Dolar (USD)
32.24
Euro (EUR)
34.67
Gram Altın
2396.73
BIST 100
10247.75
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

27 Temmuz 2020

Hayatımızın telafisi yok

Her şeye bir kılıf bulma derdinde yaşıyoruz hayatı; bize bulunacak en son kılıfın kefen, en son yatağın ise tabut olacağını unutarak…

Bir kaç gün önce sohbet edip, hasbihal etmediğimiz bir dostumuzun sabah yatağında vefat etmiş halde bulunduğunun haberini aldığım zaman kelimenin tam anlamıyla şok yaşadım ve geçici olduğunu bildiğin bu dünyanın bizatihi yaşayarak geçiciliğine şahitlik etmiş oldum. Ne kadar uzun yaşarsak yaşayalım, vade yettiğinde ve zamanı geldiğinde sevdiklerin bir an evvel seni toprağa emanet edip gündelik hayatlarına devam etmenin gayreti içerisinde yaşıyorlar. Bir helalleşme vakti kadar oluyor hatırlanmak. Kolunun altına yaptıkların ve yapmadıklarından fazlası sığmıyor. Ne maldır götürülebildiğin ne mülk, ne evlat ne de bu dünyalık adına hiçbir şey. Bir kendin, bir de amellerinden fazlası sığmıyor toprağın altına. Son kılıf kefen, son yatak tabut olarak ayrılıyorsun dünyadan, yalnız bir şekilde.

Tekrarı olmayan bir film, rövanşı olmayan bir maç misali ömrümüz. Yaşadığımız şu anın geri sarma tuşu da yok. Yaşadık ve geçip gitti. Ancak dönüp arkamıza baktığımızda neler yaşadığımızı görmekten başka bir şey kalmıyor avucumuzda. Yaşadıklarımız yaşayacaklarımız için bir deneyim, bir prova olmaktan öte bir anlam ifade etmiyor.

Bahane bulmak aklın görevi, pişmanlık duymak ise kalbin eylemi ve erdemidir. Yaşadıklarımızın pişmanlığını hissedip yaşayacaklarımız için duygu ve düşünce dünyamızı dizayn etmek dururken, yaptığımız hatalara bahaneler üretmek işin en kolay tarafıdır.

İnsan fıtratı gereği hataya meyillidir. Ki kulun hataya düşmesi Allah'ın yüce ve affedici olduğunun bir delilidir. Aslolan hatasız olmak veya günah işlememek değil, bilakis yapılan hatadan pişmanlık duyabilmek ve açıp ellerini Yaradana halis bir niyetle tövbe edip affını dilemektir.

"Duamız olmasaydı Rabbimizin katında ne ehemmiyetimiz olurdu?" Dua bir bakıma Yüce Yaratıcıya karşı acziyetin ve kul oluşun bir göstergesi ve Yaradanın yüceliğinin kabulüdür. Hatasızlık ve günahsızlık iddiası nefsin yüceltilmesine neden olur. Aciz, yüce olana her zaman muhtaçtır ve insanı rahatlatan olgunun sırrı da bunda gizlidir.

Hata insana has bir haslettir ve deneyim merdiveninin ilk basamağıdır. Daha önceki yazılarımızdan birinde hatayı kendi dışında arayanların doğruyu asla bulamayacağını belirtmiştik. Unutulmamalıdır ki, biz insan olarak içimizde taşıdığımız nefis ile hataya meyilliyiz ve günah işlemek yapımızda vardır. Ki bu özelliğimiz nedeniyle cennetten dünyaya gönderildik ve hayatımız bu çerçevede yaşanıyor. Bu sayede meleklerden ayrılıyoruz. Önemli olan hatayı yapmak değil, bunun hata olduğunu anladığın an tövbe edip Allah'tan bağışlanmayı istemektir. Bizi değerli kılan da bu hasletimizdir. Kutlu elçi de böyle buyuruyor:

“Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.”

...

Her şeye bir bahane bulup, mazeretlerin arkasına sığınarak hatalarımızın üstünü örtmeye çalışmak çağımızın en büyük hastalıklarından birisidir. En kibar ifadeyle tövbeden mahrum olmak ve kalbin mühürlenmesine ramak kalmış demektir. Kalbin mühürlenmesi dönüşü olmayan bir yola girişin nedenidir. Artık kalpte iyilik adına hiçbir şeyin kalmadığının, kalpteki siyah noktanın bulunduğu yerde işgalini tamamladığının ve yönetimi ele geçirdiğinin göstergesidir.

Telafisi olmayan bir hayat bizimkisi. Dün geldik, bugün yaşıyoruz, yarın gideceğiz.

Herkes ölecek yaştadır ve ölümün yaşı yoktur. Ölürken de insanin kendisinden ve amellerinden başka bir şey sığmayacaktır toprağın altına. İşin nihayetinde ise ölürken son kılıfımız kefen, son yatağımız ise tabut olacaktır.

Üstad Necip Fazıl'ın O meşhur Sakarya Türküsü şiirinden bir beyit ile son verelim bugünkü yazımıza:

"Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;

Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!"