Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Kasım 2018

Hawaii notları

Yazı da hayat gibi sürprizlerle dolu. Bu hafta kadın meselesi serisinin üçüncüsünü yazmayı planlamıştım. Ama böylesi ilginç bir yerin düşündüklerini yazmadan geçemedim. Amerika'daki iki büyük tatilden birisi içinde bulunduğumuz şükran günü, diğeri de Aralık ayının son haftasında kutlanan Christmas. Şükran gününde, uzun zamandır görmek istediğim Hawaii, Kona'yı ziyaret etmeye bir anda karar verdik. Adada yaşamayı klostrofobik bulan biriyim ama adalara olan ilgimin önüne geçemiyorum. Yeni bir yer görmek istiyorsam, ilk iş dünya üzerindeki adalara gidiyor aklım. Hawaii de hep görmek istediğim yerlerden biriydi ve böylece yola revan olduk.

İlk defa bu kadar tuhaf bir vakitte böyle uzun bir yola çıkıyordum. Gecenin üçünde evden ayrılırken bir yerden başka bir yere böyle ani gidişlerin ölüme ne kadar benzediğini düşündüm. Biz geride kalanlara hep zamansız gelen ölümle benzerliği artan her şey, daha canlı, daha yaşayan birşey haline geliyor.

Kafamda düşünceler, elimizde valizler, yanımızda hiç susmadan konuşan, konuşulacak konuları bitirince şarkı söyleme faslına geçen kızımız Leyla Endülüs ile havaalanının yolunu tuttuk. Hala yerleşiğe geçmekte direnen bir göçer ruh olsam da havaalanlarını hiç sevmem. Kötü yemeğin, kötü bir kuşatılmışlık duygusunun, şeffaf özgürlük düşmanı bir damganın kol gezdiği yerler gibi hissettim hep havaalanlarını. İnsanlığın kara delikleri gibiler...Ama Kona havaalanı şimdiye kadar böyle hissetmediğim tek yer oldu. Öyle ki, havaalanına buradan mı geçeceğiz acaba diye sorduk birbirimize. Sımsıcak bir havada kafelerin olduğu bir bölgeden geldik ve geçtik gülümseyen insanların, çimlerde oynayan çocukların arasından…

Sonra bir cennet bahçesine düşmüş gibiydik. İdeal bir hava sıcaklığı, yemyeşil tropik bir ada, hint muzu ağaçlarının arasından gülümseyen ahşap evler, yavaş, sakin, dingin hareketlerinden ağır ağır yaşamanın hazzına varmış insanlar…

Kalacağımız yere arabayla ilerlerken bambaşka şeyler düşünüyordum. Soyu tanrısal veya göksel olduğuna inanılanlarla diğerlerinin yaşadığı bu topluma, İngilizlerin kolayca kast sistemine benzeyen ve Ali’i sistemi olarak anılan bir yapıyı tahkim etmeleri hiç de zor olmamış. Batılıların, girdikleri her yerde insanları böylece kolay bölmelerinin sebepleri hakkında uzun uzun düşünmemiz gerekiyor. Ama bu yazının konusu, ne Ali’i sistemi ne de 1887’de kafasına silah dayanarak anayasayı imzalamaya zorlanan kral David Kalakaua değil.

Hava kararmaya durduğunda sanki garip bir evrenin kapıları açıldı ve bambaşka bir boyuta geçtik. Büyük Ada olarak bilinen bu adada 5 tane yanardağ bulunuyor. Birinin de bilinmeyen yakın bir gelecekte lav püsküreceği ve harekete geçeceği tahmin ediliyor. Girdiğimiz bu yeni boyutta, birden her şey siyaha dönmeye başladı. Tarihi onlarla el ele bu coğrafyada en çok izi de volkanlar bırakmış. Toprağın üzerinde taşlaşmış lav tabakası, bitkilerden ağaçları her şeyi kaplamış olan tüf, bir süre önce yanıp geçmiş bir cehennem toprağında olduğunuzu hissettiriyor.

İnancımız, etrafımızda gördüğümüz her şeye ayet/işaret diyor. Bizim vazifemiz de işaretleri okumak ve ibret almak...Gecenin üçünde bana ölümü düşündürerek başlayan bu yolculuğun, dünyanın cennet parçalarından biri olan Hawaii’de cehennemi iliklerime kadar hissettirerek şekilleneceğini bilemezdim. Sanki Allah, dünya sonrasında yaşama ihtimalimiz olan her şeyin işaretini ve küçük provalarını akletmemiz için bu dünyaya yerleştirmiş, yeter ki görecek gözümüz olsun ve akledelim...