Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

10 Haziran 2018

Hafız Muharrem İnce!

Bizim milletimizin dindarlığı, dinine düşkünlüğü hepimizin malumu. Her ne kadar uzun yıllar boyunca toplumu dinden uzaklaştırma, Batılılaştırmayla birlikte İslam'dan uzaklaştırma çabası bir sistematiğe dönüştürülmüş olsa da milletimiz nazarında din, hala en önemli unsurlardan olmaya devam ediyor.

Gerçi dinin başat konumu sadece bizim topluma özgü bir durum değil. Kültür ve medeniyetin temelini oluşturan faktörlerin başında da din, ilk sıradaki yerini hep korumuştur.

Her ne kadar Batı toplumu gün geçtikçe sekülerleşen bir görüntü verse de yönetim ve karar mekanizmalarının tüm projelerini din/Hristiyanlık/Antiİslamizm üzerine inşa ettiklerine şüphe yok! Din/Hristiyanlıkla arasında uçurum açmış gibi görünen Batı toplumu için İslamafobia kuşatmışlığı dahi din-insan ilintisini göstermesi açısından önemli.

Batının olanca sekülerizmine karşılık bizim toplumun dindarlığı -en azından- dine olan hürmeti şekilsel değişikliğe, dinsizleştirme çabalarına rağmen hep mukim olacak gibi görünüyor.

Toplumsal dokunun inançla harmanlanmış hali beraberinde oportünistler için bir istismar odağına dönüştürme ihtimalini de doğuruyor. Özellikle siyasi arenada, kazanma odaklı hareket edilmesi dinin kullanılması olasılığını artırıyor. Siyasi tarihimiz, bunun örnekleriyle dolu.

İletişimin daha sınırlı olduğu dönemlerde bu minvaldeki girişimlerin toplum üzerinde daha kesif bir etkiye yol açtığını söylemek mümkün. Artık bir tık ile siyasetçinin şeceresinden yaşam biçimine ilişkin her türlü detaya ulaşan toplumu dindarlık iddiasıyla kandırmak eskisi kadar kolay değil.

Eski siyasetçilerin meydan konuşmasında bir "Selamun aleyküm veya bismillah" sözüyle oyları silip süpürdüğü günler geride kaldı.

Namaz kılma şovları, her rekatta; secdede, rükuda, tahiyyatta çekilmiş fotoğrafların medyaya servis edilmesi "ben aslında hafız olacaktım" denilmesiyle oy devşirilmesi artık çok da olası değil!

Milletin arifliğine eklemlenen bilgiye ulaşma kolaylığı, siyasetteki din istismarının önündeki en büyük engel olacak. Bizim milletimiz insanların yaşam biçimine saygı gösterir tabii ama Ramazan'da içki yudumlayan şahsın köy camiinde her bir hali fotoğraflanan bir görüntüsüne de sağlama yapmadan kendini kaptıracak değildir!

"İmam hatip lisesine gitseydim ben cumhurbaşkanı olurdum" diyerek içinde bulunduğu ikircikli hali gösterdiğinin farkında bile olmayan adayın çözümlemesini millet kolaylıkla yapacaktır.

Millet nezdinde böyle şahısların dinin muamelat kısmı üzerinden halkla ilişkiler çalışması yapmaya çalışmasıyla vatandaşın elini sıktıktan sonra ıslak mendille silen şahsın hiçbir farkı bulunmaz!

Proje üretemeyen, ancak yerli otomobil girişimini durduracağı, makama bisikletle gideceği, külliyeyi yıkacağı gibi agresif ve var olanı yok etme üzerinden söz veren bir adayın toplumun kalbine dokunabilmesi mümkün müdür?

Yazıyı bitirirken sayın adayın hakkını yemeyelim de "dördüncü köprüyü de ben yaparım" vaadinin yıkmakla yakından uzaktan alakası olmadığını söyleyelim istedim ama sonra "ben öylesine söylemiştim" dediğini hatırladım!