Dolar (USD)
32.38
Euro (EUR)
34.76
Gram Altın
2393.96
BIST 100
10235.76
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

25 Nisan 2019

İmkânsızı iste ama gerçekçi ol

Sorunlarımızı kendi başına çözer mi bilemem ancak onsuz sorun çözmeyeceğimizden eminim: Sorunlarımızla yüzleşmek. Buna kendimizle yüzleşmek de diyebiliriz. Karşımıza sorun olarak gelen her şeyin bize dönük, bizimle ilgili bir yönü var çünkü. Sorunsuz, problemsiz bir hayat olamayacağını bilen birisi olarak sorunlarımızın olmasını değil sorunlarımızın bize dönük, bizimle ilgili bu yönlerinin olmasını önemsememiz gerektiğini düşünüyorum.

Bize dönük, bizimle ilgili olan yönleriyle yüzleşmek, yüzleşebilmek bir olgunluk göstergesi olduğu gibi aynı zamanda bununla bağlantılı şekilde sorunun çözümünü de kolaylaştırmaktadır. Nihayetinde sorunun bize dönük ve bize dönük olmayan yüzleri şeklinde yukarıda yaptığım ayrım bizi bir takım ihtimallerle karşı karşıya getiriyor. Birincisi sorunun çözümü için şayet müsebbip başkası ise onu değiştirebilirsiniz. İkincisi sorun sizden kaynaklanıyorsa kendiniz değiştirebilirsiniz. Üçüncüsü sorunun çözümü ikinizden kaynaklandığı gibi ikinizin de değişimini gerektirebilir. Dördüncüsü sorun başkasından kaynaklanıyor ve başkasını dönüştürmeye gücümüz yetmiyorsa o zaman sorunun çözümü için yine kendimizi değiştirmemiz gerekebilir. Beşincisi kendimizi değiştirdiğimiz halde sorunu çözemeyebiliriz o halde yeni bir çözüm arayışı içinde yol almalıyız. İhtimaller uzatılabilir. Maksadım ihtimalleri sıralamak da değil.

Ülke olarak çözüm sistematiğimizde genelde suçu başkalarına atan veya başkalarının da sorumlu olduğunu dile getiren çocuksu halimize dikkat çekmek istiyorum. Ama ile, fakat ile başlayan konuşmalarımızın neredeyse tümünde bu yönde sorunla yüzleşmekten kaçma teşebbüsüne şahit oluyoruz.

Ülkemizde, ilimizde, ilçemizde, mahallemizde giderek evimizde yanlış işler oluyor. Bu işlerle yüzleşmek ve hal yoluna koymak yerine yapılan yanlışa gerekçe bulma, onu makulleştirme gibi savunma mekanizmalarına sarılıyoruz. Savunma mekanizmaları adı üstünde tedirgin bir bünyeyi teskin etme amacıyla başvurduğumuz bir koruma mekanizması, bir mantığa bürüme çabası. Bir anlamıyla gerekçe bulma, mazeret üretme tezgâhı. Bu tezgâhı çalıştırırken istediğin şeyi kullanabilirsin demiyorum elbette. Doğru şeyler kullanırsın, makul şeyler ileri sürersin, çok yerinde gerekçeler üretirsin. Ancak mesele şu ki bunları atman gereken bir sonraki adımı atmamak için yaparsın. Mesele burada.

Ekonomimiz niye iyi durumda değil? Pek çok gerekçe söyleyebilirsin, söyleniyor da. Dış güçler operasyon yapıyor, yerli işbirlikçileri var, para üzerinden spekülasyon yapılıyor vs. Ancak bunların yüzü çözüme dönük değil. Bunları yanlış mevcuda alan açmak için dile getiriyoruz.

Adalet mekanizmamız niye işlemiyor? İçine FETÖ’cüler yerleşti, hukuku araçsallaştırıp başka tür bir vesayet kullanmak istiyorlar vs. Medyamız niye bu halde? Eğitimimiz niye bu halde? Kültür-sanat dünyamızın hali? Bürokratik işleyişimiz, kamu personel rejimimiz, istihdam politikamız? Sendikalarımız yerel yönetimlerdeki değişikliğin ardından istifaların arttığından yakındıklarında bir sorunla mı yüzleşiyorlar yoksa mevzuya ilişkin hayati soruları halının altına mı süpürüyorlar? Başımıza gelenler yaptıklarımızın, söylediklerimizin ne kadar doğru olduğunu, ne kadar işe yarar olduğunu biteviye gösteriyor. Karşımıza çıkan her sorun bizi muhasebeye çağıran bir sinyal. Ya yaptığında yanlış var diyor ya yanlış şekilde yapıyorsun diyor ya yaptıkların doğru ancak bir şeyleri eksik bırakıyorsun diyor ya da yaptıkların doğru, doğru şekilde yapıyorsun ancak bu sorun için uygun değil, yeterli değil başka bir yol bul diyor.

Hangisi deniyorsa densin nihayetinde birinci muhatap daima biziz, göreve çağrılan, sorumluluk üstlenmesi gereken biziz. Yaptığımız yanlışların veya yapmadığımız doğruların gerekçeleri üzerinden korunaklı bir hayat inşa edemeyiz. Mazeretlerimiz üzerinden konforlu bir hayat süremeyiz. İmkânsızı istemekte elbette bir beis yok. Ancak imkânsızı istemek için birinci şartın da gerçekçi olmak olduğunu sanırım söylemeye gerek yok.