Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
35.05
Gram Altın
2475.46
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

06 May 2013

Fethin Boğaz'daki mührü

Yunus'un dizelerinde ölümsüzleşen "Bir garip ölmüş diyeler / Üç günden sonra duyalar / Soğuk su ile yuyalar / Şöyle garip bencileyin..." ifadeleri, zaman ahde vefasızlık elbisesini giydikçe daha derinden hissettiriyor kendisini. Bu hissi her ne kadar 3 Mayıs günü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Fatih'in 532 yıl önce ebediyete göçtüğü Gebze-Hünkar Çayırı'ndaki törende yaptığı konuşmada, "Fatih Sultan Mehmet Han'ı anlamak, bizim için ulu bir vazifedir, bir görevdir, sık sık, tekrar tekrar hatırlamamız gereken kaçınılmaz bir vecibedir. Çünkü o, bizim siyasetimizin, medeniyetimizin zirve şahsiyetidir" sözleriyle hafifletmeye çalışsa da hüznümüze derman olamadı. Sadece su serpti ölüm uykusundan uyanan toprağın üzerine.

Boğaz'a düğümlenen sis perdesi

Cumartesi sabah bahar uykusundan uyanmaya çabalayan İstanbul'un Boğazı'na ansızın bir sis düğümü çöreklendi. Haydarpaşa, facianın eşiğinden dönülen bir kazaya daha şahit oldu. Bereket versin ki, "havanın kurşun gibi ağır" olduğu şu günlerde, korkulan olmadı. Fatih'in "çağ kapayıp, çağ açtığı" fetih mevsiminde Boğaz'ın ortasında "can pazarı" yaşandı. Hafif sıyrıklara maruz kalan gemilerin yolcularını teğet geçen ölüm, iki nefes arasındaki hayatın ne kadar güzel olduğunu hatırlattı.

Oysa biraz ötede, Fatih'in ebedi istirahatgahının çevresinde farklı bir iklim yaşanıyor. Fevzipaşa Caddesi her zamanki gibi akan insan selinde boğuluyor, araçlar gıdım gıdım Vezneciler, Taksim'e ve Eminönü'ne doğru ilerliyor. Bozdoğan Su Kemeri'nden tıkanmaya başlayan trafik (her Cumartesi ve Pazar gününde olduğu gibi) Ragıp Gümüşpala Caddesi'nde kilitleniyordu.

Menzile ulaşma gayretinde olan yolcuların kimisi "ya sabır" çekerken, kimisi ağlayan bebesini susturmaya çalışıyor. Kimisi alnından akan teri silmekle meşgulken, kimisi Eminönü'nde yiyeceği "balık-ekmeğin" hayalini kuruyordu.

Galata Köprüsü'nü herc ü merc içerisinde geçenlerin bir çoğunu Kabataş'ta bir sürpriz bekliyordu. Tayyi mekan yapmışçasına birdenbire herkes bir sis bulutunun ortasında kalıyordu. Biraz önce buram buram terleyenler, kutuplara gelmişçesine çantalarından çıkardıkları giyeceklerini alelacele üzerlerine geçiriyordu.

Her zaman cömertçe maviliğini misafirlerine sunan Boğaz, üzerine çöken sis perdesinin içinde boğuluyordu. Rumeli ve Anadolu yakaları birbirlerinden ayrılmış sevgili gibi amansız bir hasret karamsarlığına tutuluyordu. Kabataş'tan başlayan sis perdesi Arnavutköy'de son buluyordu. Bebek'te ise hava birden bire bahara dönüşüyordu.

"Görünmez bir mezarlıktır zaman"

Erguvan ağaçlarının mor ve pembe çiçekleri, Çengelköy'den Anadolu Hisarı'na kadar göz alabildiğince misafirlerinin gözlerini şenlendiriyor. Ulu bir çınar gibi duran Rumelihisarı'nın gölgesindeki Aşiyan, yeşilin bütün tonlarıyla "ölümden sonraki hayatı" hatırlatıyor. Yahya Kemal Caddesi'ndeki Aşiyan Kabristan'ında uyuyan Attila İlhan, "görünmez bir mezarlıktır zaman / şairler dolaşır saf saf / tenhalarında şiir söyleyerek / kim duysa / korkudan ölür // -tahrip gücü yüksek- / saatli bir bombadır patlar / an gelir /Attila ölür" dizeleri başucundaki beyaz mermerde yeniden cana geliyor. Dökülmeye yüz tutmuş erguvan tomurcukları "her nefis ölümü tadacaktır" gerçeğini hala toprağın üzerinde nefes alıp verebilenlere fısıldıyor.

Fakat nafile!.. Sahilde kurulan çilingir sofralarında kadehlerini tokuşturanlar umursamıyor bu fısıltıları. Oltalara takılan balıklar can havliyle çırpınırken, genç kızların türbanları mini etekli hoppaların yanaklarına savruluyor. Gösteriş budalaları son model arabalarıyla hız denemesi yaparken, züppeler motosikletlerinin egzozunda çıkardıkları seslerle senfoni yapıyor.

"Ya ben İstanbul'u alırım, yada İstanbul beni"

Hisarın kitabesi sırra kadem basmış kapısından adım atar atmaz "zamanın ruhu" benliğinizi terkedip sizi tekerrür eden tarihin kucağına bırakıyor...

"Ya ben İstanbul'u alırım, yada İstanbul beni" diyen 20'lik delikanlı 2. Mehmed, İstanbul'u ne kadar çok istediğini Rumelihisarı'nı inşa ettirmesindeki dehasıyla ortaya koyuyor. İstanbul Boğazı'ndan geçişleri kontrol etmek ve fethi gerçekleştirmek için Anadolu Hisarı'nın karşısına dikilecek yeni bir hisarın planını çiziyor.

1452'nin baharında mimar Muslihiddin'in kontrolünde başlanan 31.250 metrekarelik alanda 15 kule, 1 cami, 2 çeşme planı bulunan inşaat, 7 bin işçinin gece gündüz demeden çalışarak 4 ay 13 günde bitiriliyor. Bu süreçte deniz kenarındaki büyük kulenin inşaatı Vezir-i Azam Çandarlı Halil Paşa, güneybatıdaki kulenin inşaatı Zağanos Paşa, kuzeydeki kulenin inşaatı ise Saruca Paşa işçileri teşvik için omuzlarında taş taşıyarak burçlara isimlerini kazıyorlar.

400 muhafız ve topçuya komuta eden Firuz Ağa, Boğaz'ın en dar yerindeki bu dünyanın en özel ve azametli kalesinden düşmana geçit vermiyor. Fethin ilk adımı Rumelihisarı(Boğdoğan)'ndan atılıyor. İstanbul'u fethedecek güzel kumandan ve askerleri buradan müjdeli şehre yöneliyor. İstanbul bizim oluyor.

Fethin mahremine dokunan zihniyet

Yüzyıllar sonrasına döndüğümüzde ise hezimetler silsilesi burçların arasında fink atıyor. Manzara görmek, duymak istemediğiniz gerçeklerle başbaşa bırakıyor.

Doğal afetlerin yanında, diğer eserlerimizin başına gelenler maalesef Anadolu Hisarı'nın da başına geliyor. İçine gecekondular yapılıyor, bu da yetmezmiş gibi Fatih Sultan Muhammed Han tarafından yaptırılan Ebul Feth Camii'nin bulunduğu kısımda 1960 yılından itibaren Hisar Açık Hava Tiyatrosu oluşturuluyor. Bundan birkaç yıl öncesine kadar Rumeli Hisar Konserleri adı altında rezilliğin daniskası yaşanıyor.

Rumeli Hisarı şimdilerde sessiz, sadece sarnıçtaki su şırıltısı ve kuş sesleri hakim duvarlarının arasında. Uyanan baharın her yere neşe saçtığı bağrında kulelerin kapıları kelepçelenmiş zindan kapısı gibi. Mahremine dokunan zihniyetlerle, dışarıdan içeriye sızan göz izlerinin verdiği tedirginlik her halinden belli oluyor. Boğaz'da yolunu şaşırıp kendisini ziyarete gelenleri anaç bir tavırla bağrına basıyor.

Bütün umursamazlıklara rağmen, Rumelihisarı bütün heybetiyle "fethin ruhu"nu hala haykırmaya devam ediyor. İstanbul'un fethinin anısına dikilmiş bir abide olarak Boğaz'ın kıyısında soylu bir sessizlikle yükseliyor. Burçlara dizilen taşlar Fatih'in İstanbul'una kol-kanat geriyor.

Hamiş: Ne yapın, ne edin bir gün mutlaka yolunuzu Rumelihisarı'na düşürün. Fethin temeline döşenen burçların arasında gezinirken çocuklarınıza "çağ kapatıp, çağ açan"ların hikayelerini anlatın.