Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

16 Ekim 2018

Gündemdeki ''Yaman'' Tartışmalar ve İletişim Meselesi

SON vakitlerde gündemimizde geniş yer bulan iki mevzu, “McKinsey-Papaz tartışmaları” üzerinden bütünü görme ve temel ihtiyaçlardan birine dikkat çekme çabası…

Bir deneyelim:

“McKinsey” denilen şirketten “bilgi alma” anlaşması gündeme düştüğünde…

Bir taraf fena halde tepkili, “Düyun-u Umumiye”ye kadar götürüyor işi.

“Kin ve intikam” duygularıyla hareket eder halleri var…

“Fırsatçılık” müthiş, öylesine abartıyor, öyle yerlere taşıyorlar ki meseleyi…

“Memleketin bütün tersanelerine girilmiş” sanki!..

Böyle bir yaygara.

Bu tepkiler, büyük bir “savunma” çabasına sebep oluyor…

“Yerli ve Milli” etiketli kimi medya organlarında, “McKinsey güzellemeleri”ne kadar götürülüyor mesele.

İki uç çatışıyor…

Tuhaf bir durum:

Memleketi IMF’ye teslim eden zihniyet McKinsey üzerinden yüklenirken, memleketi IMF’den kurtaranlara “destek verir” pozlarla öne çıkanlar McKinsey güzellemelerine yöneliyor!..

İktidar partisinin kimi önemli mensuplarından “tezviratın” yaygınlaşmasını engellemeye matuf açıklamalar gelirken…

“Dostça” ikaz edenler iyice öne çıkıyor…

“Yerlilik ve Millilik” kavramlarının bu kadar güçlü bir şekilde vurgulandığı bir süreçte, böyle bir şirketle “bilgi alışverişi” çerçevesinde de olsa bir ilişki kurulmasına karşı çıkanlar gündeme geliyor.

Fırsat kollayan “yıkıcı muhalefet” bloğundan, tabanı “tahrik edici” yaklaşımlar sadır oluyor bu anlarda…

“Yandaş kalemler hükümete savaş açtı!” yollu başlıklar atıyorlar.

“İlişki”nin iptal edilmesini ısrarla talep eden “dostça ikaz” cenahının önde gelen isimleri, hedefe yerleştiriliyor.

“İktidarı savunma” görüntüsü altında öne fırlayan bir takım tipler, MCKinsey anlaşmasının iptal edilmesini isteyen bu şahısların “muhalefetin değirmenine su taşıdıklarını” filan zırvalıyorlar.

Ne ithamlar ne ithamlar, akla ziyan!..

Derken…

Bir gelişme oluyor…

Sayın Cumhurbaşkanı Kızılcahamam’da CHP’ye yüklendikten sonra…

''Bu can bu tende oldukça hiç kimse Türkiye'yi yeniden uluslararası kuruluşların boyunduruğu altına sokamaz. Kendi ayakları üzerinde yükselttiğimiz Türkiye'ye hiç kimse yeniden diz çöktüremeyecektir.'' diyor…

Bu şirketten fikri danışmanlık hizmeti dahi alınmayacağını belirttikten sonra noktayı koyuyor:

''Biz bize yeteriz!”

Şimdiii…

Bu yepyeni bir durum, Cumhurbaşkanı’nın bu anlaşmaya sahip çıkacağı düşüncesiyle “goygoyculuğu” tırmandıranlar için “yeni pozisyon” alma zamanı.

Değiş Tonton!..

Bir hafta öncesine kadar McKinsey güzellemesi yapanlar bir anda “tavır” değiştiriyor…

Başından beri “Allah aşkına iptal edin şu işi” diyenler, yönetimi “dostça” ikaz edenler “edep” dairesinde “Eyvallah” demekle yetinirken…

Düne kadar McKinsey güzellemesi yapanlar, “Aslında ben de demiştim!” palavralarıyla yeni duruma uyum sağlıyor!..

BU RUH HALLERİNİ YÖNETEBİLMEK!

Buralarda patolojik hal almaya başlamış birçok “sıkıntı” yok mu?

“Türkiye’nin iradesi Siyonistlere teslim edildi!” diyecek kadar ileri gidenler, “Kin ve intikam” duygularının girdabında iyice kafayı sıyırmış durumdalar.

“İktidarı savunur” görüntü altında “MCKinsey” güzellemesi yapanların ruhlarını da “dünyevi menfaat” beklentileri, ihtiraslar kuşatmış…

Neyin ne kadar doğru, ne kadar yanlış olduğuyla ilgilenen çok az.

Varsa yoksa “kariyer” plânları, varsa yoksa “küçük dünyalarındaki çok küçük hesap”ları…

Bu iki uç arasındaki çekişmeyi takip eden “tabanlar”da da müthiş gelgitler dikkat çekiyor.

Papaz’ın tahliyesinin ardından gündeme gelen tartışmaları ve bu tartışmaların tabanlara nasıl yansıdığını dikkatle takip etmeye çalışıyorum.

Yine uçlarda gidip gelmeler…

Türkiye’nin “tamamen teslim olduğunu” öne sürebilecek kadar ileri gidenler de var, “Büyük bir zafer elde edildiğini” söyleyebilecek kadar kendilerinden geçenler de…

Hayır efendim, ne hezimet ne de zafer; mesele tamamen uluslararası ilişkiler!

Meseleler bağlamlarından kopartılıp, “içteki çekişmenin” vasıtaları getirilince, “aşırılıklar” da gündeme yerleşiyor.

Bu “aşırılıklar” her aşamada görüldü aslında.

Türkiye’nin saldırılara muhatap olduğu her durumda “düşman” safında yer almayı ilke belleyen “Yıkıcı Muhalefet”, işin başlarında büyük bir aşkla “Papaz”ı savunurken…

Türkiye’nin bir “aydınlar hapishanesi” haline geldiğini öne sürüp, bu durumdan “Papaz”ın da nasiplendiğini öne sürerken…

Diğer taraf, “tahliye” ihtimalini göz önünde bulundurmadan, “casusluktan” mahkûm etti Papaz’ı.

Yargı’nın vermesi gereken hükmü, gazete sayfalarından, televizyon ekranlarından verdi, kamuoyunu böyle hazırladı!

Bir “Ajan/Casus”un asla ve kat’a tahliye edilmeyeceği yargısına sevk edildi vatandaş.

Günün birinde, yargıdan böyle bir karar çıkınca da…

İşler, derin tartışmalara yol açan bir hal aldı.

Şimdilerde, “sinirleri” alt üst eden saldırılar söz konusu.

ABD’nin dengesiz Başkanı Trump’ın “abuk sabuk teşekkür mesajları”nın da etkisiyle şiddetlenen tartışmalar, bu konuya giren herkesi etkiliyor…

Bir de Papaz’ın babası konuşuyor, onun mesajları da son derece sıkıntılı.

*****

“Papaz’ın bırakılmasında” anormal bir durum olmadığını söyleyenlerle, “Bu durumu içine sindiremediğini” söyleyenler arasında büyük bir çekişme…

Birçokları “Böyle bir ortamda konuşmaktansa susmayı” tercih ediyor.

Kimi meslektaşlarım bile kendilerini geri çekmiş durumda, “aşırı kötümserlik” ve “aşırı iyimserlik” tavırlarından birine saplanmaktansa, “bekleyip görmeyi” tercih ediyorlar ki…

Bu da “sıkıntılı” hatta “patolojik” bir ruh haline işaret eder…

Söylemeniz gerekirken söyleyemediğinizde içinize atarsınız…

Atar, atar ve günün birinde bambaşka bir biçimde dışa vurursunuz!..

Şimdilerde…

Aile ekonomisinin gittikçe daha fazla zorlandığını gören, faturalarla başa çıkmak için büyük gayret gösteren…

Bununla birlikte “memleketin geleceği”ne dair büyük ümitleri ve endişeleri bulunan…

Bir şeylerin iyiye gitmesi için büyük gayretler içinde olunduğu gören ve dahi ümitlerini büyük ölçüde bir kişiye bağlamış görünen…

Memleketin dört bir yandan kuşatılmak istendiğini düşünen…

Bu şartlar altında bir “seçim yenilgisi”nin memleketi “Yıkıcı Muhalefet”in iktidarda olduğu o kara günlere götürmesinden “korkan.”

Bundan dolayı da “Eldekine sahip çıkmak lazım.” diyen…

Bunu yaparken de, “ikaz” etmek gerektiğini ancak bu ikazlar aleni bir şekilde yapılması halinde, bundan “karşı tarafın” yararlanacağını söyleyen…

Bununla birlikte “ikaz”ların yerine ulaşmasına yarayacak kanalların kapatıldığını öne süren…

Cumhurbaşkanı’nın büyük bir gayretle ortalığı toparlamaya çalıştığını ancak birilerinin, 24 Haziran vekil listeleri hazırlanırken bile kendisini kimi yanlış “aday” tercihlerine yönlendirdiğine işaret eden…

FETÖ’nün hâlâ aktif ve etkileyebilir pozisyonda olduğunu savunan, bunu yaparken de epeyce misal sıralayan…

Yürekleri memleket sevgisiyle dolu milyonlarca vatan evlâdı…

Okyanusun ortasındaki “yalnız kayıklar”, ya da gökyüzünde “yalnız gezen yıldızlar” gibi mahzun…

Sıkıntılı, endişeli.

Bu “psikoloji”nin hızla düzeltilmesi…

Milyonlarca vatan evlâdının, neyin ne olduğunu, işlerin nereye gittiğini net bir şekilde görebileceği “iletişim” kanallarına kavuşturulması ertelenemez bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Prof.Dr. Fahrettin Altun yönetimindeki yeni “İleşitim Başkanlığı” bu ihtiyaca karşılık verebilirse memleket için çok çok iyi olur.

Sağlıklı ve etkili bilgilendirme sistemini kurmakta…

Vatandaşın “ikaz”larının ulaşmasına yarayacak “iletişim” kanalların açılmasında büyük fayda vardır.

İletişim çok şeydir, bazen de her şey!..