Dolar (USD)
32.48
Euro (EUR)
34.80
Gram Altın
2421.47
BIST 100
10045.74
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

09 Nisan 2024

​Hafif şeyler yazmak

Hayatın yükü çok ağır. Doğduğumuzdan beri varlığımızı püskürtmek, irademizi zayıflatmak için yola çıkmış sayısız mania gözlerimizin içine bakıyor. Her yerde keder, her yerde acı, her yerde gözyaşı var. Bu da bizi özellikle gelecek karşısında ürkek kuşlara çeviriyor. Her yanımızdan felaket haberleri akıyor. Sanki devasa bir adanın içine doğuyoruz da denizin dalgaları onu ha bire aşındırarak sınırları gittikçe bize yaklaştırıyor ve günün birinde son toprak parçası da kopup gidecekmişçesine hayata kaygılı gözlerle, üzerindeki büyünün alındığı, keyfi kaçmış zavallılar olarak bakıyoruz. Arada bir, dalgaların sesini unuttuğumuzda ve adanın orada, olduğu gibi hep kalacağını hayal ettiğimizde ağzımıza bir parmak bal çalınıyor, işte oradan, o kadarcıktan ibaret bir hoşluk bizi ayakta tutuyor. Bunun dışındaki herkes ve her şey, aşınmaya, aşındırmaya, küçük dokunuşlarla eritmeye ayarlanmış sanki. Dünyanın dörtbir tarafındaki açlık, susuzluk, savaş, yokluk, yoksunluk haberleri göğün rengini biteviye solduruyor, hayatın tadını kaçırarak içimizi üşütüyor. Biz kendimizi iyi hissetsek bile başkalarının hüznü göğü solduran bulutlar gibi her iyi hissedişi bir anda burukluğa dönüştürüyor. Belki de bu yüzden, sadece bu yüzden insan arada bir hafif şeyler yapmak, hafif kitaplar okumak, hafif yazılar yazmak istiyor.

Yarın bayram. Belki de günlerin en hafifi… Dünya alem bir baştan ötekine çocuk rengiyle, çocuk bakışıyla, çocuk sevmesi ve hissedişiyle donanıyor. Bütün o bedensel açlık ve ruhsal kontrolün meyve verdiği, çiçeğe durduğu gün bugün… Geriye kalan günler boyunca yorulan bedenin, sıkışan zihnin, ağırlaşan ruhun hafifleştirilmesi için yola çıkarılıp burada, bugün emrimize amade kılındığı gün. Bir ağırlıklarını atma, hafifleme, hafifleştirme vesilesi. Aslında belki de nesneden başlayarak insanın en derinlerine kadar katılaşan ne varsa hepsini yumuşatma, akışkanlığa hazır hale getirme ve yapılmış olanın dışında, daha güzelini, daha iyisini, daha hoşunu yapmak için yeni duygusal ve düşünsel malzemeler sunma vesilesi, hatta belki de fırsatı… Öncesinde, gerçekten de hayatın ağırlığı ve kabalığıyla hemen her şey bulunduğu yere çakılarak ötekilerle arasındaki karanlık boşluğa mahkummuşçasına kötülük karşısında olabildiğince duyarsız oluyor. Varolanı, zaten olması gerekenmiş gibi görüyor, öyle kabul ediyor. Fakat bayram o hafifletici esintisiyle bozulan işlerimizin düzeleceğine, ilişkilerimizin rayına oturacağına, kayıplarımızın giderileceğine, fazlalıklarımızın atılacağına, kötülüğün geri çekileceğine ve nasılsa iyiliğin bir gün mutlaka hayata hakim olacağına dair bir umut, bir yenilik fısıltısı armağan ediyor bize. Bir fısıltı, evet ama biz ondan harika söylemler, oradan da olağanüstü eyleyişler elde edebiliriz. Bir fısıltı olarak kalsa da bayramın söyledikleri, birkaç günlük hissiyattan ibaret kalsa da karanlığın içindeki küçük ışıklar gibi yine de yüreğimizin katılığını alıyor, yine de üzerimizdeki metalik çökeltileri temizliyor, yapıp yapmamayı bize bırakarak kendine ait görevi yerine getiriyor.

Hafif şeyleri, oldum olası severim. Işığı, bulutu, küçük esintileri, yumuşak kelimeleri, patikaları, fısıltıyı, çiçekleri, çimenleri, hafif metinleri… Bunlar, sert kemiklerin üzerine yayılmış küçük sinirler gibi hayatın hoşluklarını derimizden içeri davet eden göstergelerdir. Büyük söylemler, iddialı ideolojiler, devasa dağlar, sert kayalar, gürültülü demeçler ise yorar insanı. Bu ikinciler de hayatın bir parçasıdır, hatta hayat belki de bunların eseridir, bunların üzerinde yükselmektedir ve ötekiler, küçük şeyler, benim sevdiklerim sonradan gelir, onlara eklemlenir, onların üstünü örter. Ama değil mi ki çıplaklığın üstünü örten kıyafet zarif gösterir insanı, kemiğin etrafını saran ten kemiğin tazyikini dengeler, toprağın üstüne yemyeşil halı gibi serilen çimendir yeryüzünü katlanılır kılan ve değil midir ki şiir felsefenin bütün o haşmetine rağmen varlığını yumuşaklığına borçlu olarak her yüreğe rahatlıkla nüfuz eder? Değil mi ki insan hafifledikçe hayat da hafifler, biri ötekine yaklaşan her şey, birini ötekinin gözünde daha anlaşılır kılar?

Öteki günlerin insan üzerindeki ağırlığını alarak bayram insana hayatın hafif taraflarını hatırlatır. Büyük yolculuklar yerine küçük yolculukları, konuya komşuya gitmeyi, akşam yemekleri yerine sabahleyin edilen ilk kahvaltıyı, mezarlık ziyaretlerini, akrabaları, tebessümü, şekeri hatırlatır. Neredeyse bütün kodları uçucu kaçıcı, hafiftir bayramın. Ve belki de büyüsünün tamamını buradan, yumuşaklığından almaktadır. Temiz kıyafetlerin hafifliği siner bayrama, beden ve ruhun birlikte, eş zamanlı temizliğinin içtenliği, ruhun bir süreliğine bile olsa merhametle buluşmasının saflığı. Yukarıdakiler aşağıya iner bayramla, aşağıdakiler yukarıya çıkar. Kategoriler devre dışı kalır. Bayramlaşma, bir bakıma da insanlık tarihinin insanın üzerine bindirdiği yükleri atarak eş zamanlılıkta beraberce, aynı yordamda buluşabilmenin buluşma noktasıdır. Bütün buluşmalar gibi öncesi ve esnası güzel, sonrası ise alabildiğine hüzün…