Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

25 Şubat 2023

İhtiyaç siyaseti dayatıyor

Depremzedelerin yaşadıkları sorunlar varken ve acılar henüz tazeyken siyaset ve gündem konuşmanın getirdiği yükü hâlâ üzerimde taşısam da mesleğim gereği memleketin meselelerine dair ortaya koyulacak farkındalık havuzuna katkıda bulunma zorunluluğum beni kalem oynatmaya itiyor.

Evvela acil ihtiyaçları vurgulayarak başlamak gerekiyor.

Deprem bölgelerinde hâlâ ciddi bir çadır sorunu var.

Daha gelmeyen çadırların yanında kullanılanlardan bazılarının kalitesinin düşük olması ve tabanlarının da olmaması mağduriyetleri katlıyor.

Bunların dışında bir de tuvalet ve duş sorunu devam ediyor.

Çöp ve koku problemleri de ciddiyetini koruyor.

Tabii bu bahsettiğim çoğunlukla depremin en çok vurduğu Kahramanmaraş, Adıyaman ve Hatay için geçerli...

Gelelim siyasete...

Ülkenin ekonomik olarak yüzde 10 yakın bir gelir kaybı yaşayacağı, beşeri kaybın tablosunun ise korkutucu bir şekilde ortaya çıkmaya başladığı bir zamanda depremi kendisine öncelik olarak belirlemeyen muhalefet partilerini anlamakta zorlanıyorum.

Milli Yas döneminde Meclis’in tatil olması anlaşılır bir durumken sonrasında Meclis’in tatil olmasının hiçbir mantığı yok.

Milletvekillerine Ankara’da ihtiyaç var.

Deprem bölgesi milletvekillerinin bölgeden ayrılması doğru olmasa da siyasi partilerin her ile iki şer milletvekili görevlendirmesi çalışmalarda fazlasıyla yeterli olacaktır.

Meclis’in tamamının orada bulunmasının kimseye faydası yok.

Yukarıda yazdığım gibi çadır bulmaya ya da diğer ihtiyaçları sağlamak için çabalamaya katkı sunulsa daha büyük fayda sağlanmış olur.

Tabii bunlar da milletvekillerinin işi değil.

Milletvekilleri bir an önce Ankara’ya gelerek ülkenin sorunları üzerine siyaset kurumunu işletmeye başlatmalılar...

Aksi takdirde şova dönen bu durum yeni dönemde seçilme için bir arayış olarak okunmaya başlayacak...

Zira grup toplantısı yapacak kadar normalleşebiliyorsak Meclis’i tatil etmenin bir anlamı yok.

Gelelim grup toplantılarına...

Kemal Kılıçdaroğlu, "zihniyeti dönüştürme" özetiyle tamamladığı kısa bir konuşma yaptı.

Tespitler doğru ama siyaset kurumunun söylem ve nutuk çekme yerine çözüm üretmesi ya da çözümün bir tarafında yer alması gerekiyor.

Lafa gelince "Yapalım, edelim!", icraata gelince “Ben onunla konuşmam, masaya oturmam.” böyle siyaset yapılmaz.

Şöyle 100 yaşında falan olsam yaşıma yapılacak hürmete güvenerek tutacağım kulaklarından iyice bir hırpalayacağım tüm bu siyasetçileri ama neyse...

Anlarlar artık umarım...

Kılıçdaroğlu ve Akşener’in grup toplantısındaki konuşmalarının eksiği var fazlası yok.

Eksiğini de söyleyeyim.

CHP ve İYİ Parti’nin depreme ilişkin hiç mi hazırlığı yok da çıkıp bunları kürsülerden sallayarak vatandaşlara göstermiyorsunuz?

Vergi barışı, imar barışı, varlık barışı ile vatandaşı küstürmemek adına kaş yapayım derken göç çıkarıldı.

Tamam herkes bunda hemfikirken iktidar tablonun vahametini görerek tüm ülkeyi depreme dayanıklı hâle getirecek dönüşümü dile getirmeye başlarken muhalefetin daha bu noktaya gelememesi çok garip.

CHP’li Gürsel Tekin’in 2008 yılında bilim insanlarıyla birlikte yaptığı kapsamlı bir deprem sempozyumu var. Yüzlerce sayfalık bir çalışma çıkmış.

Eksiği veya unutulanları olabilir.

Ama CHP’nin kurumsal yapısı içinde iyi kötü bir çalışma var.

Neden bunlar üzerinden çıkıp da “Bu siyaset üstü bir mesele herkesle konuşarak bu ilkeler ışığında dönüşümü sağlayalım.” denilmez.

Veyahut bunun siyasi kazanımı göz ardı edilir de “Bu ülkenin deprem sorununu biz şu planlarla çözeriz.” denilmez bir türlü anlamıyorum.

Çalışıp bir rapor yapınca iktidarın bunu kopyalamasından mı korkuluyor?

Korkmayın kardeşim, İkinci Yüzyıl ya da faturalar, EYT, KYK borçları konusunda nasıl ki muhalefet söyledi, iktidar yaptıysa yine aynısı olabilir.

Seçimlerde vatandaşın bu duruma tepkisinin ne olacağını nereden biliyorsunuz?

Azıcık çalışın Allah aşkına ya...

Muhalefette amacı ve hazırlığı olan dört parti görüyorum.

Ola ki yürütmeyi alsalar ne yapacaklarını bilen bu dört parti bugün belki anketlerde çok büyük oy alacak gibi görünmese de seçimlerde sürpriz yapabilirler.

Ali Babacan liderliğinde DEVA Partisi’nin liberal ilkeler ile ülkeyi yönetme yaklaşımı öne çıkıyor.

Muharrem İnce liderliğinde Memleket Partisi’nin ortak akıl ve bilim ile ülkeyi yönetme yaklaşımı var.

Ümit Özdağ liderliğinde Zafer Partisi’nin göçmen merkezli bir güvenlik politikası yaklaşımı birçok sorunun çözümünü sağlıyor.

Fatih Erbakan liderliğinde Yeniden Refah Partisi’nin Milli Görüş merkezli küresel İslam Birliği yaklaşımı ekonomik pazar oluşturarak geleceği dizayn etmeye götürüyor.

Muhalefetteki siyasi partiler içerisinde ne yapacağını bilen ve hazırlığı olan partiler bence bunlar...

Ne İYİ Parti’nin ne de CHP’nin hazırlıkları yeterli değil.

CHP sosyal meselelerden İYİ Parti de ekonomi kurmaylarının sağlam projelerinden yol yürümeye çalışıyor.

Ama bu kadar oy alan partilerin daha fazlasını yapabilmesi gerekiyor.

Türk siyaseti bundan daha fazlasına ihtiyaç duyuyor.

GEREKSİZ BİR SEÇİM TARTIŞMASI

Erken seçim gündeminin gelen haberlere rağmen rafa kalktığını söylemek gerekiyor.

Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuyu dile getirmemiş olması da erken seçim ihtimalinin bittiğine işaret ediyor.

Seçimin ileri tarihe atılması ise hukuki olarak zaten mümkün değil.

Bülent Arınç’ın açıklamaları sadece toplumu geriyor.

Seçimlere gölge düşürmek toplumu da siyaseti de zora sokar.

Bu polemikler yerine siyasetçilerin projelerini konuşturması gerekiyor.

Günlerin bir bir geçtiği polemiklere takılınca ülkenin sorunları bitirilmiş olmuyor, hatta yaklaşmıyoruz bile...

Biraz sorumluluk lütfen.

YANILAN TAHMİNLERDE YENİ SENARYO

İçeride deprem ve seçim ile yeniden imar gündemi konuşulurken dışarıda ise epey hareket var.

Rusya’nın nükleer silahları azaltma anlaşmasından (START) çekilmesi tüm dünyada nükleer bir savaş konusunda verilen sert bir uyarı olarak algılandı.

Yalnız ABD Başkanı Biden’ın Rusya’nın nükleer silah kullanamayacağına ilişkin ilginç bir güveni var.

Rusya saldırmadan önce Ukrayna’ya kesinlikle girmeyeceğini söylüyordu ve aksini yaptı.

Şimdi ise "Gerekirse nükleer kullanırım" diye tehdit etmeye başlayarak nükleeri kullanamayacağı düşüncesine kapılmak pek akıllıca olmasa gerek...

Bu mesele Türkiye’nin yakın kazanda Karadeniz konusunda yeni adımlar atması seçeneğini gündeme getirebilir.

Kuzeyde işler karışırken bir de güneyde atılımlar olduğu haberleri gelmeye başladı.

Rusya, İran, Suriye ve Türkiye Dışişleri Bakanlarının bir araya geleceğine ilişkin yurtdışı kaynaklı haberler var.

Böyle bir haber sanırım artık Türkiye’de kimseyi rahatsız etmez.

Saklanmasına gerek yok.

Türk Hükümeti kartlarını açık oynamalı...

Ülke içindeki Suriyelilerin de takip edebileceği şeffaf ve öngörülebilir bir süreç yönetimi hem sınır barışını hem de kontrollü göçü kolaylaştırır.

AB ile bitmeye yakın ilişkilerimize rağmen Geri Kabul Anlaşmasını kaldırmayacağımız açıkça görülüyor.

O zaman zaten depremle büyük bir beşeri yıkım yaşayan, ekonomik kriz ile bu yıkımı daha da derinleşecek bir ülkenin artık üzerindeki yükleri bir yerlere atmasından başka çaresi yok.

Kimse hor görmesin geç kalmış bir adım...

SUÇLU ARANIYOR

Yurt dışına kaçarken yakalanan müteahhitleri izlerken Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın suçlu olan tüm siyasetçilere ilişkin "yargılansın" çıkışı dikkat çekici...

İstifa kültürü olmayan, herkesin her şeyi kendisine hak gördüğü bir toplumda adaletin keskin kılıcı olmadan düzen sağlanamaz, gönüller rahatlatılamaz.

Yoksa siyasetçilere bu işi bırakacak olursak on binlerin ölümünün sorumlusunun inşaatlarda çalışan birkaç kalfa ile ameleye kalacağı ortada...

Kimse kafasını kuma gömmesin.

Hesap verilmeden olmaz.