Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
34.76
Gram Altın
2434.16
BIST 100
10268.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Nisan 2015

Hüzün ve gurbet ve dava ve Yaşar Kaplan

Daha önce yazdığım "Yaşar Kaplan Ağabeyimizi Özledik" adlı yazımdan dolayı dostlarımızdan müspet ve menfi eleştiriler almıştım. Bu eleştirilerimizin en önemlisi şu idi. Yaşar Kaplan "seksen darbesi ve ardından 28 Şubat'ın " şuurlu Müslümanlara karşı başlattığı ötekileştirme, mağdur edilme politikalarına maruz kalmıştır. Ve bu zulme karşı dik durarak kendi fikrini taşıyan bir hareketin iktidara gelmesini sağlamıştır. Ama neden hala yurt dışında ve neden hala ülkesine dönmüyor.

Bu eleştirileri kafamda kurcalarken ve sorulması gereken zat olan Şeref Akbaba hocamızı arama düşüncesi içinde iken(Ay Vakti dergisinde Yaşar Kaplan ile röportaj yapmıştı.) bana gelen bir telefon ile dünyam değişmişti. Telefonun öbür ucunda Yaşar Kaplan var idi. Selam ve sıhhatten sonra yazdığım yazımdan dolayı beni tebrik ediyor ve eklemelerde bulunuyordu. Telefonumu nasıl bulmuş nereden bulmuş? Onu da anlatmıştı.

Şimdi Yaşar Kaplan cevaplasın neden yurt dışına yani Almanya'ya gittiğini. Onun 28 Şubat döneminde aslında ülkemizde verdiği seri konferansların ardından milli bir bilinçlenme meydana geliyor. Bu çalışmalar özellikle Milli Görüş çevresinde halkın yaşadığı din ile Hakkın dini arasında mesafe müspet yönde yaklaşmıştı. Ve bunun arka bahçesi olarak görülen Avrupa Milli Görüş toplumu ve İslam Teşkilatı kıymetli İslam düşünürü Yaşar Kaplan'ı Avrupa'ya davet eder. Burada sayısız konferanslar verir ve sohbetlerde bulunur.

Yaşar Kaplan üstadımızın Avrupalı Müslümanları şuurlandırma gayretleri özellikle Türkiye eksenli Milli Görüş toplumu üzerinde yoğunlaşmıştır. O seksenli yıllarda İran devriminin her Müslüman tarafından desteklenmesi gerektiğini söylüyordu. Çünkü İran'daki İslam Devrimi mazlum ve masum insanların Fransa'ya, kapitalizme karşı başlattığı bir başkaldırı idi. Eğer tercihimizi Şah'tan yana koysaydık. Tarih önünde ve öbür dünyada hesap vermekte zorlanacağını söylüyordu. Yine kendisinin deyimiyle İran Devrimi, Türkiyeli Müslümanlara önemli bir şey kazandırmıştır. Devrimden önce Müslümanlık öte dünyada yaşanması gereken bir din olarak görülmüştür. Cenaze merasimleri ve mezarlıklarla kurulu bir İslamu00ee inanış vardı. Kuran-ı Kerim de ancak mezarlıklarda Perşembe günleri okunacak sure-i Yasin ile anılır olmuştu. Ve ilginçtir ki devrimden sonra Avrupa'ya giden İranlılardan çok İran devriminden etkilenen Yaşar Kaplan gibi Türkiyeli Müslüman alimler oradaki Müslümanları etkilemiştir.

Yaşar Kaplan sadece İran Devriminden etkilenmedi. O devrimle birlikte Amerikalı Müslümanların var olma mücadelesini de ülkemize taşıdı. Malcolm X ya da Hacc dönüşü ismini Malik el-Şahbaz olarak değiştiren ve kendisinin yazdığı Alex Haley kitabı Rasim Özdenören'in teşvikiyle Yaşar Kaplan ilk bölümünü Türkçeye kazandırmıştır. Daha sonraki ikinci bölümünü de Abdullah Bizden Türkçeye kazandırmıştır. Akabe yayınlarından çıkan bu kitabı merhum Erdem Beyazıt bir araya getirmek için çok uğraşmıştı. Rasim Özdenören hocamızın kıymetli bir sunuş yazısı var o kitapta. Kırk yaşında iken şehit edilen o güzel insanı Malik el-Şahbaz'ı biz Türkiyeli Müslümanlara tanıtan Yaşar Kaplan ve Abdullah Bizden'e teşekkür borçluyuz.

Fakat şartlar ve imkanlar yazarımızın istediği gibi gitmez. Bazı hastalıklarla mücadele eder. Nekahet dönemi uzun sürer. Avrupa da her şey dakik ve nakik olduğu için düşenin dostu olmaz mukabilinden Yaşar Kaplan ağabeyimiz de bu durumdan nasibini alır. Oradaki Müslüman topluluklardan pek de bir vefa göremez. Dönüp geriye baktığında ülkesinden ayrılalı 15 yıl geçmiş. Orada onu tutacak mesele ile onu Türkiye'ye getirecek mesele arasında sanırım bize düşecek çok iş var. Onun fikirleri hala ülkemizin ihtiyaç duyduğu fikirler. İktidar cenahının yurt dışına giden beyin göçlerini ülkeye davet konusunda Yaşar Kaplan Hocamız TÜBİTAK'ın kriterlerine uymayabilir. Ama onun fikirleriyle aydınlanan ve 28 Şubatın soğuklarında "Dağlardayız biz ovalarda/makine başında/Sıralardau2026." Marşını okumuş, 28 Şubat'ın silahşörlüğünü yapmış rektörlere "Olur mu böyle rektör" diyerek sloganlaştıran bizlerin kriterlerine uyuyor.

Onunla telefon konuşmamın satır aralından da bahsetmek istiyorum. Kendi deyimiyle Nostalji ile adam yetişmez. Eskiyi bilerek ama gerektiğinde aşarak eskiyi aşarak gitmek zorundayız diyor. Eski ile arayı açmamış, ama yeniye doğru doludizgin koşan cesur gençlere ihtiyacı var bu ülkenin diyor. Toplumları bekleyen bir tehlikeye daha dikkat çekiyor: Gençliğin idealize edilmemesi. Bu gün son model arabaya binen, son model telefon alan ve bir ay bile geçmeden bunlardan bıkan bir gençlik ile çağı aşamayacağımızı söylüyor.

Sırf gençliği düşündürdüğü için gençliği idealize etmek için cezaevine girmedi mi Yaşar Kaplan? Demokrasi Risalesi neydi. O Demokrasi Risalesi münasebetiyle cezaevine girmesi sonucunda Aylık dergiye gönderdiği 23 Şubat 1986 tarihli mektubunda şunları söylüyordu. "Şimdi biz suçlu ilan edilmiş ve içerdeyiz. Dinu00ee bilincini hala koruyabilen halk kesimine göre son derece şerefli bir suç sayılan bu suçumuz dinu00ee bilincini koruyamamış halk kesimine göre son derece ağır bir suç sayılmaktadır. Bir gün gelecek suç ve ceza kavramlarında değişiklik olacak. Suç sayılan eylemimiz suç sayılmayacaktır. Eylem? Ne eylemi? Şimdi düşünmekten daha tehlikeli eylem mi var?"

Burada düşünürümüz Yaşar Kaplan'a da çağrım şudur. Gördüğüm kadarıyla ülkemizde düşüncenin, fikrin aranıldığı bir dönemde onun kitapları tükenmiş durumda. Mütefekkirim sağlam okumalar ve güncellemeler yaptığı için söylüyorum. Gerek eski kitapları ve gerekse de ülkemizde genç dimağları idealize edecek onları dinç ve zinde tutacak bir düşünce yapısı var. Ve Yaşar Kaplan ağabeyin sevgisiyle yoğrulmuş yayınevlerinin varlığından haberdarız. Bence ilk etapta her kitaptan hiç olmazsa iki bin baskı yapılsa ve kitaplar bir görücüye çıksa ve yazarımızın da ülkeye dönüşü böyle mutlu bir tabloyla son bulsa ne kadar güzel olur. Ki kendisi de kitaplarını yayınlayacak samimi yayıncı arıyor. Ve ekliyor. " eserlerimizin tamamını sistematik bir sunumla yayımlamaya talip olan biri çıkarsa aranıza dönmem daha da yakınlaşabilir.'

Gerçi mutluluk zaman alır. Zaman ise sevdiklerimizi. Bu sözden Yaşar Kaplan ağabeyimizin nasiplenmesini ve bir an önce memlekete dönmesini bekliyoruz.