Dolar (USD)
32.39
Euro (EUR)
34.71
Gram Altın
2433.95
BIST 100
10082.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

09 Haziran 2021

​'Hazerfan' Aranıyor!

21.yy’ın ilk çeyreğini neredeyse geride bırakmak üzereyiz. Zaman çok ama çok hızlı akıyor. 90’lı yılların ülkemiz ve insanlık üzerindeki tesirlerini henüz yeterince hazmedememişken şimdiden yeni milenyumdan 20 yıl geride kaldı bile. İnsanlık bu zaman diliminde çok büyük bilimsel ve teknik dönüşümler geçirdi. Her şeyden önce hayatımıza internet denen olgu girdi. Evvela 3G ile tanıştık, şimdilerde 5G’den bahsediyoruz, dijital teknolojinin kullanım alanları oldukça yaygınlaştı. İnternetin icadı bir elli yıl önceye dayansa da günlük hayata nüfuz etmesi 2000’li yıllara kısmet oldu. Bu arada savaşların seyri ve yönü değişti. Süper güçler artık uzay sahasında rekabet ediyorlar. Yapay zekâ ve robotlar ise baş döndürücü bir hızla günlük hayatın içine dâhil oldular. Daha nice büyük bilimsel ve teknik gelişme de cabası…

Bütün bunlar olup biterken bilimin, teknolojinin ve insanlığın ortak sorunları ve soruları katlanarak büyüyor. Bilim insanlığın ortak yararı için mi yoksa kötü emelleri için mi kullanılıyor? Teknoloji hayatımızı esaret altına alacak mı almayacak mı? Konfor alanlarımız genişlerken özgürlük alanımız daralıyor mu? Önümüzdeki yy’da yaşamı tehdit eden/edecek çevre sorunları neler olacak? İşsizlik, enflasyon, gelir eşitsizliği gibi ekonomik problemler ile açlık, salgın hastalık ve benzeri sosyal problemlerden insanlık nasıl kurtulacak? Yaşlı gezegenimiz gelecek nesilleri hayatta tutacak temiz hava, temiz gıda ve temiz çevre olanaklarını ne denli sunabilecek? Savaşlar, terör olayları ve soykırım girişimleri daha ne kadar devam edecek?

Bunlara belki yüzlerce makro, binlerce mikro sorun ekleyerek on binlerce soru üretebilirsiniz. Elbette bütün bu soruların cevaplanması oldukça zor ve büyük zaman alacak. Ancak bildiğimiz bir şey varsa o da şu ki, dünya günden güne yaşanmaz bir yer haline geliyor. Allah’ın insanlığın hizmetine sunduğu bu güzel dünyayı hep birlikte kendi ellerimizle işlediğimiz hatalar yüzünden yaşanmaz bir yer haline getiriyoruz. İnsanlığın sorunları büyüyor ve karmaşık hale geliyor. Bu sorunlara çözüm üretecek ve sorunlar hakkında insanlığı detaylı şekilde uyaracak insan kaynağı ise oldukça yetersiz. Bilim, filozofi ve din yeterince konuşmuyor, konuşamıyor, konuşturulmuyor. Oysaki yüzyılımızın sorunları ancak bilim, din ve düşüncenin ortak girişimleri ile çözülebilecek bir mahiyet taşıyor. Dolayısıyla insanlığın ortak sorunları söz konusu olduğunda araştıracak, yazacak, konuşacak ve çözüm üretecek insan kaynağı da bu üç sektörden doğacak. Doğmak zorunda.

Günümüzde disiplinler arası çalışmaların önemi ortaya çıkan makro ve mikro sorunlarla birlikte daha iyi anlaşıldı. Artık sadece fen bilimleri ya da teknik bilimler insanlığın gidişatı hakkında veri ve çözüm üretmede tek başına yeterli değil. Sosyal bilimler, din ve felsefe de devreye girmek zorunda. Hatta denilebilir ki bilimsel anlamda önümüzdeki yy. sosyal bilimlerin yüzyılı olacak. Sosyoloji, psikoloji, ekonomi, felsefe gibi alanlar daha fazla söz sahibi olacaklar. Hatta bilimin sorumluluk alanından farklı olarak din de insanlığın ortak gündemini oluşturacak çok ama çok önemli bir saha haline gelecek. İnsanlık fen ve tekniğin imkanları içinde cevaplayamadığı sorularını önce felsefede daha sonra da kaçınılmaz olarak dinde bulacak.

Buradan hareketle bütün bu disiplinlerde çoklu uzmanlıklar ve disiplinler arası çalışmalar öne çıkacak. İnsanlık birden fazla sahada yetkin hale gelmiş bilim, sanat ve din adamlarına ya da insanlarına ihtiyaç duyacak. Bu tip insan profiline batıda “polymath” adı veriliyor. Özellikle Rönesans sonrası dönemde ortaya çıkan Da Vinci gibi sanat ve bilim adamları birer “polymath” olarak vasıflandırılıyorlar. Yani bilimde, sanatta, kültürde çok geniş yetkinlik ve bilgi sahibi insan profili. Bizde de bu kavrama karşılık gelmek üzere “Hazerfan” sıfatını kullanmak mümkün. Batı dünyasının ortaya çıkardığı polymath profili aslında bizde de hazerfan olarak yüzyıllar boyu varlık göstermiştir. Mesela İbn-i Sina bir “polymath’dır. Tıpta, müzikte, felsefede ve daha pek çok sahada büyük yetkinlik sahibi olan İbn-i Sina bizdeki hazerfan prototipi için oldukça uygun bir modeldir. Esasında bizde Nizamülmülk’ün temellerini attığı medrese sistemi polymath yani hazerfan yetiştirmeye yönelik eğitim ve öğretim kurumlarıdır. Yani bizim geleneğimizde multidisipliner anlayış zaten var. Dolayısıyla İbn-i Sina dan başka belki onlarca örnek verebiliriz. Galata kulesinden Üsküdar’a uçan Hazerfan Çelebi de adı gibi mucit ve Hazerfan bir zattır. Bizde “polymath” prototipi geçmişte oldukça fazla sayıda var olmuştur.

Şimdi ise adına ister Hazerfan deyin ister Polymath deyin, interdisipliner ve multidisipliner yaklaşımla sorunlarımıza çözüm üretecek, teşhis ve tedavi uygulayacak insan modeline ihtiyacımız var. İktisat-finans bilmeyen bir fakih ekonomi konusunda fetva veremez, içtihat yapamaz. Psikoloji bilmeyen bir yönetici şirket ve kurum yönetemez. Sosyolojiden habersiz bir siyaset bilimci siyaset sahasına katkı sunamaz. Benzer şekilde sosyoloji ve psikoloji bilmeyen bir doktor salgın hastalıkların seyri ve toplumsal etkisi hakkında konuşamaz. Felsefe ve estetikten yoksun bir kent bilimci, şehir plancısı ya da mimar düşünülemez. Bizim ciddi ciddi hazerfan yetiştirmeye ihtiyacımız var. Bu ise günün milli eğitim ya da akademi sistemi içerisinde başarılacak bir şey değil. Üzerinde düşünelim derim.