Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
35.05
Gram Altın
2474.57
BIST 100
10489.04
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

09 Kasım 2014

Hüseyin Gülerce kripto cemaatçi mi?

Yedi-sekiz yıl önce bir cemaatçi arkadaşım aldığı evlilik tekliflerinden bahsetmişti. Başı açık, eli-yüzü düzgün, üniversite okuyan cemaatçi kızdı arkadaşım. Ablalar da daha mezun olmadan kendisini evlendirme telaşesi içerisine girmişlerdi.

Arkadaşım başı açık olduğu için cemaatin akademik, yargı, emniyet, askeriye sınıfından erkeklerle evlendirilmek istenmişti. Oldukça cazip teklifler getirmişlerdi aslında. Ama nedense hiçbiri olmamış, arkadaşım tüm bu teklifleri çeşitli sebeplerle geri çevirmişti. Bu tekliflerden bir tanesi "kripto cemaatçi" kavramına güzel bir örnek olduğu için biraz detaylandırarak paylaşayım.

Yargı alanında çalışan namzet, mevzubahis müntesiplerden biriydi. Cemaatin evlenme koşulları da bunun sürekliliğini sağlamak için şekillendirilmişti. Belli bir süre sonra yargı alanında önemli bir mevkie taşınması planlanan bu zatla evlenecek kişinin hiçbir zaman başını kapatmaması/örtünmemesi gerekiyordu.

Mecburiyetler/koşullar sadece bununla sınırlı olsa iyiydi. Ayrıca eşler hacca-umreye gitmeyecek, Zaman gazetesi almayacak, diğer insanların yanında namaz kılmayacak, hizmetten kimseyle görüşmeyecek, çocuklarını cemaat okullarına/dershanelerine göndermeyeceklerdi. Yani, ailenin cemaatçi olduğunu kimsenin hiçbir şekilde anlamaması gerekiyordu.

Arkadaşım, statü olarak cazip görünen bu teklifi kabul etmemişti. İnsanlara sebepsiz şımarıklık gibi görünen bu reddin arka planını cemaat dışında kimseler bilmiyordu tabii. Söz konusu arkadaş evliliği neden ret ettiğini ise şu cümlelerle anlatmıştı:

"Ben şimdi açık olsam da ileride kapanmak, hacca-umreye gitmek isterim. Hem çocuklarımın hizmetin eğitim kurumlarında okumamasını kabul edemem!"

İşte şimdilerde "Bizi sebepsiz yere paralele bağladılar, ne alaka!" diyenleri görme aralığım sıklaştıkça zihnim çok da eskiye ait olmayan o günlere kayıyor. Bu tanıklığımızın üstüne kripto cemaatçiliğin zannedildiğinden de yaygın ve yerleşmiş olduğunu öğrenmemiz bu tür feveranları kimi zaman hükümsüz kılabiliyoru2026

Geçtiğimiz günlerde bir yakınımla profesör sıfatlı doktoruna kontrole gittiğimizde karşılaştığım tavır da kripto cemaatçiliği bir kez daha hatırlatırken bırakınız devletin bu yapıyla mücadele etmesini teşhis etmesinin bile ne kadar zor olduğunu hatırlattı. "Hakkımda cemaatçi olduğum iddialarını dile getirenler var" diyen profesörün savunması şöyleydi: "Altın yüzük takıyorum, eşimin başı açık, hacca-umreye gitmedim, hiçbir vakit Zaman gazetesi almadım!"

Duygusallığa gerek yok aslında. Kripto cemaatçilerin zannettiğimizden daha fazla olduğunu öğrendikten sonra cemaatin "kimliklerinizi gizleyerek, cemaatten ayrılmış gibi görünerek diğer teşekküllere/cemaatlere sızın" talimatı verdiğini duyduğumuza göre bu sayının gittikçe artacağını tahmin etmek de hiç zor değil.

Cemaatin bir yandan parti kurarak siyasallaşması -belki de siyasal yönünü artık gizleyemediğinden resmi hüviyete bürünmesi demekti bu- görünür olmasına karşılık diğer yandan gizlenerek varlığını idame ettirme çabası çelişki gibi görünse de gerçekte öyle değil. İsimleri faş olmuş kişileri siyasetlerinin yüzü yaparken daha derinlerde gizliliklerini artırmayı sürdürüyorlar.

Bu realitenin yansıması olarak söz konusu konseptteki kişilere paranoyakça değil ama biraz da şüpheci yaklaşılabilir. Önyargıya gerek yok belki, ancak bu, temkinli olmanın bir zaruret olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Söz konusu evhamdan nasiplenenlerden biri de son zamanlardaki cemaat çıkışlarıyla dikkat çeken Hüseyin Gülerce oldu sanırım.

Gülerce'nin her cemaat eleştirisi bazıları tarafından kripto cemaatçilik bağlamında ele alınırken bu seslendirmeyi oportünizmle bağdaştıranlara rastlamak da mümkün. Biz burada niyet okuyuculuğu yapmak gibi absürt bir işe tevessül etmeyeceğiz elbette.

Okuduğunuz da ne Hüseyin Gülerce'yi aklama ne de kripto cemaatçi ilan etme yazısı! Amacı/niyeti ne olursa olsun onun açıklamalarıyla gönüllerindeki pürüzleri, şüpheleri gidererek cemaatle yollarını ayırma kararı veren insanları yok saymamızı/görmezden gelmemizi gerektirmez.

Geldiğimiz noktada Fethullah Gülen'in Hüseyin Gülerce'yi mahkemeye verdiğini, Gülerce'nin de sosyal medyada muhatap olduğu linçten dolayı konuşmama kararı aldığını görüyoruz. Bu kararından dolayı onu yargılayacak yahut samimiyet testine tutma hakkını kendimizde bulacak değiliz.

Aslında Gülerce'nin sosyal medyada karşılaştığı çirkin tavır, cemaat eleştirisi/sorgulaması yapan herkesin karşılaştığı olağan bir durum artık. İbadet aşkıyla spamları basan şakirtler on yıllardır oluşturdukları zihniyeti kendi elleriyle tükettiklerinin farkında değiller sanırım.

Sosyal medyadaki tavırları farklı görüşlere tahammülsüzlüklerini gösteren somut ve yaygın bir numune olurken temiz ve masum cemaatçi algısının hızla eridiği de aşikar. Her tweeti Ebabil kuşları taşıyla özdeş tutan zihniyetin hakaret ve küfürleri hangi kategoride değerlendirdiklerini, nasıl rasyonalize ettiklerini bilemeyiz ama umarız Sayın Gülerce'nin suskunluk kararı geçici oluru2026

Twitter.com/sabihadogann