı “karakter aşınması” faşizm ile birlikte daha ne sürprizler hazırlıyor?

Dördüncüsü; kötü, kötücül, nahoş olan, sırf o özellikleri itibariyle hep karşı tarafın “öteki”nin hanesine yazılacak bir günah değildir.

Şunu unutmayalım lütfen!

Faşizm denen illet, tek bir cepheye sığmaz, tüm cephelerde var olmak ister! Ve emin olun, olur da…

Faşizm kılcal damarlarda gezinir ve geniş spektrumludur.

Irkçılık onun bir tezahürüdür sadece…

Bana sorarsanız “kimlik” tartışmaları faşizmin boy aynasıdır. Orada neyin ne olduğu kimin kim olduğu daha aşikârdır.

Bir de şunu akıldan çıkarmamakta fayda var: Faşizm adres sormaz ki!

Mesela; bugün bile insanların soyu ile ilgili aşağılayıcı, karalayıcı ifadeler ile karşılaşıyorsak ve bunu her cenahtan insan vahşi bir iştahla yapıyorsa, bu durum faşizmin adres sormadığının açık kanıtıdır.

Mesela; her türlü üstünlük ve mutlaklık iddiasının dönüp geleceği yerin faşizm olması, faşizmin adres sormadığının kanıtıdır.

Mesela; aidiyet duygusu fanatik biçimde abartıldığında, köpürtüldüğünde akabinde faşizme çakılacak bir selamın geliyor oluşu, faşizmin adres sormadığının kanıtıdır.

Mesela; aynı aile fertlerini bile birbirlerinin gırtlağına yapışacak derekeye düşüren; dinî, ideolojik entegrizmin ya da partizanlığın hepimizin yanı başında oluşu, faşizmin adres sormadığının kanıtıdır.

Beşincisi; modern toplumsal formasyonun ilke ve değerleri itibariyle pratik manada alıcıları olan bizler Nasrettin Hoca fıkrasındaki adama benziyoruz: “Kazanın doğurduğuna inanıyoruz da öldüğüne inanamıyoruz!”.

Toplama kampları modern toplumsal formasyona içkin bir düzenekti. Sanıldığının aksine uygarlığın bir yol kazası değildi! Proje başından itibaren bahçıvanlık üzerine kuruluydu. Mekânı, mahali, vatanı… Bitmek bilmeyen “yabani otlar”dan mütemadiyen arındırma gayretiydi. Arındırılması gereken yerde neyin zararlı ve atılabilir olacağı ise her an değişebilir olmakla birlikte mantık tek ve değişmezdi.

Faşizmin namlusu ergonomiktir!

Hedef, mülteciler, göçmenler, etnik ve dinî azınlık ya da ideolojik kimlikler olabilir. Önemli olan bu düzenek içerisinde her şeyin ve her kesin “atık”, “atılabilir” duruma indirgenebilir olmasıdır.

Altıncısı; bugün insanlık için bir seviye ve kazanım olarak gördüğümüz temel hak ve hürriyetler, bir arada barışçıl yaşamanın teminatı olan hukuk; bir defa kazanıldığında hiç kimsenin sizden geri alamayacağı temellük edip ebediyete kadar tapusu sizde olan mülkler değildir.

Şunu unutmayalım; insanlığın ortak kazanımları olarak ifade edebileceğimiz ve bizi daha çok insanlaştıracak ne varsa onların hayatta kalmasının bir bedeli var.

O bedel, ebedî teyakkuzdur!

Dikkat göstermezsek, muhafaza etmezsek, mücadelesini vermezsek; bir gecede taş devrine dönebiliriz!