Dolar (USD)
32.34
Euro (EUR)
34.74
Gram Altın
2454.33
BIST 100
10218.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

01 Ekim 2014

Hayrettin Karaman ve 'devlet eliyle dindarlaşma' tezi

Hayrettin Karaman Hoca, 26.09.2014 tarihli yazısında 'devlet eliyle dindarlaşma' meselesini ele aldı. Daha doğrusu 'devlet eliyle dindarlaşma' tezini işledi. Zorunlu din dersi tartışmasının gündemde olduğu şu günlerde Hayrettin Karaman'ın konuya yaklaşımı, 'tartışma' davetini de içermesi bakımından kışkırtıcı. Bu tartışmayı mutlaka yapmalıyız.

Hayrettin Karaman Hoca, yazısının başında devlet eliyle dindarlaşmanın olamayacağı yönündeki kanaatlerin İslami kesimde eksik olmadığını belirttikten sonra, konuya yaklaşım açısından farklılık gösterenleri şöyle tasnif ediyor:

'İşin garibi, laikçiler, İmam Hatip okulları, seçmeli din dersleri, zorunlu din kültürü ahlak bilgisi dersi, başörtüsü yasağının kalkması gibi tasarruflarıyla devletin ülkeyi şeriat yönetimine götürdüğünü, halkı zorla dindarlaştırdığını iddia ederek hükümete ve bu tasarruflara ateş püskürüyorlar, bizimkiler de 'devlet eliyle dindarlaşma olmaz' diyerek Diyanet'e, İmam Hatip okullarına, din derslerineu2026 karşı çıkıyorlar.'

Her ne kadar bu tasnifi sorunlu görsem de esas konumuz olmaması sebebiyle üzerinde durmayacağım. Ancak şu kadarını belirteyim ki 'karşı çıkanlar' cephesinin sunumu ve takdiminde 'tercih edilmiş bir ihmal' seziliyor. Çeşitli toplum kesimlerinin duyarlılıkları ya da tepkileri toptan bir 'karşı çıkış' olarak indirgenemez. Toplumun tüm kesimlerinin hassasiyetleri ilgiyi hak eder. Zira birlikte yaşamanın birbirimize yüklediği bir sorumluluk var ve maksat çatışma ve gerilimden uzak bir biçimde birlikte olabilmenin koşullarını oluşturmak ise hassasiyetler asgari bir anlama çabasının refakatinde ele alınmak durumunda. Ama konumuz bu değil ve zaten Hocanın yazısının esas muhatabı dindarlar.

Peki, ne diyor Hayrettin Karaman?

Başlıca önermeleri şunlar;

1- Dindarlaşmada hem devletin hem de sivil toplumun önemli rolü, dahli ve etkisi vardır.

2- Dindarlaşma birinci derecede devlet eliyle olmalıdır. (Hocanın 2.önerme için getirdiği argüman klasik kelam ve fıkıh içtihatları. Hoca bu içtihatların devleti bu vazife ile görevlendirdiğini söylüyor.)

3- Devletin Diyanet'i, açtığı İmam Hatip okulları ve Kur'an kurslarının bugün geldiğimiz dindarlaşma seviyesinde önemli ve müspet tesirleri olmuştur.

4- 'Devletin dindarlaşmaya yönelik hizmet ve imkan vermesine karşı çıkan ama 'dindarlaşmadan da yana olanlar' bunun için hangi yolu ve yöntemi ileri sürüyorlar?' diye sorduktan sonra, 'Ben bu soruya, ayağı yere basan bir cevaplarına rastlamadım', diyor.

Bir kere Hayrettin Karaman Hoca bütün bu önermelerini bir denklem üzerinden kuruyor. O denklem Hayrettin Karaman Hoca'ya aşinası olduğumuz bir varsayıma yaslanarak bir okuma yaptırıyor.

Buradaki varsayım şu:

-'Eğer dini bilgiyi verecek İmam-Hatip okullarını, Kuran kurslarını, zorunlu din dersini mümkün mertebe yaygınlaştırır, dinin bilgisi ile vatandaşı buluşturabilirsek Türkiye dindarlaşır.'

Bu biraz şuna benziyor;

-'İnsanlar niye Kemalist değil? Çünkü cahiller, modern eğitim kurumlarında bilimin ışığı ile takdis edilirlerse hepsi gerçeği görecek, aydınlanacak ve Kemalist olacaklar.'

Böyle bir denklem üzerinden yapılan bir okumanın eksik bıraktığı çok temel birkaç nokta var:

BİR:Bu okuma 19.yüzyıl pozitivizminin ve Aydınlanmacılığının aşıldığının farkında değil. İster onun karşısında olsun ister yanında hizalansın şurası açık ki feci bir biçimde onun tesiri altında.

İKİ:Toplumsal taleplerin, öncelik sırasında devletin tercihlerinin önüne geçtiğini dikkate almıyor. Bu yönüyle zamana karşı kayıtsız.

ÜÇ: Kapitalist modernitenin değerleri kırılmaya uğrattığını, kültürü gösteri malzemesi kıldığını, ahlakı yatak odasından toplantı odasına geçemez hale getirdiğini, asgari 'değer' üretmeyi dinamitlediğini ve mutabakat zeminini aşındırdığını tartışmıyor bile.

DÖRT:Devletin İmam-Hatip açması ile toplumun dindarlaşması arasında yanlış bir sebep-sonuç ilişkisi kuruyor.

Hayrettin Karaman dindarlaşmada hem devletin hem sivil toplumun önemli rolü vardır derken kesinlikle haklı. Bence de dindarlaşmada hem devletin hem de sivil toplumun rolü var. Ne var ki bu rol, Hayrettin Karaman'ın önerdiği biçimde, dindarlaşmanın devlet eliyle sübvanse edilmesi şeklinde olmamalıdır. Bu noktada Hoca ile yollarımız ayrılıyor.

Hem devlet-din ilişkilerinin önümüze serdiği miras hem de İslam tarihinde yer alan pek çok özgün örnek; devlet eliyle gerçekleştirilecek bir dindarlaşma projesinin sakıncalarını görmemiz için yeterli. Devlet eliyle girişilen bir dinsizleştirme projesi gayr-i meşru ve kabul edilemez bir şey ise devletin din alanını tanımlama pozisyonuna geçerek girişeceği bir dindarlaştırma projesi de dikensiz gül bahçesi değil. Hatta tersinden girişilecek toplum mühendisliğinin bir başka adıdır.

Dolayısıyla "Din"i doğal akışını, insicamını bozacak müdahale alanlarından uzak tutmak girişimi önemlidir. Din, konjonktüre göre her şeyi araçsallaştırabilen devletin müdahale, tanımlama alanının dışında tarihsel olarak da olduğu gibi sivil hayata bırakılmalıdır. Dini hayat üzerindeki her türlü tasarruf yetkisinden vazgeçen devlet, din karşıtı bir devlet anlamına gelmez. Tersine dini, toplumun kendi dinamiklerine bırakan devlet, dini hayatın canlanması, toplumun ruh dünyasının beslenmesi ve duygu dünyasını şekillendirilmesi noktasında potansiyelini açığa çıkarmasını sağlayacaktır. Aksi taktirde devletin din üzerindeki ister baskı ister ihsanda bulunma girişimleri en hafif deyimiyle dinin gölgelenmesini, manipüle edilmesini doğurur. Dolayısıyla ilkesel bir konumlanışa muhtaç olduğumuz görülmelidir. Devletin dine müdahalesine karşı çıkanlar, devletin dine yardım ediyor havasındaki ittifak (!) çağrılarına tav olmamalıdırlar. Çünkü devlet özellikle de modern devlet yapısı, işleyişi ve tarihi itibariyle nerede olursa olsun doğası gereği güvenilir bir partner değildir.

Haftaya devam edelimu2026

[email protected]

twitter : @_aydinali