Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

16 Ocak 2021

Gönül yorgunu Hasan…

Ben Hasan, dedi. Kendini anlattı Hasan ve buluşup bir çay içelim, dedi. Gecenin kasvetli ağırlığını üzerinden atamamışken şimdi bir de Hasan’ın konuşma talebi vardı. Peki, buluşalım, dedi.

Şehrin kalbinden akan ırmağın kenarında buluştular ve yürüyüşe başladılar. Hasan yıllardır yurtdışında idi. Bürokrasinin çarklarında dönüp durmuştu. Hasan’ı yolların uzunluğu değil, kalplerin uzaklığı yormuştu. İnsan yalnız kalmaya görsün, tanımadığı biri de olsa konuşmak istiyordu. İlk kez karşılaşıyorlardı ancak ruhları birbirine hemen ısınmıştı. Yurtdışı süreci Hasan’a birçok tecrübe kazandırmıştı. Aslında Ankara’daki durumu çok da rahattı. İkinci kez yurtdışına gitmesi kendi isteğiyle de olmamıştı. Reddedemeyeceği kişilerin teklifiyle tüm planlarını bozarak yine uzun yollara çıkmıştı Hasan. Bir idealin peşinden koşarken hiçbir planın önemi olamazdı. Öyle de yapmıştı Hasan. Yurtdışına gittikten kısa süre içerisinde Türkiye’de bazı bakanlıklarda değişiklikler olmuştu. Bu değişim Hasan’ı da etkilemişti. Yurtdışında Türkiye aleyhtarlarına karşı mücadele ederken şimdi bir de bakanlık içindeki yeni oluşumların hedefi olmuştu. Bu durum, tasfiye hareketi değildi ama ondan daha da can sıkıcı idi. Dün sizin referansınızla bir yerlere gelenler, şimdi sizin altınızı oyuyordu. Arkanızı döndüğünüzde başka oyunlar oynuyorlardı. Şaşkınlık yaşıyordu Hasan. Anlatsa anlatamaz, mücadele etse edemezdi. İçine attı, bekledi, sabretti. Görev süresi dolar dolmaz da dönüş yaptı.

Ankara! Döndüğünde Ankara’da kendini yabancı hissetti. Eski dostların görev yerleri değişmişti. Ne hızlı bir değişimdi. Ayrıca anlamsız atamaları da duyunca iyice soğudu her şeyden. İçine kapandı. İçinde o kadar çok şey birikmişti ki bunları anlatacak biri lazımdı. Koskoca şehirde bir bardak çay eşliğinde sohbet edilecek birisinin yokluğu ne acıydı! Gerçi çok insan vardı ama herkes bürokratik oyunlarla meşguldü. “Şurada şu kadro boş, şurada 3600 göstergeli bir kadro için araya adam koydum, beklemedeyim.” diyenlerin oyunlarından iyice bıkmıştı Hasan. Bir de eski dostlarından görev yeri değiştirilenler ve tenzilirütbeye maruz kalarak itibar suikastına uğrayanların hâli Hasan’ı iyice yormuştu. Ayakların başa oynadığı bir zeminde umudunu kaybetmişti Hasan. Her şeyden vazgeçmişti. Bir ideal uğruna vazgeçtiği tüm iyi pozisyonlarda şimdi bukalemunlar olsa da Hasan bunları da dert edinmiyordu.

Kaybettik, diyordu içinden, kaybettik! Dönüyoruz, dedi bir akşam. Evdekiler şaşırdı, anlayamadılar. Sorgulamadılar da. Döndüler. Şimdi bir yerlerden başlamak üzere bir dost arıyordu Hasan. Bu sebeple telefon etmişti, hâlini anlatacaktı Hasan. Rahatsızlığı da iyice artmıştı. Sebebi bilinmez bir sıkıntının içinde kıvranıyordu. Tıp, çare olamıyordu. Çare, sağlam ve hesapsız bir dost idi. O dostu bulabilmek için yollarda idi.

Irmağın sakin akışına kendilerini kaptırıp yürüdüler. Hasan hüsranını anlatacaktı ki buluştuğu dostu konuşmaya başladı: “Demek yurtdışı görevi filan ha! Ankara’dan adam gelir mi be? Bir yere kapağı atamadın mı?” Hasan, “Gönül yorgunluğu ne, biliyor musun?” dedi. İlginç bir soruydu bu. Karşısında birden susan bir adam vardı Hasan’ın. Ve Şükrü Erbaş’tan okumaya başladı Hasan. “Kendinden soğuyorsun. Sözünden soğuyorsun. Geçmişinden soğuyorsun. İnandıklarından soğuyorsun. İçine bile bakmıyorsun artık. Dünya, inandığın o yitik cennet değil. Durup dururken inciniyorsun.” Bu sözlerden çok etkilendi dostu. Devam etti Hasan. “Birisine bir söz söyleyeceksin; sessizlik boğucu; şu uzun ayrılığa bir özür, bir sitem… Kırk cümle kuruyorsun, ağzını açmadan vazgeçiyorsun. İncinme değil bu, insana olan inancını yitirme. Yaranı evde bırakıp çıkıyorsun sokağa. ” Hasan, yarasını evde de bırakmamıştı, hep içinde taşıyordu. Daha konuşacağı çok şey vardı. Sustu. Aslında ağzını açıp avazı çıktığınca öfkesini atmak istiyordu. Ama yine kitaba döndü: “Hiçbir şeye öfke duymuyorsun. İnsan boylu boyunca bir hastalık. İnsan korku. İnsan yıkım. İhtiraslarının külü insan. İnanmıyorsun artık. Anlamamak değil, inanmıyorsun! Can sıkıntısı değil, inanmıyorsun! Yaşamak korkusu değil, inanmıyorsun!” Hasan, yeni bulduğu dostuna inanmak ve güvenmek istiyordu. Tek isteği inanmak…