Dolar (USD)
32.43
Euro (EUR)
34.77
Gram Altın
2440.00
BIST 100
10082.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

30 Temmuz 2020

İlk kale aile

Canınız su çekmiş. Bir çeşmeye denk geliyorsunuz. Deposunu görme imkânınız da yok. Musluğu açıyorsunuz ve görmediğiniz depodan kir pas içinde bir su akıyor. Musluğu açtığınızda kir pas bulaşmış kötü kokulu bir su akıyorsa kabınıza, sevmez, hoşlanmaz ve “bu neydi şimdi” der hemen uzaklaşırsınız.

Çeşmenin deposu, içeride ne varsa ancak onu verebilir. Zemzemse zemzem, suysa su, şarapsa şarap. Çeşmenin gönlü ve kalbi deposu ise açıkta gördüğünüz musluktan akandır. Zahirde karşılaştığınız sizin istemediğiniz, kabul etmediğiniz ve asla içemeyeceğiniz bir sudur. Ancak oradan akan zemzem suyu ise “oh ne güzel, şifa olsun” deyip koşa koşa yanına varırsınız. Zahirde karşılaştığınız, sizin çok istediğiniz, kabul ettiğiniz ve mutlu mutlu içeceğiniz bir sudur.

İnsan da böyledir, milletler de böyledir. Devletler de böyledir. Gönlü ve kalbi ne ile doluysa dışarıya ancak o çıkacaktır. Beş vakit, üç öğün.. küfür, hakaret, tazyik, tağyir, … kötü ne varsa onlarla gönül ve kalp havuzunu beslemiş bir insan ancak ve ancak bu çirkin şeyleri dışarı akıtacaktır. Ancak bunun tam tersi olarak beş vakit, üç öğün.. iltifat, tebrik, sevgi, saygı, ... iyi ne varsa onlarla havuzunu beslemiş bir insan ancak ve ancak bu güzel şeyleri dışarı akıtacaktır. Bu durum milletler ve devletler için de böyledir.

Ailemizi koruyalım, kurtaralım diye meşhur ve belki de milyonları bulan konuşma serileri, kitap baskıları yapıldı. Ana fikrini hatırlarsınız ki “son kale aile” şeklinde idi. Aslında aile için denilebilecek en ağır kelamlardan biridir bu. Devleti, ülkeyi kaybetmiş gibi aileye son kale denilmektedir. Aile asla son kale olamaz. Aile bir kaledir. Ancak aile için denilebilecek tek şey “ilk kale” olmaklığıdır.

İlk olamayan aile yoksa ne toplum ne millet ne devlet ne de ülke kaleleri sağlam olur, diri kalır. Günümüz ailesini kuran, ilk aile Âdem ile Havva’nın çocuklarıdır. Bir Âdem bir Havva olmadan aile asla kurulamamıştır. Ailenin temelinde bir dişi bir erkek olan özüyle sözüyle insan vardır. O yüzden bize göre “son kale aile” değil “ilk kale aile” demek daha uygundur.

Bizim son kalemiz, ülkemizdir. İlk kale korunamadan son kale asla ayakta kalamaz, payidar olamaz. Aile kurmak insandan başlar. İnsanı yaşatamadan ne toplum ne millet ne devlet ne de ülke yaşatılamazsa selde tufanda, yangında depremde ilk kurtarılacak her daim ailedir. Bize sel mi tufan mı yangın mı deprem mi uğradı diye birçok kurum, bilim adamı, siyasetçi önümüze bir şeyler getiriyor. Anlaşılıyor ki kör ve sağır da olmadığımıza göre ailemize sel de uğramış deprem de sarsmış.

Büyük köy bu dünyada iletişim ve ulaşım bu kadar hızlı ve milletler ile devletlerin birbirinden bir şeyler alıp vermesi ve etkilenmesi kaçınılmaz ise yapılacak şey milletler ve devletlerden alınacakların ahlak, akıl ve ilim açısından isabetli ve doğru olanlarını kabul etmek, isabetsiz ve yanlış olanlarını da külliyen reddetmektir.

Milletlerin ve devletlerin sıvı yakıtlı roket teknolojisini, motor teknolojisini belki alabiliriz. Belki de kendimiz yapabiliriz. Belki de yaptık bile. Belli başlı bazı kurallarını yine belki alabiliriz. Ancak onlardaki ahlak, akıl ve ilim kalıpları ve sınırları bizimki ile asla tutmayabilir, denk düşmeyebilir. Bizim inanç kalıplarımıza uymayan aile düzenlemesini, kadın erkek, cinsiyet tarif ve kurallarını almak zorunda hiç değiliz. Bunları tekzip etmek ve yanımıza yanaştırmamak durumundayız.

İnsanı korumak, her devlet için bir mecburiyettir. Kadını kocadan, kocayı kadından, her ikisini birçok şeyden korumak da mecburiyettir. Ancak bunun yolunun ilk adımı nefs terbiyesi, ikincisi bu durumu öğreten çocukluktan itibaren kurallar konulmuş bir eğitim, üçüncüsü ise akan hayat için adil kural ve müeyyideler konulmasıdır.

Bütün bunları yazabilmek ve yapabilmek için diğer devletlere selam vermek ve onlardan istemeye dahi gerek yoktur. Komşu devletlerin aklına uygun, milletlerinin ahlakına uygun ve bilim adamlarının ilmine uygun CEDAW, İSTANBUL SÖZLEŞMESİ gibi anlaşma ve sözleşmeler, yapısal bakıldığında belki bazılarınca uygun görülebilir. Ancak kategorik bir bakış ile bakıldığında musluğundan kir pas akmaktadır. Reddetmek, tekzip etmek ve yırtıp atmak boynumuzun borcudur.

Milletin ailesi, milletin erkeği, milletin kadını da aslına döndürülmelidir. Nasıl ki bu millet ve siyasi irade, Ayasofya’sını Cami-i Kebir yapıp içerisinde namaz kılabilmişse ailesini de “ilk kale aile” yapıp emniyete alıp ülkesini de koruyup kollayabilir.

Kendi ailelerini dahi kurtaramayan, bizim ailemizi ise ifsat ettiği ve daha da edeceği belli bu kanun ve anlaşmalar, ne kadınımızı ne erkeğimizi ne de ailemizi kurtaramaz. Sağ sol, parti cemaat, sanatçı sana atçı tartışmalarına bakılmaksızın hem kadını hem erkeği hem de bunlardan müteşekkil aileyi kurtaracak güç de ahlak da akıl da ilim de bu ülkenin toprağında dipdiri durmaktadır.

Milleti yasa önünde bağlayan, musluğundan kir pas akan uluslararası sözleşmeler, Anayasamıza giren bu sözleşme maddelerinin aynısı kanunlar değişmedikçe ailemiz her daim “son kale” kalır. Ne zaman bu kanunları kendimize münasip hale getiririz.. ki o zaman “yaşama hakkı, nesil, ırz ve namusun korunma, mülkiyet, aklın ve inancın korunma haklarını” bihakkın teslim etmiş olur, ailemizi de koruruz.

Tüm okuyucu ve aziz milletimizin Kurban Bayramlarını tebrik ederim. Sağlıcakla kalınız. Haneniz, şifahaneniz olsun.