Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
34.90
Gram Altın
2445.01
BIST 100
10173.42
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

26 Eylül 2018

Gölbaşı Lisesi

İsimler önemlidir. İnsan için hayat, isim vermeyle başlar. İsimsizlik her durumda iradeden uzaklaşmak, nesnelere yaklaşmak demektir. Türler ve cinsler isim aldıkça değerlenir, ismini yitirdikçe değerden uzaklaşır. İsim veren bakımından isim verilene biçilen değer gibi, isim alan bakımından o değere liyakat göstermek de önemlidir. İsmine ihanet, kendine ihanettir. İsmini inkar, kendini inkardır. İsimlerini hatırlayamadığımızda insanların gücenmesinin sebebi budur. İsmi hatırlanmayanın değeri siliktir çünkü. Yıllar sonra bile karşılaştığınızda ismini hatırladığınız arkadaşlarınızın yüzünde gün boyu parlaklığını yitirmeyen bir ışık şavkır; varoluşu daimi kılan, ben'i görünürleştiren, zamana çentik atan bu ışığın bütün kablolarında ismin tınıları vardır. İsmini hatırlayamadığınız kişiler ise belli etmeseler de buruk devam ederler güne. Nereden geldiği bilinmeyen bir huzursuzluk yoklayıp durur onları. İsmimi neden hatırlamadı ki, beni neden hatırlamadı ki, benim varlığımı...

İsim ile varoluş arasında böylesine keskin bir bağ vardır. Belki biraz da bu sebepten isim aynı zamanda sıfat, aynı zamanda karakter olarak dolaşıp durur yöremizde. Belki biraz da bu yüzden ender istisnaları olsa da, isimler dünya görüşünü yansıtır aynı zamanda. Bitkiler, hayvanlar, insanlar, mekanlar hep isimleriyle vardırlar, isimleriyle varlıklarını sürdürürler. Barış, Savaş'tır kimilerinin adı, Aziz, Azize'dir başkalarının; Evrim, Devrim'dir bazılarının adı, Kamil'dir, Mücahit'tir diğerlerinin... Kimi Bağdat der, Şam der, İstanbul der şehirlerine, kimi Roma der, Atina der, Paris der. İsimler biraz dünya görüşüdür, biraz da kader...

Şehirlerimiz gibi köylerimizin, kasabalarımızın, ilçelerimizin de bir adı vardır. Tarihleriyle özdeşleşen, şimdileriyle bütünleşen, kimlikleriyle iç içe geçen, kadere dönüşen isimler... Bir gün, ansızın adımız değişse kendimizi tuhaf ve kötü hissederiz. Bir gün ansızın şehrimizin adı değişse kendimizi kötü ve berbat hissederiz, bir gün ansızın ülkemizin adı değişse savaşırız hatta... İyi kötü demeyiz isimlerimiz için; aklımızı nasıl başkalarının aklıyla değiştirmek istemezsek isimlerimizi de başkalarının isimleriyle değiştirmeyiz. Bizden önce, bizden habersiz konmuşlardır ama bizim olmuşlardır. Milliyetimiz, coğrafyamız, medeniyetimiz, inancımız gibi... Karakterimiz, yaşam tarzımız, kanımız, derimiz olmuşlardır. Dünya görüşümüzü, sıfatlarımızı değiştiririz ama isimlerimizi asla...

Hepimizin bir çocukluk mahallesi olmuştur. Hepimizin bir kaldırım köşesi, hepimizin köşeyi dönünce bir kaynamış nohutçusu, haşlanmış yumurtacısı, rafları reçinesiz tahtadan minimannacık bir bakkalı kazınmıştır hafızamıza. Hepimizin bir okulu, hepimizin kısa teneffüs anlarında yumuşak adımlarla turladığımız bir lisesi vardır. Hepimizin ruhuna yerleşmiş bir lise hatırası, nereye gidersek gidelim, dönüp dolaşıp bizi aynı yere getiren bir lise leitmotifi, o leitmotifin bütün uçlarını temsil eden bir lise adı... Üstelik bu adlar şehirleri güzelleştiren isimlerdir, Konya Lisesi, Sivas Lisesi, Bursa Lisesi, Adıyaman Lisesi, Gölbaşı Lisesi... Kimi cesim, ulu çınarlar yetiştiren bahçesinde; kimi küçük, narin söğütler, akasyalar... Hem, kaktüsü de ısırganı da güzel değil midir o liselerin, o bahçelerin, o uzak hatıraların?..

Sonra bir gün gelir, o mahalle yaşlanır, o cadde değişir, o yolun üstünden katran rengi bir asfalt geçer, o köşe yok olur ardından, içiniz burkulur. Ama asıl felaket başkadır; geriden, daha geriden gelip bunların hepsini aynı anda alır götürür. Duvarları yıkılmış, ağaçları kesilmiş, binası yerle bir olmuştur o okulun; olsun, hafızanız telafi eder onu, eksik yerleri tamamlar, onarır. Ama adı değişmişse, nasıl telafi edilebilir ki? Bir de bakarsınız o şehirde, o ilçede artık o nam bir lise yok. George Orwell'in 1984'ünde olduğu gibi buharlaşmıştır. Sadece şimdisi ve geleceği elinden alınmamış, geçmişi de yok edilmiştir. Zihniniz bir an tereddüt yaşar, gerçekten böyle bir lise var mıydı? Ama yok. O okuldan son mezun da ölüp gittiğinde kim ispat edecek ki varlığını?

Böyle oldu, ülkenin pekçok şehrindeki pekçok lisesi gibi Gölbaşı Lisesi de artık yok. Bir zamanların idealist öğretmenleri sayesinde nice hakimler, savcılar, kaymakamlar, öğretmenler, doktorlar vs. çıkaran bir mekan artık yok ve hiçbir zaman var olmamışçasına kelimenin gerçek anlamıyla buhar...

Bütün bunlar nerden çıktı ve bu yazı neden icap etti? Yeni müfredata göre hazırlanmış lise son sınıf edebiyat kitabının bir bölümü benim metnimden oluşuyor ve orada şahsımın biyografisinde "Gölbaşı Lisesi"nden mezun ibaresi yazıyor. Olmayan bir liseyi bitirmiş gibi hissettim; adımı kaybetmiş, geçmişimi yitirmiş, varlığımın destek duvarını yıkılmış gibi hissettim. İçim burkuldu.

Yarım asırdır Gölbaşı belediyesinin kendilerinden sorulduğu, babası da muhterem bir zat olan belediye başkanı Sayın Yusuf Özdemir geleneklerine, bu ülkenin milli ve manevi değerlerine son derece bağlı bir ağabeyimiz. Emsalleri var, Bursa Lisesi, Sivas Lisesi, Konya Lisesi adları duruyor, onlar buharlaşmadı, Gölbaşı Lisesi adı neden yaşamasın ki?.. Belki de bu yolda bir şeyler yapmanın, gerekli girişimlerde bulunmanın vakti gelmiştir, ne dersiniz Yusuf abi? Gölbaşı Lisesi’ne kaldığımız yerden devam edelim mi?