Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

01 Kasım 2016

Halep direnişi vesilesiyle\u2026

Aylardır rejim ve İran'a bağlı Şii milisleri tarafından kuşatma altında tutulan Halep'te, Mücahitler rejim kuşatmasını kırmak için büyük bir operasyon başlattı. Beş yüz bin Müslümanın yaşadığı Halep'te gıda ve ilaç yokluğuyla kırılan halk, rejimin sürekli havadan bombalayarak yaptığı saldırılarla her gün onlarca Şehid veriyordu.

Suriye direnişinin en stratejik noktalarından birisidir Halep. Halep düşerse direniş ciddi anlamda sıkıntıya girecektir. Ve bu stratejik durum sadece Suriye direnişiyle alakalı da değil. Aynı Musul gibi, Halep'de Türkiye güvenliği için hayati öneme sahip.

Amerika öncülüğündeki Haçlı u2013Siyonist- İran ittifak güçleri, bir yandan Musul harekatı adı altında Sunni Müslüman katliamı yaparken, diğer yandan Halep özelinde Suriye direnişini yok etme çabasında.

İran ise, bizi hiç şaşırtmayıp, tarihi boyunca yaptığı gibi yine haçlılarla birlikte hareket ediyor. İran açısından Sunni Müslümanlarla hesaplaşmak adeta itikadi bir mesele gibi. Aslında Safevi imparatorluğu kurmak için Şiiliği bile istismar ettikleri ve bu yolla milyonlarca Müslümanın kanına girdiklerini dünya alem biliyor. (Bütün bu ihanetin yanında bir de Peygamber filmi yaparak sapkın zihniyetlerini bütün ümmete sirayet ettirmeye çalışıyorlar)

İran şii hilalini tamamlamak için bölgede açıkça savaşa dahil olurken, Türkiye uluslararası dengeleri gözeterek hareket etmenin sıkıntısını yaşıyor. Bir yandan Fırat Kalkanı Operasyonuyla elde ettiği meşruiyet zeminini kullanıp ülke güvenliği için Suriye içinde harekat yürütürken, diğer yandan Musul Harekatına dahil olma gayretinde.

Uluslararası meşruiyet denilen şey sadece bize uygulanıyor aslında. Ne on bin kilometre uzaktan gelip Müslüman Coğrafyayı talan eden Amerika'ya ne Rusya'ya ne İran'a ne de koalisyon gücü adı altındaki Avrupa ülkelerine kimse burada ne işin var, uluslararası hukuka-diplomasiye uygun mu davranışın diye sormuyor.

Kendi vatanımızda yaşadıklarımız da bundan farklı değil. Ülkeyi iç savaşa sürüklemek isteyen, işgale kalkan, darbeye kalkışan ve her gün vatan evlatlarını katleden maşa güçlere karşı attığımız her adımda tabir caizse zıplayıp Türkiye aleyhine açıklama yapan da yine bu güçler değil mi?

Uluslararası hukuk da, uluslararası meşruiyet de sadece mazlum milletlere karşı kullanılan birer sopa. Egemen güçlerin bizim gibi ülkeleri hizaya sokmak için kullandıkları kurallar bunlar.

Musul ve Halep'te yaşananlar ve bu bölgelerin geleceği Türkiye'nin dış politikasıyla değil iç politikasıyla alakalıdır. Bu yüzden öncelikle direnişi sürdüren Müslümanlara ciddi destek ile bölgedeki dengeleri lehimize çevirmemiz gerek. Açıkça, savaşan ve direnen Müslümanlara ağır silah, istihbarat ve lojistik destek verilmeli bir an önce.

Bağımsız bir ülke gibi kendi kararlarımızı alıp kendi planlarımızı yürürlüğe koymaya başladıkça içerden ve dışardan yapılan saldırıların artacağı da açıkça görülüyor. Bunu engellemenin yolu ise bir yandan içimizdeki ihanet yapılarını temizlemek ise diğer yanı uluslararası hukuk dedikleri aslında "uluslararası pranga" olan sistemden kurtulmamız gerek.

Musul ve Halep de direnen Müslümanların zaferi bizim zaferimizdir.