Dolar (USD)
32.27
Euro (EUR)
34.98
Gram Altın
2462.58
BIST 100
10174.53
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Faturanızda Kaçak Var mı!

Girmemiştim oralara henüz. Karanlıktı her yer. Bir ses oraların çok güzel olduğunu mırıldanıyordu. Herkes bunu konuşuyordu. Ancak karanlıktaki bir konuşmaydı bu. Kesiliyordu sesler kısa bir süre sonra. Lakin bir ses ısrarla.

— Düğmeye dokunun, diyordu.

Karşılık verenler.

— Hangi düğmeye hangi düğmeye, diyorlardı.

Israrla.

— Hani o gelmedi.

— Ne gelmedi? Ne gelmedi?

— Karanlığı giderecek ve bizleri gösterecek şey.

Benden bahsedildiğinin farkındaydım. Düğmeye basılacak ve etraf aydınlanacaktı. Fakat kimse ne geldiğim yeri, ne de gittiğim yeri pek de merak etmiyordu. Sadece yokluğum şiddetle fark ediliyordu. Varlığımın güzelliği bir müddet sonra unutuluyordu.

Bastılar düğmeye. Ve ben geldim. Bütün güzellikler görünür oldu. Hatta biraz dikkatle bakılsa anlaşılırdı. Alem aydınlandı ve varlık, karanlıktan kurtuldu.

Evet ben geldim. Varlığım gereği çok farklı bedenlerde dolaşır oldum. Kimisini aydınlattım güzellikleri göründü. Kimisini hareketlendirdim faaliyetlere başladı. Kimileri canlandı ne için var olduklarını anladılar. Kimileri yollara düşüp yük taşıdı. Mesafeleri kısaltıp sevenleri birbirine kavuşturdular. Kimilerini havada uçurttum. Kimilerini de denizlerde yürüttüm. Hatta yerden göğe yükselenlerin yalnızlığını da ben giderdim. Yalnız arada bir de gittim geldim. Değerimi derhatır ettirdim. Gidiş gelişlerim içine girdiklerimi kaygılandırıyordu.

— Bu gidip geliyor. Bizi karanlıkta bırakıyor. Bir daha gelmezse nice olur halimiz. Sürekli karanlıkta kalırız. İçimizde daimi kalması için ne yapmalıyız. O durdukça biz varız. Kendimize gelip varlığı anlıyoruz. Neler yapmamız gerektiğini kavrıyoruz. Sürekli giderse bir anlamımız kalmaz. Dağılırız.

Konuşmalar merak konusu olduğumu hatırlatıyordu. Şuuru olanlar beni anlamaya çalışıyordu. Bir noktaya geliyor ve duruyordu.

— Aklımız inancımızı takip etmeli diyerek sakinleşiyorlardı.

— Ben hiç böyle olduğunu bilmiyordum. Beni aydınlatanın kendimden bir şey olduğunu zannediyordum diyordu.

— Nice ince tellerin arasından süzülüp bana gelenleri ve bedenimin her tarafını dönenleri benden biliyordum.

Bu şaşkınlıktan bir an kurtulup içlerindeki ışığın kaynağını içimde değil dışımda aramaya başladılar. Kabloları takip edip saate geldiler. Orada da bulamadılar beni. Yolculukları panoya çıktı. Orada da yoktum. Takip ettiler tellerimi. Mahallenin trafosuna geldiler. Hafif yorulduklarını hissettim. Ama pes etmeyeceklerini bildim. Orada da bulamadılar. Ama her mesafe aldıkça hayretleri arttı. Yolculuk devam etti. Karşılarına şehrin ışık kaynağı olan santraller çıktı. Buradaki parlaklık çok fazlaydı. Belli ki bütün bedenlere gelen ışıklar buradan geçiyordu. Ama bu santraller de bir yerden hayat alıyordu. Bütün bu kabloların yaydığı ışığın kaynağı bir su kitlesi miydi! Daldılar suyun içine. Bulamadılar ışığı. Boğulmadan çıktılar dışarıya. Yine dediler:

— Aklımız imanımızın önüne geçmemeli. Acaba bu su nereden geliyor. Sonunda semadan indiğini fark ettiler. Gözlerini semaya diktiler. Hayretlerinden kendilerinden geçtiler. Ve şöyle diyerek sakinleştiler:

— Akıl, dağın biri yüzünü gösterir; iman her yüzünü gösterir.

Ben de bedenlerde misafir gibi durduğumu anladım. Ancak onlar hâlâ bunu anlamıyordu. Beni kendilerinin malı zannediyordu. Ben ayrılınca birinin bedeninden diğerleri feryat ediyordu birden. Çünkü karanlıkta kalıyordu çıktığım yerler. Benim de değildi oraya verdiğim ışıklar. Çıktığım her yerdeki karanlık bütün vücutların başına gelecekti. Asıl olan geldiğim yerin anlaşılmasıydı.

Giriyorum uygun yere. Vakti gelince çıkıyorum oradan. Ayrıldığım yerde bir fatura kalıyor. Ödemeye gidince bekleme sırasına alınıyor. Faturalar çok titiz incelendikten sonra yollanıyor iki veznenin kapısına. Birisinden sıcaklık diğerinden serinlik esiyor. Tam faturayı uzatıyor kullanıcı ödemek için. Bir ses geliyor içeriden:

— Sıranızı bekleyin.

— Ama ben sıra numarası almıştım. Fakat etraf kapkaranlıktı ve yalnız kalmıştım. Bir kez daha bekledim o ışığı. Girsin içime aydınlatsın her tarafı.

Bir ses geldi derinden. Yok, yok olunca var olur. Kablo ile içindeki enerji gibi. Can ile ten, ruh ile beden arasındaki ilişki gibi. Formun muvakkat ışıksız kalışı sürekli değilmiş. Faturalar ödenince elektrik yeniden bırakılıverecekmiş. Ödemeyince faturaları, sürekli karanlıkta mı kalacağız? Umumi af gelsin diye yalvaracağız! Faturalar ödenmezse de bir gün umumi af gelebilir. O zaman yeniden varlık sofrasına oturacağız. Sevdiklerimizle buluşacağız. Artık bu kısa elektrik kesintilerine takılmayalım. Sürekli aydınlıkta olmak için ışığın kaynağına yakın olalım. Buraya sadece akıl ile değil imanla beraber gidilir.

Tam bunları düşünürken elektrikler kesildi. Sanki bütün varlık karanlığa teslim edildi. Yine bir ses ısrarla

— Düğmeye basınız diye feryat ediyordu.

— Elektrikler uzun bir müddet gelmeyecek diye ilan ediliyordu.

Bunlarla meşgul iken bana seslendiler.

— Haydi evi gidelim dediler.

Galiba mezarlıktaydık. Işığı gitmiş bir bedeni toprağın altına bıraktık. Gözler yaşlı oradan ayrıldık.

Her muhafaza, muhasebe edilecektir. Âmâlimiz faturamızdır. Onun rahmeti yârimizdir. Bizim gücümüz faturayı ödemeye yetmez.

Faturamızı alıp sıraya geçmeden kaçak elektrik kullanmamalıyız cidden. O zaman yüzümüz olur belki, af dilemeye faturayı öderken. Yoksa mahcubiyetin elemini yaşarız ebediyen.