Dolar (USD)
32.34
Euro (EUR)
34.74
Gram Altın
2454.33
BIST 100
10218.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


İmkân

Her canlı için umudun baktığı yerdir imkân ve umut gözlerini tamamen kapayana kadar oraya sızan ışık, oradan görülen varoluş alanıdır. Ruhun var olmak için kendine uygun beden arayışına girmesinde olduğu gibi umut da kendine bir imkân arar. Ruh ile beden nasıl birbirinin içine geçmiş, biri diğerini terk etmedikçe nefes alıp vermeye devam ediyorsa imkân ile umut da aynı şekilde iç içe geçerek var oluş sınırı çizerler. Varoluşun ruhu umut, bedeni imkândır bu yüzden. İmkânsız umut da umut barındırmayan imkân da tek başına bir anlam ifade etmez bu yüzden.

Ruh ile bedenin sentezi nasıl ömürde sentezleniyor, zaman ile mekanın kesişme noktasında kımıldıyorsa umut ile imkân da kaderde sentezleniyor ve bütün eylem alanlarına mahiyet bahşediyor. Bu manada imkân genişliği, umudu parlatırken imkân darlığı umudun üzerine bulut ekliyor. Haddizatında imkân tek başına oluşun içine, derinine, son nefese kadar yerleştirilmiş olan muharriktir.

İmkân arttıkça umut, umut arttıkça irade kuvvetlenir. İrade kendini gerçekleştirmek için gerçek anlamda bir imkân alanına ihtiyaç duyar. Ruhun varoluşu kendini gerçekleştirmesine bağlıdır. İmkân burada hem kendini gerçekleştirmenin hem de olduğundan daha kuvvetli hale gelmenin vazgeçilmez öğesidir. İmkân daralmasının iradeyi negatif çizgiye çekmesi, imkân genişlemesinin ise pozitif bir sıçrayışa vesile olması iradenin onu görmesine dairdir. İrade ne vakit bir imkân alanı görse hemen umudu çağırır, umut ne vakit iradenin içinde kök salsa irade ışık patlaması yaşar.

Bitkiler, hayvanlar ve beşer için imkân oluş ile iç içe geçmiş, onun bir parçasına dönüşmüş iken insan söz konusu olduğu andan itibaren belli oranda bir eylemi de gerektirir. Böylece imkân insan dışındaki bütün canlıların özüne ayna olarak yerleştirip aynanın dışına çıkma bir yok oluş alanını gerektirirken insan bunun istisnası olarak iradesiyle gittiği yere doğru, aynayı kaydırma gücüne de sahiptir. Ötekilerden farklı olarak “çıkmayan candan umudun kesilmemesi” gerektiği iradeye verilmiş Tanrısal bir hediyedir. Zaten mucizenin durduğu yer tam da burasıdır. Aşağıdan ve beşer gözüyle bakıldığında her şeyin bittiğine hamledildiği halde yukarıdan Tanrısal iradenin gözünden hala bir imkânın mevcudiyeti, meselelere yukarıdan bakmayı alışkanlığa dönüştürmüş deha için de geçerlidir. Böylece toplumların inkıraz dönemlerinde kolektif şuur hayatın her alanına yönelik çürümüşlükten kaynaklı derin umutsuzluk hastalığı ile cebelleşirken deha yukarıdan bakma imtiyazıyla milyonda bir de olsa bir imkân alanının mutlaka olduğu ve kıyamet kopmadığı sürece de bu imkân alanının günün birinde mutlaka görüleceği beklentisiyle yaşar.

Her şeyin tükendiği anda bile imkânın umuda dönüşebileceği sayısız anekdotu var tarihin. Her şeyin bittiği yerde bir şeyin bitmediğini bilenler kazanmıştır bu hikayelerde… Yalancı aydınlıklar gibi yalancı karanlıkların da var olacağını bilenler için imkân hep vardır. Bir irade ve inanç sahibi için imkân hiçbir zaman bitmez. Güneş tutulması da geçicidir yalancı güneş ışığı da. Taştan su çıkaran imkân, suyu taşa çevirebilir. Görevi yakmak olan ateşin suya dönüşebileceği de buna dahildir.

Eğer doğum öncesi ve ölüm sonrası varsa -ki bütün kalbimizle buna inanıyoruz- imkân da vardır. İmkân varsa umutlar diri tutulmalıdır. Sorun, imkânın insan ile özdeşleştirilmesidir. Varoluş kaynağı insanla başlatılıp bitirilirse elbette imkân da kendiliğinden ölümlü ilan edilmiş olur. İmkânı ölümlü olanın umudunda ceset görmekten doğal ne olabilir? Bakışlar insan hizasından yukarı çevrilip göğe yöneltildiğinde ise bambaşka bir manzara ile karşılaşılır. Gök, her daim bedenden daha yumuşaktır ve oradaki yolculuk çok daha hızlıdır. Gözlerini insanın üzerindeki göğe çevirenler için imkân her an, her saniye gelmek için beklemektedir. İmkânın yolculuk hali ise umudun ta kendisidir. İman varsa imkân, imkân varsa umut oralarda bir yerlerde durmaktadır. Durmakta, hatta belki görülmeyi beklemektedir.

Gözler keskin olsa bile göz kapakları kalın ve kapalı olanlar için ışık sonsuzluk mesafesinde durur. İmkân göz kapağının hemen dışında, yüzeyin öteki tarafındadır ama küçük bir kımıltı, hafif bir yekinme ister. Güneş, evrenin ilk gezegenidir ve ışık karanlıktan önce vardır. Güneş tutulması geçici, ışık ise kalıcıdır. Yeter ki güneşe sırtımızı dönmeyelim. Göğü mağara tavanına, dünyayı mağaraya çevirenlerin katlanamadığı tek şey, bir gün mağaradan çıkma imkânın bir yerlerde hep beklemesidir. Bize karanlık dayatanları sevindirecek olan elbette karanlığa övgü kadar asla ve asla sabahın gelmeyeceğini terennüm edenlerdir.

Korku ile umut arasında, korkudan uzak, umuda yakın durmalıdır insan… Kaçtığımız karanlık, vardığımız ışık olsun; uzaklaştığımız ölüm, yaklaştığımız hayat olsun diye imkânsızı mümküne, mümkünü imkâna çevirecek insanlara ihtiyacımız var. İmkânları kapatıp imkânsıza mahkum edenlere değil.