Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
34.92
Gram Altın
2445.41
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Herkes Bana Bakıyor!

Yaş ilerledikçe ve bir şey olduğumuzu zannettikçe hiçbir şey olmadığımızı idrak edememek ne acı. “Oldum” dedikçe olmadığımızı anlamamak, “bildim” dedikçe ne kadar çok şey bilmemiz gerektiğini bilememek ne trajik.

Gün geçtikçe acıyorum evrendeki halimize. Madde, bütün hızıyla bizi esir alırken, mana da o nispette bizden uzaklaşıyor. Hayatımız sıkışıyor nesnelerin o ruhsuz jelatin veya etiketlerinin arasına. Ufkumuz daralıyor. Canımız sıkışıyor, bedene ve aklımız kalbimizi esir alıyor, nesnelerin fanilik yüzünün görülmediği arzularında. Düşüncemiz körleşiyor. Yabancılaşıyoruz hızla birbirimize.

Ömrümüz tükendikçe rutinin esiri oluyoruz. Makas değiştiremediğimiz gibi yoldan da çıkamıyoruz. Yeniliği bulmak namına sapamıyoruz farklı düşüncelere.

Önünü göremeyen ilerisini göremez. Tükenen vücudumuzda tükenmeyen bir zihin inşası yapamamışsak, yaş ilerledikçe herkesin bize baktığını zannederiz.

Sevgimiz esir almış gibi bizi.

Onu yine eskisi kadar güzel görüyorum. O da güzel bakılmaktan hoşlanıyor. Evden çıkıp arabaya binene kadar bastığı her yerin onun güzelliğiyle anlam kazandığını düşünüyor. Ayakta duranların güzelliğinin de kaynağının kendisi olduğunu zannediyor.

Şoförü kapısını açtı ve yerleri süpüren ve beyazlığının hâlâ eskisi gibi kaldığını düşündüğü eteklerini topladı. Yüksek topuklu ayakkabısının sesinin kesileceğini bildi. Sokağın gürültüsünden arabanın sessizliğine ilk adımını attı. Artık ona kimse bakmıyordu. Şoförü zaten bakamıyordu.

Kısa bir süreliğine de olsa hatta arabası çok lüks de olsa tahammül edemedi bu bakılmamanın dayanılmaz acısına. Hemen sarıldı telefona. Sosyal medyalarının çılgın kirli olan ve ona güzel görünen yüzlerine bakmaya ve sayfalarını hızla ve öfkeyle çevirmeye başladı. O gün sosyal medyasında da aradığı güzelliği bulamamıştı. Beğeni oranı düşük, nefret ve öfke oranı yüksekti. Hatta yaşı ilerledikçe trend, bu eğilimdeydi. Her gün yeni bir umutla kendisine bakanlara bakıyor ve onu güzel görenlerin sayısının artacağını düşünüyordu. Va esefa va hesreta.

Arabası yaklaşmıştı gideceği yere. Dışarıda onu bekleyen bir kameraman ordusu da yoktu eskisi gibi. Kurumun yaşlı fotoğrafçısı yerini almış ve kendisini kadrajına yerleştirmişti. Ancak o hiç istifini bozmadı. Kapısı açılır açılmaz bir çeviklikle adımını attı dışarıya ve başladı hızlı hızlı yürümeye. Sanki herkes ona bakıyor ve bir ordu haberci peşinde koşuyor gibi bir düşünceyle girdi içeriye. Kapıdaki güvenlik görevlisi nahif ve nazik bir sesle:

— Efendim sizin için bu koridoru tercih etti yönetim, dedi ve yolu gösterdi.

O hiç bozuntuya vermedi ve gösterilen koridordan sonra eski yerine gideceğini düşündü, yürümeye başladı. Bu koridorda herkes ona bakıyordu ama bir farkla, cansız nesnelerin arkasından. Koridorun sonuna geldiğinde yine bir görevli çıktı karşısına ve nazikçe gideceği yeri gösterdi. Ne ona temennada bulunan, ne de efendimlerle yolunu bekleyenler vardı bu kapının olduğu yerde. Bu koridorun sonundaki tek kapı oraya açılıyordu. Geri de dönemiyordu. Zorunlu olarak girdi içeriye. Baktı ki kendi gibi olanlar var, orada başkası yok. Ona bakanlar da onun gibi hep bakılmasını bekleyenler. İrkildi. İçeri girmek istemedi. Direnseydi gücü yetmezdi. Sadece başını çevirdi ve maziye bakar gibi geldiği yere baktı. Yahya Kemal’in şu mısralarını hatırladı.

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.