Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2391.50
BIST 100
10170.57
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

12 Haziran 2023

​Hepsi masaldı

Kuşların kalbinde taşıdığı bir mektup aldı. Okudu. Yüzünde sevilmek imtihanın mahcubiyeti belirdi. Sevilmek kalbin yükü, mahcubiyet kalbin yüzüydü. Yüzünü kaplayan o masum yenilgiye teslim olmakla olmamak arasında gidip geldi. Hoştu, şifaydı, teslim olsa ne olurdu ki? Mektubun ilk cümlesini okudu: “Bir masala hazır mısın?”

Mağlubiyetin mihneti yüzüne ter gibi yapışmıştı. Yüzünde gittikçe ağırlaşan mahcubiyetin mağlubiyete dönüşeceğini biliyordu. Okumak, rahatlamak, dinlemek ona iyi gelecekti. İçinden ne çok sorular sordu, ne çok cevaplar verdi kendi kendine. Yine de emin olamıyordu. Mektubu okumaya devam ediyordu. Okudukça içinde acı bir ses dolaşıyor, kalbinin duvarlarına çarpıp duran bu sesin zamanla onu kendinden geçiren mûsikîye dönüştüğünü hissediyordu. İyiydi. Şifaydı. Belki biraz buna ihtiyacı vardı. Konuşmak mı, yazmak mı? Yazmak en iyisiydi. Yazdı, durdu; düşündü, yazdı.

Zaman duvarda asılı bir saatte dönüp dursa da onun kalbinde hiç ilerlemiyordu. Aklı fikri hep oradaydı. Başka bir kapı açılmıştı. Başka bir âlemin içinde olup bitenleri anlayamamanın şaşkınlığını atamıyordu. İkinci bir cümle: “Bir çiçeksin…” Gözünü kaçırdı. İçini saran endişenin bir korkuya dönüştüğünü hissetti. Sonunu okumak, bilmek kolaydı ama bunun bir sır olması gerekmez miydi? Kalbin yükü değil miydi sevgi? Yükü az mıydı? Bir de bunu taşımak… Bir kahvenin tadından çok kokusunu düşündü. Kahve içmek iyi gelebilirdi. Kahvenin kokusunu içine çekti. İçini saran ve içinde ağırlaşan o söz. Sözün ağırlığı, sözün yükü ne ağırdı, bunu anlamıştı. Ancak taşıdığı, verdiği sözler ne olacaktı? Kalbine çarpıp duran, aklını fikrini karıştıran, içini doldurup taşıran o sözlere geçit vermek… Hâlbuki teslimiyetinin farkındaydı ama bir hamleyle güç toplamak, bu savaştan yara almadan ama yaralamadan da kurtulmak fikrindeydi. Mümkün müydü? Olabilirdi? Tüm o esrarlı sözlerin sarhoşluğu içinde kendini toplamak zordu. Savunmasız değildi ama savunmak da istemiyordu. Zira kalbinin duvarlarını aşıp, içine sızıp orada yuva tutan sözlerdi bunlar. Duymak, dinlemek, bilmek merakının içine düşen kalbiyle başı dertteydi. Olsun, böyle bir dert olsun, dedi.

“Zaman hancı, bulut yolcu/Şimdi gitti en son yolcu” devamını dinleyemedi, kapattı. Kahvenin kokusunu bir daha çekti içine. Denizin kabaran yüzünü, dalgaların seyrini, kayalıklara vurup vurup dönen dalgaların her defasında elinin boşa çıkışını düşündü. Bir de kayalıkların yüzünü… Elini kalbine götürdü, kayalıklar gibi miydi, hayır, kendine haksızlık edemezdi.

Kuşların kalbiyle gelen o mektuptan bir cümle daha okudu: “Masum güzel…” Ah, bu cümle! “Şâdî-i mahabbet de bizim gam da bizimdir / Mecrûh-ı diliz yâre de merhem de bizimdir” diyordu Nâilî. Hem mecruh düştü hem düşürdü. Şimdi merhem kimdeydi? Kim kime merhem olacaktı? Kahvenin kokusu gidiyor, acısı kalıyordu. Tortulaşan sözler… İçinde birikiyordu her şey. İlk kez değildi ama bu sefer çözülemeyen bir muammanın insanı deli eden sırrına takılmıştı. Söz üstüne söz, düğüm üstüne düğümdü. Çözülmesi ne mümkün!

Geceyi gündüze bağlayan vakitte kuşların şarkıları başlıyordu. Yok, hayır, bu böyle olmamalı, dedi. Ben sevilmenin galibiyet olduğunu sandım, kandım, yenildim. Sevilmek de olsa sözün yükünü düşündü. Fazlasıyla yükü vardı. Mektuba devam etti: “Sen ömürlük bir çiçek…” Yılda kısa bir süre açan ve kokusuyla büyüleyen o çiçeği düşündü. Yüzündeki masumiyetin rengini kaybetmemek istiyordu. Kalbini yokladı, elini yüzüne dokundurdu. Sevilmek galibiyetinin şimdi onulmaz bir yaraya dönüşeceğini düşündü. Sevilmek de benim imtihanım, dedi. Keşke mağlubiyetin hüznü çökseydi, keşke… İçinden çıkamadığı bir hâl.

Son bölüme geldi, okudu: “Bir gama düçar olalı beri gözlerim kapandı. Ben çiçek yetiştiririm. Her yıl kısa süreliğine açar çiçeklerim. Ancak ben göremiyorum çiçeklerimi. Rengi nasıldır? Rengini bilemiyorum. Ben bir perinin ardına düştüm. Şifam onun yüzündeymiş. Onun yüzündeki ışığa bakarsam, gözyaşlarını gözüme sürersem gözüm açılırmış.” Ağladı, ağladı, ağladı… Sabah olmuştu. Kuşların kalbiyle bir mektup daha aldı ve ilk cümlesini okudu: “Hepsi masaldı.”