Dolar (USD)
32.26
Euro (EUR)
35.01
Gram Altın
2466.60
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

02 Aralık 2016

İçimizdeki Yangın

İçimiz kan ağlıyor; Adana'nın Aladağ ilçesinde bir kız yurdunda çıkan yangında on iki çocuğumuz feci şekilde can verdi. Tarifi imkansız bir acı, kelimeler kifayetsizu2026 Aklımızda hep aynı soru; Neden o çocuklar, genç bir ölümle veda ettiler, bu hayata?

Bulacağımız ya da bulduğumuzu düşündüğümüz birçok cevap, biliyorum, bizi teskin etmeyecek. Acılarımız, azalmayacak... Ölümler hep ansızın kapımızı çalacak. Bazen denetimsizlik, bazen de ihmal ile açıklamaya çalışacağız, bu eksik kalmışlığımızı, hoyratlığımızıu2026 Yazık değil mi?

Birçok ihmalin faturasını on iki genç beden ödedi. Artık bu acı ile yaşamak zorundayız. Omuzlarımızda acının ağır yüküu2026

Peki neden?

Evet, birçok neden sıralanabiliru2026 Denetimsizlik, usulsüzlük, tarikat veya cemaatlere tanınan ayrıcalık, geçmişten yeterince ders çıkarılmamış olması, yöneticilerin kendi yandaşlarına iltimas geçmesi, denetimlerde sadece Atatürkçülüğün aranması gibi birçok nedenu2026 Haklısınız; bunların tamamının payı var, bu genç ölümlerdeu2026

Ancak asıl sorun, siyasal sistemin kendini bir türlü yenileyememesiu2026 Yeni bir siyasallığa olan ihtiyacımız daha da keskinleşiyor. Cemaat, tarikat, yandaş veya hasımları aynı perspektifle değerlendirecek bir sisteme olan ihtiyacımızu2026

Her zaman laf dönüp dolaşıp sistem değişikliğine geliyoru2026

Yaşanan baskı ve zulümler, insanları veya din eğitimini yer altına itmedi mi? Kamusal alanda "şeytanlaştırılan" din veya dindarlar, gizlenmek zorunda bırakılmadı mı? Devletin boş bıraktığı veya ihmal ettiği alanlar, başka güç odakları tarafından suiistimal edilmedi mi? Evet, kesinlikle sonuçlarla ilgilenmeliyiz; ancak nedenleri de unutmayalım.

Sadece sonuçlara odaklanmak, nedenleri görmezden gelmek, bizi biraz daha körleştiriyor, omuzlarımıza biraz daha acı yüklüyor.

Artık kalbimizde yeni çocuklar gömülü, ellerimiz daha çok kanlı. Tıpkı Ece Ayhan'ın Meçhul Öğrenci Anıtı'ndaki gibi;

"Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında

Bir teneffüs daha yaşasaydı,

Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür

Devlet dersinde öldürülmüştür.

u2026

Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:

-Maveraünnehir nereye dökülür?

En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:

-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.

u2026

Bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor

Bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:

Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım

u2026

O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik

Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazmıştır:

Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler

u2026

Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:

Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında

Her çocuğun kalbinde kendinden büyük bir çocuk vardır

Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek"

u2026

Tüm bu yanlışların bir nedeni de, devletin kamusal alan algısı değil midir? Bir dönem Türkiye'de kamusal alan tartışmaları daha çok kamusal alanı sahiplenme biçimine dönüşmüş durumdaydı.

Ülkemizde kamusal alan kavramı, ideolojik kaygılar ve dogmalar yüzünden elit iktidarının meşrulaştırıcı aygıtı ve merkezi gücü koruma kalkanı gibi bir misyonu üstlenmiş durumdaydı. Kamusal alan aslında bir temsil ve müzakere alanı olarak ortaya çıkmasına ve gelişmesine rağmen, "halkın temsil ve kendini ifade alanı" olmaktan öte "devlete ait alan" olarak tanımlanmıştı.

Kamusal alanla ilgili Türkiye'deki mevcut anlayış ve uygulama devlet ve iktidar seçkinlerinin "rejimi koruma ve kollama" adı altında müdahale sınırlarının genişletilmesine imkan verebilmekteydi.

Kısacası, acı daha çok acıu2026