Dolar (USD)
32.27
Euro (EUR)
34.78
Gram Altın
2402.64
BIST 100
10296.2
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Herkesin andı kendine

Muhterem Cumhurbaşkanım,

Bir önceki mektupta, size her hafta bir mektup yazacağıma söz vermiştim. Sözümü yerine getirmek için yazmakta olduğum bu mektuba Fuzuli’nin şu beyti ile başlamak istiyorum:

Dost bî-pervâ felek bî-rahm devran bî-sükûn

Derd çok hem-derd yok düşman kavî tâli’ zebûn

(Dost pervasız, felek acımasız, zamanın da dur durağı yok… Dert çok, dert ortağı yok, düşman kuvvetli, talih düşkün…)

Divan şiirini sever misiniz bilemiyorum; ama uzmanlık alanım bu dönem edebiyatı olduğundan, değer verdiğim insanlarla olan konuşmalarımda sıklıkla divan şiirinden beyitler okurum.

Malumunuz; divan edebiyatı medeniyetimizin, etkisi halen devam eden en uzun ömürlü edebiyat geleneği; bilim, kültür ve sanatımızın en zengin hazinesidir. Bu dönem şairleri, defter ü divana sığmayacak sözleri bir beyit içinde söyleyebiliyorlar. Yukarıdaki beyitte de merhum Fuzuli, genelde İslam coğrafyasının, özelde ise ülkemizin bugünkü halini resmediyor.

Ülke olarak bir taraftan terör örgütleriyle, bir taraftan onların yurt dışı bağlantılarıyla, bir taraftan ülkemizin gelişmesini engellemek isteyen yabancı ülke ve mihrakların siyasi ve ekonomik saldırılarıyla uğraşırken diğer taraftan yurt içinde, bilerek ya da bilmeyerek bu mihrakların değirmenine su taşıyan, milletin birlik ve beraberliğini zedeleyen kişi, grup ve eylemler ile mücadele etmek zorundayız. 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra ülkemizde tam bir birlik ruhu sağlanmışken Danıştay 8. Dairesinin, “Andımız” (!) ile ilgili alınan ve son on gündür milletin gündemini işgal eden kararı, bu tür talihsiz, bana göre kasıtlı eylemlerden biridir. Hükümetin beş yıl önce vermiş olduğu siyasi bir kararı, ülkenin başka derdi yokmuş gibi gündeme alıp hükümsüz kılanlar, müracaat ve karar vermek için kendilerince uygun bir konjönktür mü yakaladılar, bilemiyorum. Aynı şekilde, toplumun sinir uçlarına dokunacak, birlik ve beraberliği bozmaya neden olabilecek böyle bir kararı alanların ve bunu alkışlayanların, gerçek niyetlerini de anlamış değilim. Ama bildiğim ve defalarca şahit olduğum bir şey var: Türkçülük, Kürtçülük, Arapçılık ya da başka bir ırkçılık türü olsun, ırkçılık yapanların büyük bir kısmının mensup olduklarını iddia ettikleri ırkla hiçbir alakaları yoktur. Mesela, Cumhuriyetin ilanından sonra “Tekin Alp”, “M. Tekinalp”, “Munis Tekinalp” gibi takma isimlerle aşırı Türkçülük propagandası yapan, hatta yazdığı “Kemalizm” adlı kitapla “Kemalizm”i bir din olarak öneren ve “Safi” takma adıyla önerdiği dinin amentüsünü de yazan Moiz Kohen, Osmanlı tebaasından bir Yahudidir.

Yine dönemin önde gelen ve “Türkçülük” yapmakla dikkat çeken Emmanuel Karasu, Hahambaşı Haim Nahum ve Avram Galanti gibi isimler de birer Yahudi idiler.

“Andımız”ın (!) yazarı, Giritli Reşit Galip’in ırkını bilmiyorum ama lise eğitimini azınlık okulu olan İzmir’deki St. Jean Babtiste Kolleji’nden almıştır.

Psikolojik bir hastalık olan ırkçılıkla ilgili, şahit olduğum ve bu söylediklerimi destekleyen şu hadiseyi anlatmak isterim: TBMM’de çalıştığım sırada, Genel Sekreter, Genel Sekreter Yardımcısı ve Kütüphane Başkanı ile birlikte yeni atanan Cumhuriyet Arşivleri Genel Müdürünü ziyaret ettik. Ziyaret esnasında Genel Sekreter, soyu ile ilgili arşiv belgelerine ulaşmak için kendilerine yardımcı olmalarını istedi. Genel Müdür buna cevap olarak, çalışma arkadaşlarından birinin sürekli “saf kan” Türk olduğunu, arşivden soy kütüğünü çıkarmak için araştırma yaptığında ise hem annesinin hem de babasının azınlıktan olduğunu öğrenip psikolojik sıkıntıya girdiğini ve aylarca işe gitmediğini söyleyerek geçmişi kurcalamayalım dedi.

Konuya dönecek olursak, bu yersiz, anlamsız, ayrıştırıcı, ırkçı ve kasıtlı kararı alanlar, bize eski Türkiye’nin vesayetçi zihniyetinin hala diri olduğunu gösterir. Hamdolsun milletimizin sağduyusu, vahim sonuçlar doğurabilecek bu girişimi engelledi. Vatanını ve milletini seven, özellikle dindar kesim buna prim vermedi. Kürtler kadar Türkler de bu kararı haksız ve yersiz bularak kardeşliklerini gösterdiler. Olması gereken de buydu.

Ayrıca; samimi bir Müslüman ve sorumluluk sahibi bir Cumhurbaşkanı olarak Salı günkü grup toplantısında konuyla ilgili söyledikleriniz de milletin kalbine su serpti ve milletin daha bir kenetlenmesine vesile oldu. Allah razı olsun.

Son söz olarak “herkesin andı kendine” dedikten sonra, Sezai Karakoç’un dediği gibi bizim andımız “Fatiha”dır ve bu ant bütün bir ümmetindir.