Dolar (USD)
32.27
Euro (EUR)
35.09
Gram Altın
2473.12
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

20 Mart 2014

Fedakarlık Görünümlü Cefa'nın Yapısökümü

Öncü sarsıntıları olmakla birlikte 17 Aralık'ta kaçınılmaz bir şekilde gündemimize oturan çatışma, absürt bir takım söylemler eşliğinde yol almaktadır. Çatışmanın esas oğlanlarından olan Cemaat, nev-i şahsına münhasır diskuru ile maşeri vicdanda kendisine alan açmaya çalışmaktadır. Kurulan tezgahta farklı motivasyonlarla iş görmeye teşne pek çok aktör ise içeriğini bildiğimiz bir söylemi terennüm edip durmaktadır.

Son dönem felsefe tartışmalarının önemli isimlerinden olan Derida bize kullanılan bir söylemin "dipteki akıntısına, altındaki tortuya, marjinine, görülmeyen kısmına" ya da Foucault'un ifadesiyle söylenmemiş şeye dikkat kesilmemizi salık veriyor. Herkesin bir şekilde kod çözü olarak arz-ı endam ettiği şu günlerde pür politik bir konuyu bireysel ermişliğin sırtına yükleyen bir söyleme yapısöküm söker mi bilinmez ancak her haliyle ilginç bir pratik ile karşıya olduğumuz da muhakkak.

*****

Örneğin siyasal yönü belirgin olan bir sürecin anlamlı ve meşru bir tarafı olma çabasındaki kesimin meşruiyet arayışı nereden karşılanmaya çalışılmalıdır?

Pensilvanya'daki bir şatonun kirası verilerek kalınan mütevazi odası, aynı anda ikinci bir cekete sahip olmamakla gösterilen büyük fedakarlık, siyasal bir duruşu temellendirmeye yetebilir mi?

Ya da sahip olunan ilmi derinlik, yüksek takva, münzevi yaşam, 160 ülkede büyük gayretler gösteren ışık süvarileri ve diğer dile gelmeyen emeğin tümünü önümüze seren söylem, son yaşanan siyasal atmosferde meşruiyet sağlayabilir mi?

Hükümet'in rüşvet ve yolsuzlukları, hukuk tanımayan iş ve işlemleri, kullanılan nefret dili, şeytanlaştırma, ötekileştirme iddiaları örneğin, bulunulan yerin tek başına masumiyetini delillendirebilir mi?

Bütün bir cephenin teyakkuz halinde "hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır, o satıh Hükümet'in gitmesidir' e kilitlenerek ilginç bir şekilde Türkiye'nin ana ve yavru muhalefetini vagonlaştırarak harakiri seferine çıkması örneğin, pirüpak bir ahlak ve adalet talebinden mi kaynaklanmaktadır?

Öldürülen gençlerin gençliklerini, inanç evrenlerini, politik kimliklerini mıncıklayarak ahaliyi gaza getirme girişimleri örneğin, kutsal "yaşam hakkı"nın savunulması için gösterilen titizlikten mi kaynaklanmaktadır? Uluslar arası sularda seyreden Mavi Marmara'daki Furkan'ın bu titizlikten mahrum bırakılması örneğin, otoriteye itaatte kusur ederek haksızlaşmasından mı kaynaklanmıştır? Toplumun tüm kılcal damarlarına nüfuz etmiş Şiilik, inanılmaz boyutlarda yaygınlaşarak sosyal ahlakımızın kökünü kazıyan mut'a nikahı, toplumsal itibarı yerlerde sürünen ve ne menem kötü bir şey olan Siyasal İslamcılık örneğin, tüm camianın aynı saatlerde geçirdiği bir iç aydınlanmasıyla mı fark edilmiştir?

*****

28 Şubat'ın karanlık günlerinde destansı bir mücadele vererek zor zamanların insanları oluğunu bilfiil ispatlayan camiamız bu durumu ile kolektif hafızamızda müstesna bir yer edinmişti zaten. Toplumun tüm talep ve beklentilerinin iktidar odakları lehine törpülenmesi noktasında gördükleri muazzam işlevin, milletimizin birlik ve dirliğine kattığı yüksek katma değeri takdir edemeyenlerin bugün verilen cansiperane mücadeleyi anlamaları elbette mümkün değildir?

Siyasal mücadelenin en netameli anlarında dile getirilen pek steril ve yüksek soyutlamalar yerine, oluşan konseptte nerede durulduğu gibi 'füruat'tan işler ile iştigal edenlerin naifliği ne olacak peki. Yani 28 Şubat'ın balans ayarlı günlerinde bile olsa, doğru söz ne ise onu dile getirmekten asla imtina edilmemişti. Zira şartlar ne kadar çetin olursa olsun hakkı haykırmaktan geri durmak olmazdı.

Gördüğü derin analizler karşısında teslim bayrağı çeken Etyen Mahçupyan, yazdığı 'yüreğime su serpildi' yazısı ile aklen muknu020b, kalben mutmain olduğunu bir anlamıyla nedamet getirerek itiraf etmiş oldu. Ben ise apaçık yaşanan bu gelişmeler karşısında nasıl oluyor da insanların hala gözlerini kuma gömüp durduklarına şaşıyorum. Hele hele Ali Bulaç gibi büyüklerimizin ayetli hadisli sosyolojik çözümlemelerine, Samanyoluhaber ve Bugün tv'nin, Zaman ve Bugün gazetelerinin kamu yararı uğruna günümüzün istibdat koşullarında göğüslerini siper ederek hayasız akını durdurma girişimlerinin karşılıksız kalmasına anlam veremiyorum. İkna olmasına oldum da Mahçupyan gibi, ama ikna olmamakta göz göre göre inat edenler ne olacak ben ona takıldım.

Şüphesiz şunu da bilmiyor değilim. Hakikati dile getirdiğinizde yanınızda kimin olup olmadığı önemli değil. Kendi kişisel tarihinizde, günlük seyrüseferinizde, tarihinizin kırılma anlarında ne yaptığınız, ne söylediğiniz, önemli olan bu. Nerede duruldu, ne söylendi. Irak savaşında, hak ve özgürlük ihlallerinde, 28 Şubatta, 17 Aralık'ta. Gerçi 27 Nisan'da kazaen Hükümet ile yan yana durulmadı değil. Özellikle bu Ak Parti Hükümetleri döneminde binde birini tanımadığımız kimi arkadaşlarımız "gulu00fbl" diye nitelenen eylemlerden olan mevki, makam, proje, arsa, belediye hizmeti, bağış gibi işlere bulaşmış olmaları mümkündür. Kimi yasadışı dinlemeler, tapeler, montajlar, şantajlara karışmış olabilirler. Ancak şükürler olsun ki HSYK başkanlığında gözleri bağlı bir şekilde elinde tuttuğu terazi ile "hukuk"un üstünlüğü endişesi ile işleyen bir yargı sistemimiz var. Yargıya güveni asla ve kata zedelememek icap ettiği gibi yargıya hesap vermekten de asla imtina edilmemelidir.

*****

Fedakarlık görünümü altında çektiğimiz bu cefa nedir Allah aşkına?

Abdulbaki DEGER

[email protected]