Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Haziran 2023

Gerçekliğe çıkmak

“Doğru bilgi”ye ulaşmak insanlık tarihi boyunca farklı boyutlarda ve içeriklerde tartışma konusu olmuştur. Çünkü doğru bilgi, insanın eşya ile sahih ilişki geliştirmesinin temelini teşkil etmektedir.

İnsan eşyaya dair bilgiyi farklı biçimlerde elde edebilir. Bunda tecrübe, akli çıkarsama, deneyleme başat faktörler olarak görülebilir. İnsan dış dünya ile karşı karşıya kaldığında, duyu organları ile eşyaya dair bilgiler ve resimler üretir. Fakat bunlar birer algı düzeyinde olup, gerçekten bu bilgilerin eşyanın gerçekliği ile tekabül edip etmediği ayrıca tartışılması gereken bir noktadır.

Eşyanın gerçekliğinin elde edilebilmesi bu sebeple, sürekli denemelere maruz kalır. Dolayısıyla tek bir kişinin algısı hemen bir gerçeklik olarak kabul edilemez. Söz gelimi; hangi ağacın nerede yetişeceği, verimliliği deneyleme, tecrübe ve bilgi ile denemeler sonucu elde edilebilir. Fakat sonuçların bile mutlak olduğunu söylemek bilimin kendi doğası itibarıyla mümkün değildir.

Farklı bilgi düzeyleri ile gerçekliğin elde edilmesine yönelik çabalar hep olmuştur. Nitekim burhani bilgi düzeyi, akli bir “delillendirme” ve “olgusallık” üzerinde durduğu için üst düzeydedir. Fakat retorik dediğimiz zaman, artık bizzat bilginin kendi tabiatı itibarıyla doğruluğu değil, ikna, hitap vb. kavramlar devreye girer. Bir başka deyişle, sözün doğruluğundan ziyade, sözün karşısındakini ikna gücü devreye girmektedir. Safsata söz konusu olduğunda, mugalata gibi tekniklerle “doğru”luk içerikte olabildiğince zayıflamaktadır. Söze ya da yargıya baktığınızda bir yanlışlık görünmüyor gibi olsa da, indirgemecilik ve yüzeysellik aslında burada zirve yapmaktadır.

Gerçekliğe dair çarpıtmalar insanlık tarihi boyunca, farklı yöntemlerle hep gerçekleşmiştir. Çünkü bir takım kişiler, daha fazla şey elde edebilmek adına büyük oranda retorik ile muhatabı için gerçekliği çarpıtmıştır. Geçmişte bunun bir dönem “sihir”, “simya” ile yapıldığını görmekteyiz. Ortaya renkli görüntüler ve göz boyamacılığı getiren sihirbazlar kitlelerde bir etkileyicilik gücüne sahiptiler. Meselâ; Umberto Eco’nun “Gülün Adı” romanında “simya” bu bağlamda okunabilir.

Elbette bugün de “gerçeklik” ve doğru bilgi”nin önemli en yüksek düzeydedir. Bu konuda en temel yanılgılardan birisi, özellikle gelişen dijital teknolojiye güvenerek ve yapay zekayı öne sürerek insanlığın ilerlediği; dolayısıyla artık doğru bilgiye ve gerçekliğe ulaşmanın sorun olmadığının düşünülmesidir.

Öncelikle tam tersi bir hüküm cümlesini öne süreceğim. Gerçekliğe ve doğru bilgiye ulaşmanın önündeki en büyük engel yine çarpıtmaların en çok yapılabildiği dijital teknolojiden gelmektedir. Çevrenize bakarsanız, yüzeyselleşmenin ne kadar yayıldığını hissedebileceksiniz. Üstelik bu bölgesel bir sorun olmayıp, küresel bir hastalık olarak yayılmıştır bile.

İşte burada iki önemli nokta var. Birincisi, insanlar artık ekranlarda yaşamaktadır. Ekranlardan alınan beğenilerden insanların ekranda geçirdikleri süre ve buradan aldıkları propaganda çerçevesinde hayatlarını kurmaya çalışmalarıdır. Baudrillard, bugünün sorununun gerçekliğin yeniden ve yeniden üretimidir diyordu. İşte ekranlarda üretilen gerçeklik, hayata dair bir çarpıtmayı da içermektedir. İkincisi de, ekranların artık bir propaganda aracına dönüşmesi, küresel kapitalizm ağı düşünüldüğünde son kertede epistemolojik bir homojenlik üretmeye çalışmaktadır. Artık dizilerin ve filmlerin bile reklama dönüştüğü bu ortamda (media), retorik üslup insanları tüketime ve bir hayat tarzına “ikna” etmeye çalışmaktadır.

Gerçekliğe ulaşmak için bunların dışından da hayata bakmak gerekiyor ki, gerçekliğe çıkılabilsin.