Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

08 Şubat 2019

Gençliğe gidelim!..

Her nesil bir sonrakini beğenmez…

“Aaaah ah, nerde bizim gençliğimiz!” muhabbeti hiç bitmez.

Geçmişler anlatılırken “kahraman” portreleri çizilir; her türlü acıya, yokluğa göğüs geren, güçlü kuvvetli, son derece “edepli”, son derece “saygılı”, yaşlılara “öf” bile demeyen evsafta birer şahsiyet abîdesi!..

“Sen neymişsin be abi!” denmesine de bayılırız, huylarımız kurusun.

“Efendim, şimdiki gençler öyle mi, ne büyüğe hürmet var, ne küçüğe sevgi!”

Çağlar boyunca yazılanlara, anlatılanlara bakılırsa, gençlik gittikçe kötüye gitmektedir…

Bu söyleme göre, dünyaya ne kadar erken gelmişsen o kadar iyidir…

Gittikçe kötüleşiyorsa her şey, böyle bir sonuç çıkar değil mi?..

Yok, her dönemin sıkıntıları da rahatlıkları da kendine göredir.

Dönemlere ve insanlara (hâşâ) haksızlık yapılmaz; “vaat”ler ve “ikaz”lar her “kul” içindir…

“Ümit ile korku” arasındaki yolculuk daimidir.

Basmakalıp laflar

Ben bugünün gençliğinin dünün gençliğinden çok daha kötü veya çok daha iyi olduğuna dair yaklaşımları çok “basmakalıp” buluyorum, lâf ola beri gele.

Gençliğimizi “beğenmez” değerlendirmeler biraz da “kuşakların birbirlerinden kopuk yaşamasından” kaynaklanıyor herhalde…

Gençlerimizle buluşmalara, konuşmalara, tartışmalara ağırlık verdikçe, onları daha yakından tanımanın önemini daha iyi kavrıyorum.

Aslında pek de önemli değil mi ne, yaşın kaç olduğu…

“Hissettiğin yaştasın!” denir ya, gençlerle konuştukça, onları dinledikçe kendimi gençleşmiş hissediyorum.

Bizde galiba “gençlik”ten çok “yaşlılık” problemi var. Yaş ilerledikçe, daha doğrusu insan kendisini ruhen “yaşlanmış” hissettikçe, gençlerden ve “gençlik”ten kopuyor.

Koptukça da, uzaktan baktığı, anlamaya çalışmadığı nice cevheri “zihninde” mahkûm ediyor…

Gençlerin moralini bozuyor;

“Nerdeee bizim gençliğimiz nerde şimdiki gençlik!” muhabbetiyle.

Gençlikten kopmamak mühim ve kopuş çok belirgin. Belki de günümüzün en büyük sıkıntılarından biridir bu:

Genç-yaşlı buluşmaları!

Gençlerimizle yaşlılarımız çok az bir araya geliyorlar.

Bu durumda sorumluluk elbette bizlerde, biz gideceğiz önce, zira biz açtık mesafeyi.

Biz surat astık onlara ve biz itham ettik.

Onlar düne kadar çocuktu, suçları ne olabilir ki?..

Gençlerimiz, bizim hazırladığımız dünyaya geldiler, bizim hazırladığımız şartlarda hayat mücadelesi veriyorlar.

Kopuşun sorumluluğu onlarda değil bizde.

Niçin mi koptuk?

Nice sebep vardır…

Evlenme yaşının gecikmesinden dolayı “dede ve ninelerin” sayısı azaldı, dedeler ve nineler azalınca eski muhabbetler aranır oldu…

Sonra…

İşler yoğunlaştı, masraflar arttı, “dikey” şehirleşme mahalleleri bitirdi, mahalle esnafı sıfırı tüketti, vesaire, vesaire derken…

İyice koptuk.

Kopunca da birbirimizi anlamaz olduk.

Anlamaz olunca da birbirimizi habire hırpalar olduk.

Böyle bir ortam varsa ve iyice bölünmemek için “yakınlaşmak” gerekiyorsa, biz adım atacağız, biz; sorumluluk mevkiinde olanlar.

Eskilerden dem vurmak!

Bazı vakıf ve derneklerin davetlerine icabet ettiğimde, elli-seksen yaş grubundaki insanların bir araya geldiklerini, genellikle de “eskilerden” ve “yenilerin kötülüklerinden, eksikliklerinden” bahsettiklerini görüyorum.

Bir yerde bir sivil toplum faaliyeti varsa ve orada “gençler” yoksa ya da yok gibiyse oranın havası ağırlaşıyor, insanlar kendilerini hakikaten “yaşlı” hissediyor.

Enerjisi düşük oluyor ortamın, katılımcılar birbirlerini uyutuyor.

Son vakitlerde bu havadan biraz olsun uzaklaşabilmek için gençlerimizin faaliyetlerine gönüllü olarak destek vermeye, onlarla birlikte bir şeyler yapmaya, onlardan bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum, doğrusu çok da iyi geliyor.

Onlardan çok şey öğreniyorum.

Yaş ilerledikçe “ince” hesaplar artıyor malum, gençler ise içlerinden geldiği gibi konuşuyorlar, yürekleri çok daha açık, çok daha net.

Çok da iyi takip ediyorlar olan biteni;

Ahlâk, eğitim, kültür, çevre, dış politika, sanat, üretim, tarım…

Gençler hangi alanda ne durumda olduğumuzu çok daha iyi biliyor, çok daha iyi görüyorlar…

Daha da önemlisi çok daha rahat bir şekilde ifade ediyorlar.

Ben diyorum ki…

Tamam, “uzmanlığa”, “tecrübeye” saygımız sonsuz, elbette bunlarsız olmaz…

Lâkin…

“Küçük hesaplara” henüz bulaşmadıkları (en azından fazla bulaşmadıkları) için, kalplerini çok daha rahat bir şekilde açabilen gençlerimizi daha fazla dinlesek iyi olmaz mı?..

Onların “masumiyetlerinden” ve “enerjilerinden” çok daha fazla istifade etmemiz gerekmez mi?..

Gerekir de…

“Çok mu yaşlandık” ne!..