Dolar (USD)
32.27
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2400.35
BIST 100
10171.92
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

19 Kasım 2013

HAKKARİ'Yİ GEZMEK İSTİYORUM

Başbakan Erdoğan, Cumartesi günü Diyarbakır'da idi. Önce oradaki manzarayı deskriptif bir biçimde görerek, arkasından bunun nasıl bir anlam ve ilişki dünyasına referansta bulunduğunu ve kurguladığını okumaya çalışalım. Diyarbakır'a Erdoğan, Arınç ile birlikte giderken, aslında bir yan çıktı olarak Hükümette bir çatlak yok mesajı da vermiş oldu.

Erdoğan, Diyarbakır'da Mesut Barzani ile birlikte bir konuşma yaptı. Erdoğan konuşmasında din ve gelenek dilini kullanmaya özen gösterdi. Erdoğan'ın vurgusunun birinci boyutu; Diyarbakır ile birlikte Şam, Kudüs, Mekke, Medine, Erbil, Irak vb. ülke ve şehirleri zikretmesidir. Bu, her şeyden önce bir Müslüman kardeşliğine vurgudur. Bu vergu aynı zamanda küresel çağda Müslüman coğrafyanın kendi içindeki bağlantılarına da işaret etmektedir. Diğer önemli bir boyut; Özellikle gelenekten gelen dinsel bağların bundan sonra sürekliliğini sağlamak üzerine idi. Üçüncü boyut da, Kürtler için önemli olan kültürel unsurlara değindi. Bunu yaparken, Ahmet Kaya gibi yörenin sevdiği isimlere de referanslarda bulundu.

Ardından Şivan Perver ve İbrahim Tatlıses birlikte şarkılar ve türküler söylediler. Özellikle Şivan Perver'in Başbakan için söylediği "temiz süte maya kattınız" sözü burada zikredilmeye değer. Doğrusu ben bunu, Erdoğan'ın din ve geleneğin altını çizen söylemlerine bir referans olarak görmekteyim.

Türkiye, geçmişten bu yana ciddi anlamda enerjisini PKK'ya harcamıştır. Bu enerji sadece ekonomik değil, kültürel, dinsel ve toplumsal alanın doku bakımından yara almasıdır. Ulusçu dil ve söylem, aslında Türkiye içerisinde sadece etnik değil, dini ve kültürel birçok kimliği de reddetme yoluna gitmiştir. Aslı itibarıyla ulusçu söylemin bu dili, karşıt ulusçu ve seküler dilleri beslemiştir sadece. İşte PKK, netice itibarıyla ulusçu, Marksist ve seküler bir dil kullanarak Kürtlerin temsilcisi olmaya soyunmuştur ki, bunun önemli oranda kürt halkında bir karşılık bulduğunu hepimiz biliyoruz. Buradaki temel soru(n); PKK'nın niçin Kürtlerde bir karşılık bulduğudur? Bu sorunun cevabını, yıllarca o bölgede yaşananları hatırladıkça bulabiliriz. Zaten cevabı çok açıktır.

Kürtlerin kendilerini sahih ve gerçekçi ifade kanalları olan ve bu ülkedeki diğer insanlara bağlayan en önemli iki bağ din ve gelenektir. Kapatılan bu bağlar, seküler, Marksist ve ulusçu dile sahip PKK'nın yolunu açmıştır maalesef. Şimdi yapılacak olan, din ve gelenekle ilgili bağ ve kanalları yeniden açmak, seküler, ulusçu ve Marksist söylemin çatışmacı dilini, yeniden din ve geleneğin tarihi ve aktüel bağları içerisinde dönüştürmek ve inşa etmek. Kanaatimce Erdoğan'ın vurguları, bu dili kuvvetlendirmeye ve tüm kimliklerin yeniden tanınıp barışçı bağlar içerisinde yeniden inşa edileceği yönündedir. Bunun sağlayacağı en önemli avantaj şudur; Hükümet bu ülkede yaşayan herkesi eşit vatandaşlar olarak tanımlayıp, dinsel ve geleneksel bağları vurguladıkça, PKK'nın dili, söylemi ve etkisinin kısa ve uzun vadede Kürtlerde bulduğu karşılık ve temsiliyet zayıflayacaktır.

Bunun için herkese önemli görevler düşmektedir: Ulusçu, Marksist ve seküler söylemlerin ve ayrılıkçı vurguların terk edilmesi bu aşamada önemlidir. Bunun için din ve gelenek öne çıkarılmalıdır. Kürtlerin ise, birinci aşamada artık ezilmişlik söylemini bırakmaları, daha sonra da "ezilmişlik" söylemini Marksist dil ve seküler kürt milliyetçiliğini meşrulaştırmak üzere kullanmamaları gerekmektedir.

Bu ülke hepimizin ise, kaybettiğimiz "birlik" dilinin, İslam'ın birleştirici ve kuşatıcı dilinin tekrar ortaya çıkarılması gerekmektedir. Artık ben de Hakkari'yi rahatça gezebilmek istiyorum.