Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.92
Gram Altın
2445.46
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

01 Haziran 2023

​İki dağ arasında

Kendisiyle aynı gazetede yazmaktan onur duyduğum Sevgili Dostum Ali Bal’ın 2022 yılının Kasım ayında Şule Yayınlarından çıkan İki Dağ Arasında isimli deneme türündeki eserini bu haftaki köşemize misafir ediyoruz.

Dostluk, zamanla kazanılan ve hesabî olan bir olgu değildir. Bilakis, öteden beri var olan, yeri ve zamanı geldiğinde birbirine denk gelen yüreklerin buluşmasıdır ve hasbîdir. Dünya görüşü ve hayat duruşu olarak kendime yakın hissettiğim Ali Hocam ile dostluğumuz da böyledir. İki Dağ Arasında kitabındaki deneme türündeki yazılarını okurken de aynı noktada durduğumuzu bizatihi tecrübe ettim.

Kalemini kadifeden bir ses eyleyerek akıcı ve sözü yormayan bir üslupla yazan Sevgili Dostum Ali Bal, bu kitabını okuyacak okurunu ‘sevgilisini yıllarca bekleyen âşık’ misali ‘Beklenen’ diyerek niteleyerek başlıyor söze ve kitabını adeta okuruna ithaf ediyor.

Deneme yazmak bir bakıma kolay, bir bakıma da zordur. Konuyu belirleyip kurguyu tamamlamışsanız ve bilgi birikimi ile kelime dağarcığınız genişse kelimeler tespih tanesi gibi dizilir satırlara. Aksi takdirde kelimeler gevelenip durur dilinizde. Ali hocamızın denemelerinde konuya hâkim oluşuyla birlikte kelimeleri usulünce ipe dizişini seyrediyorsunuz. Okurken akıcı ve etkileyici dilini fark ediyorsunuz.

Ara ara şairlerin şiirlerinden birkaç dize ile konuyu açıklığa kavuştururken sizi de kelimeler arasında boğulmaktan kurtarıyor. Şairlerin şiirlerinden dizelerle süslediği satırları okurken şiir tadında bir yolculuğa çıkmış oluyorsunuz. “Şiiri Yaşamak” isimli yazısında da açık bir dille ifade ediyor. “Şimdi bir şiirin dizesine tutunma, bir mevsimin geçişini izleme vakti.”

Yazarlar, bir bakıma yaşadığı döneme ayna tutar. İçinde bulunduğu çağa en canlı tanıklık ederken, kaleme aldıklarıyla da yıllar sonrasında dahi o döneme ışık tutmuş olur. Bu sebeple yazarların, içinde bulunduğu çağa ve topluma kayıtsız kalması imkânsızdır. Bir derdi, bir yanlışı kaleme almak, doğruyu işaret etmek, o dönem ile hemhal olmayı gerektirir. Bu anlamda yazarlar, dönemin ayağı yere basan tanıklarıdır. Bu dünyanın başından bir pandemi musibeti geçti ve ömrümüzün yaklaşık iki yılını işgal etti. Herkesin bir virüsle imtihan olduğu ve ölümlerin sıradanlaştığı bir imtihan… Buna tanık olan yazarlar da doğal olarak bu duruma kayıtsız kalamadılar. O dönemin şahitlerinden biri olan Ali Hocam da kendi zaviyesinden meseleleri değerlendirmektedir. “Ömür ve ölüm, iki kardeş ve iki kardeşin anlaşamadığı miras oldu dünya.” sözüyle tanıklığını tarihe not olarak düşüyor.

Mülteci konusunda kaleme aldığı “Dünyaya sığınan insan, şimdi dünyaya sığmıyor. Dünyayı sahiplenerek başkalarını sığdırmıyor dünyaya.” sözü hepimizin faşist duygularını tarumar edip ensar ruhuna sahip olmamız için kulaklarımıza küpe olacak türdendir.

Bizim yaşlarda olanların hatırlayacağı üzere, bir dönem kişisel gelişim kitapları modaydı. Burada ‘moda’ kelimesini üstüne basa basa kullanıyorum. Moda, ihtiyacı karşılamaktan ziyade bilakis kapitalizmin ortaya çıkardığı tüketim toplumunun varlığının devamını sağlaması için uydurulan bir kavramdır. Kişisel gelişim kitaplarının bu modanın bir ürünü olduğu bir dönemde başladılar insanların kalpleriyle arasında mesafe koymaya. “Zihin en güçlü silahmış ve insanın kendini onarması zihinle başlarmış!” Zihnin ve düşüncenin gücünü yadsımıyoruz. Ancak kalpten ve duygudan yoksun bir zihnin atom bombasının mimarı olduğunu unutmamak gerekir. Ali Bal, meseleye bu açıdan bakıyor ve artık kalbe dönme, kalbe kulak kesilme, gecenin karanlığında iki dağ arasında kalan ruhumuzu bir ay gibi üstümüzde duran kalp ile aydınlatma vaktidir diyor. Bunu da anlamı kasmadan, sözü yormadan, kararında kelimelerle kalbe dokunan yazılarla bize anlatıyor.

Ali hocamın dememelerini okurken kendimi şanslı hissedenlerdenim. Bizzat sohbet edip, çay içmişliğimiz olduğu için yazılarını okurken kendisiyle sohbet ediyormuş gibi hissediyorum. Kalbe şifa olan konuları bir öğretmen edasıyla işlerken hem öğretiyor, hem tavsiyede bulunuyor, hem de zihinde bir soru işareti bırakıyor. Kitabın içindeki yazılarla ilgili daha fazla detay vermeden ivedi bir şekilde okumanızı tavsiye ediyorum.

İki Dağ Arasında, yazarın kendisine ait özlü sözlerle dolu birbirinden kıymetli altmış yazıyı bulacaksınız. Bazı yazıların başlığına baktığınızda dahi o yazıyı okuma hissi uyanıyor içinizde. Şiiri Yaşamak, İçimizdeki Işık, Muhasebeci Arıyorum, Uzak Düşünce, Halimin Beyanıdır, İçimizde Kaç İsmail Büyür, Yalnızlığa Kahve Molası, Ruhun Sığındığı Zamanlar bunlardan bazılarıdır.

Ali Hocamın, “Kendini bırakıp gidenler vardır.” sözünde bile, kitabı okuyup bitirdiğinizde kendi gitmiş olsa bile yazdıklarının zihninizde ve kalbinizde dönüp durmasından ne kadar haklı olduğunu anlıyorsunuz.

Ali Bal, nihayetinde İki Dağ Arasında sora sora ve ara sıra şiir okuyarak kendi içine yaptığı yolculuğa bizi de dâhil ederek kendi ruhumuza varmamızı istiyor.

Kitabın okurunun ve idrak edeninin bol olması temennisiyle Ali Hocamın kalemine, ömrüne ve yüreğine sağlık diliyorum.