Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Temmuz 2022

İnsan(lık) İdeolojiyi aşmalı (I)

Öncelikle sorunu doğru ortaya koyabilmek adına birkaç soruya vereceğimiz cevabı bir altvarsayım olarak zemine yerleştirmeliyiz. Bu bağlamda ilk sorumuz, “düşünce” kavramı açısından ideolojinin durduğu yeri saptamak. İkincisi ise, insan-ideoloji ilişkisini özellikle modern dönemde insan ve toplum üzerindeki pratikleri bağlamında maddeleştirmek.

Çok genel bir kavram olan düşünce, insanın zihinsel faaliyetlerinin bütününe şamil olup; kendisi, eşya ve evrene dair tüm soruları ve cevapları ile şekillenmektedir. İnsan gereke kendisi gerekse kendisi dışındaki eşya ile kuracağı ilişkiyi düşünce faaliyetleri ile belirler. Dağınık görüntülü (kesret) eşyanın anlam ve içeriklerini kendi zihni çerçevesinde düzenli ve anlamlı kılmaya çalışır. Böylece dış dünya ve eşya ile nasıl bir ilişki ve etkileşim kuracağını da belirlemiş olur.

Elbette yeryüzünde yaşayan insanların her biri eşyanın anlam ve içeriklerine dair derin, kapsayıcı ve anlamlı düşünceler geliştiriyor değillerdir. Fakat neticede tüm insanları bir şekilde etkileyen ve onların ilgisini çeken “eşyayı açıklama biçimleri” kendilerini sunarlar. Din, felsefe ve ideoloji bu açıklama biçimlerinden üçüne tekabül etmektedir.

Her üçünün de ortak özelliği bir meta anlatı olmasıdır. Felsefenin bu bağlamda istisnaları olabilir. Din aşkın, metafizik ve gaybi kaynakları dolayısıyla diğer ikisinden ortaya koyduğu bilgiler bakımından ayrılır. Dinin son kertede “gaybe iman” üzerine kurulu olması, onun söylemlerinin her halükarda doğrulanabilmesi olasılığını artıran bir faktördür. Bir yandan fenomenal dünyada karşılıklarının bulunması söz konusudur. Fakat metafizik ve aşkın boyutlarına yapılan sürekli gönderme ve onların fenomenal açıdan denetlenememesi, dini söylemin aşkın karakterinin insan üzerindeki etkilerinin sürekliliğini gündeme getirmektedir.

Dini söylem bu açıdan insan için bir inanç konusu olarak külli bir bakış açısı oluşturmaktadır. Dinin mümini de tümdengelimci bir yaklaşımla her yerde inancını doğrulamaya çalışmaktadır. Doğrusu din insan ile evren arasında bilim ve felsefenin bıraktığı boşlukları her türlü doldurabilmektedir. Sonuçta din insanlar nezdinde bir bakış açısı ve evrenle ilişki kurma bağlamında büyük bir güç haline gelebilmektedir.

İdeoloji de gerçekte insanın kendisi ve evreni bir açıklama denemesi olarak devreye girmektedir. İdeolojinin din gibi metafizik ve aşkın uzantıları olmamakla birlikte, ideolojilerin bir müddet sonra kitleler üzerindeki metafizik etkilerini görmekte gecikmeyiz. Zaten ideoloji bilim gibi bir açıklama biçimi değildir. Bu açıdan kendi sınırları içinde kalmakta zorlanır. Dolayısıyla külli bir açıklama biçimi olarak kendisini gösterince metafizikleşir. Geçen yüzyılda tüm dünyada daha etkindiler. Fakat bugün aslında ideolojilerin esnek formları kendilerini göstermektedir. Söz gelimi; Tüketim toplumları formu esnek ve fakat etkinliği açısından çok kuvvetli bir ideolojiye dayanmaktadır. Tam da bu sebeple ideolojiler çağının geçtiği iddiasını çok gerçekçi bulmuyorum.

Felsefe elbette insan aklının imkanları doğrultusunda ve sınırlarında yine insan ve evrene dair açıklama modelleridir. Felsefe bunu belirli yöntem ve araçlarla yaptığından belki din ve ideoloji gibi metafizikleşmez. Kendi yöntemini terk ettiği zaman felsefi olmaktan çıkar.

Din, ideoloji ve felsefeye dair bu mülahazaları yapmamızın bir sebebi aralarını tefrik etmekti. Bir diğeri de özellikle dini ve ideolojik söylemlerin metafizikleşerek insan(lığ)ı tıkayacak kadar takıntılı hale gelmesidir. Onu da İnşaallah gelecek yazıda ele alalım.