Her Türlü Darbeyi, Diktayı Desteklediler
12 Eylül 1980...
Otuz altı yıl önce bugün, Türkiye rehin alındı. TBMM kapatıldı. O gün de halk sokağa çıkmış olsaydı, kuşkusuz o cunta da 15 Temmuz cuntası gibi katliam yapardı.
1980'den (Yirmi yıl) önce de 27 Mayıs 1960'ta bugün yaptıkları gibi iktidarı dikta kurmakla itham edip yalanlarla darbecileri ayarttılar; Başbakanı, bakanları şehit ettiler.
12 Eylül, 27 Mayıs'ın çocuğu. 27 Mayıs da İttihatçı çetenin...
28 Şubat'ta da 15 Temmuz'da da aynı gübrelikten beslendiler.
15 Temmuz kabus gecesinin şokunu atlatabilmiş değiliz. Yaramız çok taze. Acılar katlanarak, derinleşerek devam ediyor. Melanet mihrakının sevk ve idare edicileri hala büyük bir aymazlıkla bazen sırıtarak, bazen öfkeyle milleti tehdit etmeye devam ediyorlar.
Darbecilik, bir tür; ruh ve akıl hastalığı...
Mankurtluk...
"Her türlü darbeye de diktaya da karşıyız."deseler de tarih, yalanlarını yüzlerine çarpıyor.
25 Ekim 2003'te "Ordu Göreve" pankartlarıyla darbe çağrısı yapanlar, 27 Nisan 2007'de e-muhtırayı da alkışladılar. "Altına imza atarız."diyerek desteklediler.
"Türk ordusu çok yaşa. Türk ordusu, 27 Nisan'da bizim sesimizi duymuş, bizim sesimize sahip çıkmış, demokrasiye sahip çıkmıştır. 27 Nisan'da Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçek iradesine sahip çıkmıştır" diyen Nur S., değil miydi? 28 Şubat darbecilerine," silahlı demokratik kitle örgütü" diyen genel başkan aynı zihniyetin temsilcisiydi.
27 Mayıs darbesini Hürriyet ve Anayasa Bayramı ilan edenler, on yedi yıl resmi bayram olarak kutlayanlar, bugün darbeye, diktaya karşı olduklarını söylerken Gezi Ruhu'ndan da övgüyle bahsetmekten geri durmuyorlar.
Hangi darbeyi desteklemediler ki!..
Darbelere bizzat katıldılar, alkışladılar, temsilci verdiler. MBK'nın oluşturduğu Kurucu Meclise temsilci verenler üç bakanın da kanına girdiler. Bugün çıkmışlar utanmadan "darbeye karşıyız" diyorlar. Öbür yandan da Yurtta Sulh Konseyinin "bildirisi" doğrultusunda hareket ediyorlar. Konseyin hezeyanlarını kendilerine rehber ediniyorlar.
15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası uzun bir süre sessizliğe gömüldüler. Etrafı kolaçan ettiler. Durum değerlendirmesi yaptılar. Halkın darbeye karşı duruşu, onların meydanlara inmesine mani oldu. Eğer halk, demokrasi nöbetleri tutmasaydı, bu darbe şakşakçıları meydanları da işgal ederlerdi. Zaman geçtikçe müzmin hastalıkları depreşiyor. Darbecileri savunmak için sipere yatmış durumdalar.
Politik argümanlarının temelini oluşturan "Yurtta Sulh Konseyi"nin darbe bildirisi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı ittifakın temelini oluşturuyor.
Darbeleri bayram ilan edenler, Yenikapı anlayışına alışamadılar, karanlık dünyalarına rücu ettiler. Konsey bildirileri istikametinde yürümeye koyuldular.
Yurtta Sulh Konseyinin bildirisindeki :"Siyasi idarenin aldığı hatalı kararlarla mücadeleden geri durduğu terör, tırmanarak birçok masum vatandaşımızın ve terörizmle mücadele eden güvenlik görevlilerimizin hayatına mal olmuştur." bu ifadeden de anlaşılacağı gibi darbe şartlarının oluşması için terör örgütleri işbirliğine gittiler. 15 Temmuz'dan sonra itiraflarda da ortaya çıktı. FETÖCÜ subaylar, PKK'ya istihbarat aktarmışlar, yanlış koordinatlar vermişler, pilotlar boş alanları bombalamışlar, Mehmetçiği korumasız olarak tuzak noktalara göndermişler. FETÖ'nün, her terör olayından sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı suçlu ilan etmesi, hükümeti zaaf içinde göstermesi, Gezi olaylarındaki söylemler... Hepsi 15 Temmuz'a hazırlıktı.
Yenikapı'ya da ısrarlı davetlerle adeta kargatulumba götürülmüştü zaten, bu zevat.
Şimdi darbe duruşmalarını sulandırmak için yığınak yapıyorlar.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi'nin bunları ziyareti kuşkuları artırıyor. Çark dönmeye devam ediyor.
Darbeci güruh, bugün de "17-25 Aralık, 'cemaat'in iktidarla siyasi anlaşmazlığıdır." diyerek, darbe davasının zeminini şimdiden, sulandırmak, yok etmek istiyor.
Kurban Bayramınızı tebrik eder, Milat ailesine, milletimize, tüm İslam alemine hayırlara vesile olmasını dilerim.
